- 333 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CELLADIN GÖZYAŞLARI Bölüm-10 / KIZ KULESİNDE
KIZ KULESİNDE
Saat bire çeyrek kala kız kulesinin restoran bölümünde yerimizi almıştık. Ruşen bir masa arkamda oturuyordu. Saat tam birde, beklediğim misafir restorandan içeri girdi. Yüzünün görüntüsü tahminimden de kötüydü. Birini arıyormuş gibi sağına soluna bakındıktan sonra, benim bulunduğum masaya doğru yürümeye başladı. Tabiri caizse ızbandut gibi biriydi. Elindeki dosyayı masanın üzerine bıraktı ve
‘’ Güvenç beye selamımı iletirseniz sevinirim Hürrem Hanım.’’
Başımı kaldırıp yüzüne bakmadan beklediği cevabı verdim.
‘’ Sanırım yanlış kişiyle konuşuyorsunuz. Güvenç Beyi tanıdığımı sanmıyorum.’’
Uzun süren bir sessizlikten sonra, başımı kaldırdığımda adamın yerinde yeller esiyordu. Yan gözle Ruşen’e baktım, beklediğim işareti verince rahat bir nefes alarak yemeğimi kaldığım yerden yemeye başladım.
Bu günkü görevimi başarıyla yerine getirmiştim. Dosyayı koltuğumun altına alarak, eve doğru yola çıktım.
Asayişten içeri giren Ruşen Büşra Amire göründükten sonra, Leyla’nın yanına giderek, Kız kulesine gelen adamın resmini Leyla’ya göstererek eşleşme olup olmadığına bakmasını istedi. Aradığı cevabı alması fazla uzun sürmedi. Bu gün şanslı günündeydi. Resimdeki şahıs, Çağdaş Subaşı olup, üç kişinin katili olarak arananlar listesinin en üstündeydi ve elini kolunu sallayarak ortalıkta dolaşıyordu. Şimdi sıra Kirli’deydi. Ondan gelecek habere göre hareket edeceğiz.
Restorandan çıkan Çağdaş, lavaboya girerek, önce elini yüzünü iyice yıkadı. Sıra yüzündeki plastik maskeyi çıkarmaya gelmişti. İşim burada sona erdi diye düşündü. ‘’Çağdaş öldü yaşasın Yaşar Usta’’ Üsküdar Salacağa giden motora bindiğinde Patronundan alacağı ikramiyenin keyfini nasıl çıkarırım diye düşünüyordu.
Kirli, Üsküdar Salacak iskelesinde neredeyse iki saattir özel konuğunun gelmesini bekliyordu. Ruşen’in gönderdiği resme benzeyen kimseyi görmek kısmet olmamıştı. En sonunda telefonu cebinden çıkartarak, Ruşen’i aradı.
‘’ Ruşen, burada beklemekten ağaç oldum ne gelen var ne giden. Gönderdiğin resme benzeyen kimse Kız kulesinden gelenler arasından çıkmadı.’’
‘’ Sen hala orada mısın?’’
‘’ Evet, nerede olacaktım?
‘’ Boşuna bekleme Asayişe dön. Ben Asayişteyim.’’
‘’Hay sizin yapacağınız işin içine-‘’
‘’ Ağzını bozmada gel konuşalım.’’
****
Asayiş Şubenin kapısı açıldı, başında kasketi, omuzunda sazı ve üzerinde, kışlık paltosu ile saçlarına kır düşmüş orta yaşlı adam içeri girdi. Karşısına çıkan Komiserin yolunu keserek,
‘’ Bir bakar mısınız Komiserim?’’
‘’ Adım Eda Başkomiser, buyurun kime bakmıştınız?’’
‘’ Özür dilerim Başkomiserim, Sivil olduğunuz için Başkomiser olduğunuzu kestiremedim.’’
‘’ Şimdi öğrendiniz kime bakmıştınız?’’
‘’ Amirinizle görüşmek istiyorum.’’
‘’ Buyurun Amirimin odasına gidelim.’’
Eda, Başkomiser, kapıyı iki defa tıklattıktan sonra girin sesini beklemeden, kapıyı açtı beraberce içeri girdiler. Önündeki evrakların içine gömülmüş olan, Büşra Amir başını kaldırdı. Eda’nın yanında dikilen adamı görünce, içinden bir an gülmek geçtiyse de ciddi bir sesle,
‘’ Buyurun ne istemiştiniz?’’
‘’ Adım Kıdemli Başkomiser İlhan Bolat. Sivas Asayiş Şubeden tayinim buraya çıktı. Buda tayin belgem. Buyurun Amirim.’’
Eda, şaşkın bir halde, yanında duran adama baktı. ‘’ vay be kıdemli Başkomisermiş’’ diye düşündü. Büşra Amir,
‘’ Doğru yerdesin Kıdemli Başkomiserim. Buyurun sizi arkadaşlarımla tanıştırayım. Hoş geldiniz.’’
Odasından çıkan Büşra Amir,
‘’ Tamam mıyız arkadaşlar?’’
Cevap Hansa Başkomiserden geldi,
‘’ Kirlinin dışında tamamız Amirim.’’
Bu sırada Asayişin kapısı açıldı, burnundan soluyan Kirli içeri girdi.
‘’ Şimdi tamam olduk. Sende yaklaş Kirli. Baylar bayanlar, Kıdemli Başkomiser İlhan Bolat bundan sonra bizimle beraber çalışacak. Hayırlı olsun Başkomiserim.’’
Bu sırada Kirli birden kahkaha ile gülmeye başladı.
