- 289 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Acının Gözyaşı
Ağlamak demek, gözyaşı demektir. Gözyaşı denilince de insan bir bakıma çaresizliğin dertlerinden duyulan, hissedilen, yaşanılan, kederin, hüzünün, psikolojik veya bedensel tahribatların ifadesi, yani bir nevi dille ifade edilmeyen ve ifade etmekte güçlük çektiğimiz her algılama, duygu yoğunluğunun ruhta uyandırdığı hissedilen acı akla gelir. Bunun için her canlı ağlar, hatta kanımca toprak ağlar, taş ağlar, su ağlar, dağlar ağlar, ovalar ağlar, … yani her nesne ağlar!
Bunların nedeni ise, yine insanın ilk akla getireceği, bu nesnelerin bir ifade dilinden yoksun bırakılmasından kaynaklanmaktadır. Bu ise, bu nesnelerin ortak olarak ifade ettikleri acılarını bedenlerinden akıtan yanlarıdır.
Buradan yola çıkarak şu sonucu elde etmek için bir tez bile sunmuş olabiliriz kendimize! Bütün valıklar sudan gelmektedir, doğa yarattığı her şeyi su’dan oluşturmuştur. Her nesnede suyun kimyasal bileşenleri şu veya bu şekilde mevcuttur. Belki de “su gibi aziz olasın” deyimi buradan gelmektedir. Çünkü su varlıktır ve canlılıktır. Ağlamak ise kimyasal olarak düşünüldüğünde bile gözden gelen su damlalarıdır. Bu damlalar ise insanın özünün en kutsal ve gerçek değerini yüreğine taşıyarak gözyaşalarıyla yıkamasıdır.
Bir kalp bilir gözlerde hangi firtınaların koptuğunu, neleri alıp götürdüğünü, nelerden vazgeçilmek zorunda kalındığını, nelere tutunulup Hallac-ı Mansur, Nesimi ya da Pir Sultan oluşunu ruhun. Her yeri insanın. Başını dizlerinin üzerine düşürüp ağlarken çocukca kurulan cümlelerin hangi duyarlıkla ruha saplandığını. Bunu ancak gözyaşı bilir. Gözyaşı yıkaracıyan bir ruhu o tertemiz nurlu suyla …
Söylenecek o kadar söz varken, tek cümle kuramaz dil, dil susar gözler konuşur, saçların yüze dokunduğu gibi, yüzünü hafif hafif okşadığını, ruhunda hangi dilin sana konuşmaya veya seninle sohbet etmeye, burnu akarken birer birer selpak mendillerle sildiğin yanakların halini sadece bir ‘gözyaşı’ bilir. Gözyaşının akıp gittiği kızarmış yanaklar kare olur yanaklarda. Aklına gelmeyen her şey uğrar bu esnada sana. Bir reyhanın susuz kalmışlığı gibi solar insane ve yansımaz duvarlara silüetin. Öncephesi renksiz ve solgun bir eve benzer ruh, gözyaşının olmadığı bir bedende, titrek bir üşümenin sıcak sıcak özlemidir gözyaşı akıtılanın uğruna. O saf ve temiz duyguların, ruhta ki gülümseyişi içinden geçen güzel sevgi günlerinin geçip giden mevsimler gibi kendini yenileyen günler gibi tamamlar eksildikçe. Gözyaşı, solan bir ruhun çiçeği, kendiliğinden gelen nurlu suyu, duygusu, sevgisi, elemi, kederi, ekini, ürünü, hububatı ve zenginliğidir gönül sofrasına kurulmuş. Belki de oturmuş ve sırtını bir gürgene dayayarak bir kitap okurken, sayfalarda inciyen ve terk edilen bir sevgilinin acısını dizelerden yüreğe, oradan da gözyaşlarına taşımak boşluğa dökülen yağmur damlaları olur.
