- 437 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İLİM İLİM BİLMEKTİR
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmez isen
Ya nice okumaktır.
"kendini bilmek hayat hamurunun bozulmaz mayası, bilgi maddesinin manası, bir bütün olarak âlemin şirazesidir.
kendini bilmek olmayınca hamur mayasız, madde manasız, âlem de şirazesiz kalır. şirazesi olmayan bir âlemde hakikatin anlamı olamaz. kişi kendisinin sadece fiziki yapıdan ibaret olmadığını bunun yanında manevi bir özelliğinin de olduğunu ve sonuz bir güç tarafından kendisine bahşedildiğini, onunla kendi varlığının tamamlandığını bilir.
Dünya âleminden müteşekkil olan beden, ulvi âlemden aldığı değer ile insan vasfına erişmiş olur. işte kişiye de düşen bu değerlerin anlamını bilmesi ve bu bilince ulaşmasıdır.
Başka bir deyişle et ve kemikten öte düşünüp o bilince erişmek olmalı. anlayan, anlaşılabilen, anlatabilen bir kişilik ile donanmak gerekir. akli melekelerimiz ile beraber bedenimizin her bir noktasına adeta imzasını atmış olan bir karar mercii olduğunu bu mercii tarafından sevgi ve ilahi hal ile donatılan insan olmanın bilincine erişmektir. bu bilinç ile er kişi olarak haddini bilmek ve sınırlarını bilmek gerekir.
ilim; fen, feyiz, maarif, bilim gibi manaları bulunan çok anlamlı bir kelime olan, ilim; bir şeyi bilmek demektir.
İnsan, yaratılış itibarıyla bilmeye, kendisine gizli görünenleri öğrenmeye, meraklı bir yapıya sahiptir. Daima arayış ve araştırma ihtiyacı içindedir. Bu özellik doğuştan başlar. Belirli bir bilgi birikimine sahip olan insanın, bu kadar bilgi bana yeter dediği, âdetten değildir.
Onun için bebekliğinden bu yana hep etrafını merakla izlemesi ve öğrenmeye çalışması bu durumu gösterir. Mesele acziyet içinde balçıktan ibaret olmadığını bilmesi, bilmesinin yanında yaratıcının sevgi nurundan ibaret olduğunu, bu bilince ulaştığı zaman kendini bilme vasfının hasıl olduğunu bilmesidir.
İnsanın bunu bilmesi iki hususu bilmesine neden olur. Birincisini yukarıda belirttiğimiz gibi bir varlık olarak sınırlarını bilmek, şahıs olarak ise haddini bilmek. Cüzi akıl ile de edindikleri zahiri bilgileri bile bilmek, seçebilmek, değerlendirebilmek, karar verebilmek her şeyi bildiği anlamına gelmez.
Cüzi düşünce, ulvi anlamdan sıyrılıp külli iradeyi unutursa haddi aşıp kendini belli bir irade yerine koyar. Bu yerden itibaren ise kibir, enaniyet, ucup gibi özelliklerle hem dem olur. Buda bu gün deistlerin haline bürünür ve dünyaya sarılır. Dünya sevgi ve ilgisi arttıkça kalbinde haset kin,ihtiras gibi hasletler oluşur.
Bu oluşumdan sonrada haddi bilemediğinden dolayı kendisi hakkında karar merciğinin verdiklerine itiraz eder.
Cüzi iradenin verdiği bilgi kırıntısı ile tutkularının ve zaaflarının esiri olur. Edindiği bilgi Merkebin sırtındaki kitapların içindeki bilgi gibi kendine yük olarak kalır. Zira bilmenin bilgiyi bilmek olduğunu unutur. İnsanı bela zindanına kapatan şey cehalettir. Böyle bir cehalete düşenler kurtuluşa eremezler.
Kişi bilgiyi bilirse: Bilgi ve irade sahibine dahil olur ki dahil olduğu gücün gücüyle güçlenir. Onun bilmesiyle bilir Onun görmesiyle görür. Ummana dalmış gibidir. Kendini bilmesi haddini bilmesiyle mümkündür. İlim tahsili etmekten asıl maksat kendini bilmesi olduğunu bilir..
Anadolu’ da anlatılan bir önerme vardır: Adam oğluna adam olamazsın dermiş. Oğlu bunu gurur meselesi yapar ve okur kaymakam olur. Kendi ilçelerinde Göreve başlar başlamaz babasını iki görevliyle huzuruna getirtir ‘’Baba bana adam olmazsın der dururdun, bak kaymakam oldum der. Babası oğlum kaymakam olamazsın demedim adam olamazsın dedim. Adam olsaydın babanı korumalarınla ayağına getirtmezdin der. Bilmenin diğer bir anlamı da haddini bilmek olsa GEREK.
Buda niçin yaratıldığının şuuruna varması, dünyaya ne için geldiğini düşünmesi, hayatın maksadını anlaması, gideceği,döneceği yeri bilmesi demektir.