Biliyorum, sen yağmurları çok severdin, çünkü alışmıştın, senin yaşadığın ülkeye sürekli sicim gibi hemen hemen her mevsimde yağmurlar yağardı, gözlerinin ağlayışını etraftan saklamak için. Hiç bir zaman “ısınamadım buralara, bu ülkeye, bu topraklara, bu yaban ellere” diye yıllarca ağlayışın ve alıştığın acı yanlızlığına hesaplı yaşama şekline ve onlarca değerli yakın arkadaşlar edinişin ısıtmamıştı seni oralara. Hem düşünceleri olan, melankolik derin bir içselliğin ruhuna yapmış olduğu ağır etki başını yastığa koyuşunda bile seni uyutmaya yetmiyordu. Güven duyduğun bir kaç insane dışında yüreğin sürekli yağmurlarını gözyaşlarınla yağdırıyordu. Çok az konuşur, çok düşünür, cok endişe eder her nesneye üzülürdün acı bir incimenin hissini bile sezdiğinde. Her söylenilen söze inanır, değerlendirmeyi; ya yanıldıktan sonra, ya da olumlu bir sonuçtan sonra kabullenirdin. Herkesi aynı sade yürekle sayar, etrafına güven, samimiyet, dostluk, yürek yakınlığı, yardımseverlik, zerafet, incelik, derin bir burukluğun yüreğinde titreşmesini herkese hissettirecek kadar münevverdin. Bu yüzden kırılmıştın, binlerce kez ah çekerek elemler içinde. Kimler seni kırmıştı bir bir sayardın her seferinde gözyaşları içinde. Derin ve hassas bir duyguya sahip olan o eşsiz ruhun tonlarca hüzüne rağmen yinede çok saygı doluydu. Seni yine bakışların anlatırdı, kokunu tariff eden leylaklar açardı o hüzünlü gülümseyişlerinde … Onları betimleyecek hiç bir kalem, hiç bir fırça, hiçbir heykeltıraş, hiç bir beyin yoktu yeryüzünde. Sadece birkaç kişi belki bunun farkındaydı, seni yargılamadan ve sorgulamadan dinleyen. Dinlerken çektiğin acıları hissedebilen, bu hisleri gözlerinden okuyabilen, kalbinde kopmuş ve kopan fırtınaların sebebini bilen. Sen çok büyük bir insan, hiç incinmemesi gereken bir varlıktın oysa. İncitmişlerdi seni, incine incine incinecek, yerin kalmamıştı. Kırmışlardı seni buzlu bir cam gibi. Darmadağın etmişlerdi, dökülmüştü yüreğin gözlerinden … Hüzün vardı sende, acı vardı sende, keder vardı bakmasını bilenin farkında olacağı gözlerinde, elem vardı ellerinde, eklemlerinde, sessizliğe giden gökyüzünde.
Acı büyüktü içinde, her renkte, günlük işler eşliğinde, herkes üzmüştü seni sevmek yerine. Gözyaşları bahşetmişlerdi vicdansızlar o inceliğin bütün zerafetlerini taşıyan yüreğine. Gözyaşlarının her rengi vardı o kocaman yüreğinde. Yüreğinden geçen acılar yük olmuştu; omuzunun üzerine, bedenine, belleğine, güzel yüreğine, … Sancırdı her yerin bu acıların etkisiyle … susmakla, uyumakla, uzanmakla, okumakla, dinlenmekle ve duygulanmakla, … geçip gitmeyen, acılar mesken tutmuştu o incecik gamzeli bakışlarının içinde, geriye acıdan sadece acılar türemişti. Bunlar birike birike kırmıştı bedenini, benliğini ve yüce ruhunu. Tek bir cümleyle tüketmişti hayat seni. Gözyaşları, senin acılarının üzerinden geçerek seni bitiren. Oysa sen hiç bir zaman, hiç bir konuda yanlış yapmamıştın, çünkü yüreğin sadece sıradan bir insan olmanın büyüklüğünü kendi ruh sadeliğinin sempatisinde göstererek seni varetmişti.
Bu varlıkla yaşadın ve gittin! Hayatın ne olduğunu bilerek, ama gözyaşaları içinde üzülerek. Ama nerde durduğunu bilerek! Acının Gözyaşı bu olsa gerek! İncitilmek! Senin payına sadece incitilmek düşmüştü.
Sosyolog & Pedagog Hasan Hüseyin 03.05.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.