Bu nevi düşünceleri gönlünden, beyninden, kalbinden çıkarmayan insan toplumsal hayatın gereklerini en ideal şekilde yerine getirmesini de bilir. Kalp kırmaz, insanlara faydalı olmak için elinden geleni yapar. Bilgisini olumlu alanlara yönlendirir. İnsanlığın zararına olan davranışlardan kaçı-nır. Konuşmasını bilir, susmasını bilir, oturmasını bilir, kalkmasını bilir. Sonra, kendini bilen insan, Rabbini bilir.
Rabbini gerçek manada bilen insandan sadece iyilik, güzellik beklenir. Rabbini bilene güvenilir; çünkü o, emindir. Onun elinden, dilinden diğer insanlar da emin olur.
Duygusallıktan ziyade varlığın değerini idrake yöneliktir. İnsan ilişkileri bağlamında bir vakıanın hem reel, hem de mecaz manası üzerinde durulması gerekir. Toplumsal yaşamda insanları genellemek ya da potansiyel zafiyetli görmek doğru olmaz.
Elbette her dönemin iyileri de, kötüleri de olur. Vahim olan, kötülerin iyilere baskın olmasıdır. İnsanlığın büyük sorunu, tarih boyu birbirinin “başına çorap örmek” olmuş. İnsanın benliğini servet, şöhret ve şehvet hırsı bürüdüğünde durum böyle olur.
İnsan bir başkasının hak ve kutsallarına saygılı olduğunda yaratılış gayesine uygun davranış sergiler. Kişi ya da toplumun kutsalları milli ve manevi değerleridir. İnsan hakları ise can, mal, akıl, inanç ve iffet varlığıdır.
Birilerinin, başkalarının hak ve kutsallarına saldırısı toplumsal barışı boza Milli ve manevi değerler ile insan haklarına saygınlık zayıf kaldıkça insanlar birbirinin başına çorap örmeye devam edecektir.
Ayağa çorap örmeyi anlamak mümkün… Ayağa çorap örmek insanı korumak, yaşatmak ve fayda içindir. Herkes yaptığının karşılığını almalı. Ama meşru yolla alması hakkıdır.
Elbet, her hizmetin bir bedeli vardır. İyiliklerin karşılığı olduğu gibi kötülüklerinde karşılığı vardır. İşin kötü yanı, başkalarına sıkıntı vermektir. Ne hazin ki, toplumsal yaşamda mazlumlar mağrurlardan zarar görmekte. Mağrurların mazlumlara verdiği sıkıntıları toplumlar “başa çorap örmek” olarak nitelerler. Kimin, kimin başına belâ olmaya hakkı vardır?
Dünya hâli, iyilerle kötülerin mücadelesi şeklinde sürüp gidiyor. Daha ne kadar süreceği de, meçhul. İnsanlık adeta birbirinin başına çorap örmek için yarışa kalkmış gibi.
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olmak üzere var edildiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten men edersiniz ve Allah’a inanıp iman edersiniz…” buyuruyor. Çağlar açılmış, çağlar kapanmış ama bu kötü ahvali kimse bitirmemiş ya da bitirememiş. Bu gidişle de bitmeyeceğe benziyor. Biter mi, biter. Nasıl mı? İnsan, yaratılış gayesini anladığında kötülükler bitecektir. İşte o zaman insanlık, erdemlilik ve iyiliklerle içtimai hayatta behemehâl olacaktır.
Dünya barış ve huzurunun sağlanacağı gün de, o gündür.
İnsanlığın uzlaşı sorunları yaratılış gayesine uygun kişilik zaafından kaynaklanıyor. İnsan yaratılış gayesine uygun iyiliklerle donanıp kötülükleri bertaraf ettiğinde bir başkasının “başına çorap örmek” rezaletinden kurtulacaktır.
insan neyi kaybettiğinin veya neyi kazandığının murakabe ve muhasebesini ne zaman yapacaktır?
İnsanlığın barış ve huzuru herkesin kendisini bilmesine bağlıdır. Her şeyi bildiğini zenneden kendisini bilip bilmediğinin farkında mı? Başkasına zarar vermeyi kâr sayan, neyi bildiğinin iddiasında?
Yunus bu şiiriyle; İnsanın yaratılış gayesine aykırı davranışlarına karşı uyarıda bulunuyor. İnsan hangi kisveye bürünürse bürünsün özüyle sözü bir olmadıkça kendini bilmiyor demektir. Çeşitli kisveler altında kutsallarıyla başkalarını aldatmaya çalışan aslında kendini aldatır.
Olup bitenleri akıl gözüyle görmeyen, akıl kulağı ile işitmeyen iyi bilsin ki, herkesi kendisinden iyi bilen “Mutlak Güç” ün varlığını bilmiyor demektir.
AR
Bu da bizden olsun
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.