‘’ Vay vay vay kimi görüyorum? Demek Sivas’ta dolandıracak kimse kalmadı burayı gözüne kestirdin?’’ Cevap gecikmedi,
‘’ Kirli, ihtiyar zampara senin ne işin var burada?’’
İkisi birbirine sarıldıktan sonra Kirli,
‘’ Amirim İlhan’la ben çok eski arkadaşız. Gözünü budaktan sakınmaz.’’ Büşra Amir,
‘’ Şimdi arkadaşlarla tanış pazartesi günü işbaşı yaparsın.’’
‘’ Pazartesiyi boş verin Amirim, hemen şimdi işbaşı yapmak istiyorum.’’
‘’ Bu gün arkadaşlarla tanış, yarın işin hazır.
‘’ Emredersiniz Amirim.’’
****
Gece İlayda’nın evinde yapılan toplantı beklediğim kadar heyecanlı geçmedi. Bu geceki konumuz, yerli tankımızın planları idi. Buraya kadar her şey iyi güzelde Ankara’nın tutumu ayrı bir konu. Madem bu adamlara engel olmayacağız, neden bizi bu işlerle uğraştırıyorlar. Artık bunu Büşra Amire sormak farz oldu. Burada önemli bir konuyu atlamamalıyım. İlayda’nın harika kahvesi ve yemeğin üzerine yediğimiz şambaba tatlısı. Bu arada yeni tanıştığım ve arkadaşlığından hoşnut olduğum Rasim gerisi safsata. Tarık Ahmet kalmamda ısrar etse de, gece 3 e doğru yola çıktım. Yolda uğraştığım yaşlı sarhoşu saymazsak, olaysız bir halde eve döndüm. Şunu anladım ki, insanın kendi evi gibisi yok. ‘’Terliklerini giy, ceketini askıya as etrafı dağıtma’’ bu ne ya. Acıdım doğrusu Tarık Ahmet’e. İlayda ya’ da bravo demek lazım. Çoktan Tarık Ahmet’in burnuna halkayı takmış. Sanırım bu gece bu kadar yeter ben yatıyorum.
****
‘’ Gel bakalım Kıdemli Başkomiserim. Seninle biraz sohbet edelim.’’
‘’ Edelim Amirim.’’
‘’ Her halinden güngörmüş adam olduğun belli oluyor.’’
‘’ İltifatınıza mazhar olmak çok güzel bir şey Amirim-ama?’’
‘’ Saadete gel diyorsun? Peki, daha önce İstanbul’a geldiniz mi?’’
‘’ İstanbul’u avucumun içi gibi bilirim.’’
Başkomisere dikkatle bakan Büşra Amir,
‘’ O zaman işimiz kolay olacak. Elimdeki kâğıt parçasında yazılı olan adrese gideceksin. ’’
Kâğıtta yazılı olan adresi okuyan İlhan Başkomiser, yüzünü ekşiterek,
‘’ Rus Başkonsolosluğu’’ dedi.
‘’ Senin için bir mahzuru mu var?’’
‘’ Yok, Amirim bir an için, bir anım gözümde
canlandı. Suratımı o yüzden ekşittim.
‘’ Rus Başkonsolosluğunun önünde bir büfe var. Büfede çalışan kızın güvenliğini sağlayacaksın.’’
‘’ O kız korunmaya değer mi Amirim?’’
‘’ O kız Asayişin, değerli bir Komiseri. Gerisini var sen düşün. Verdiğim adrese gitmeden önce, bir tane boyacı sandığı temin et. Günlük harçlığını çıkartırsınız.’’
‘’ İşte buna sevindim Amirim, boş oturmayı sevmem.’’
‘’ O zaman niye buradasın?’’
‘’ Ben kaçarım Amirim. Eve uğrayıp boyacı sandığımı alayım.’’
İlhan Başkomiser Büşra Amirin odasından çıkıp giderken, Büşra Amir, tuhaf adam diye düşünüyordu. ‘’ Boyacı sandığı dedim, evde var dedi. Hadi hayırlısı.’’
Eda Başkomiser, Heval’e,
‘’ Başkomiserim, bizim kaderimiz hep böyle mi olacak?’’
‘’ Nasıl?’’
‘’ Büşra Amir, yeni gelen herkese iş veriyor, biz burada boş boş pinekliyoruz.’’
‘’ Senin kafan hiç çalışmıyor Komiser. Büşra Amir, yenileri sınavdan geçiriyor. Sen buralara nasıl geldiğini unutma.’’
‘’ Haklısın galiba Başkomiserim.’’
‘’ Hakkımı istiyorum, kantinden 2 bardak demli çay.’’
‘’ Uff çenem düştü zararı cebime yansıyor.’’
****
İstanbul’a her gelişinde Kaldığı eve dönen İlhan, çay molası verdikten sonra, koltuğundan kalkarak dolabın kapısını açtı. Dolabın en dibinde duran aylardır yüzüne bakmadığı boya sandığını alarak, ‘’ gel bakalım emektar arkadaşım yine sana ihtiyacım var. Yarın sabah işe çıkıyoruz.’’ Sandığı koltuğun yanına bırakarak, yeniden dolabın karşısına geçti. ‘’ şimdi, bu boya sandığına uygun kıyafet gerekli bana.’’
Hazırlığını bitirdikten sonra, koltuğuna oturup televizyonda rasgele bir kanal açıp seyretmeye başladı. Bir ara dışarı çıkıp dolaşmayı düşünse de bu gün üşengeçliği üzerindeydi.
Midesinin gurultusu ta mutfaktan duyuluyordu. ‘’ Ne mide imiş diye düşündü. Gideceği yeri benden iyi biliyor. Koltuğundan kalkarak mutfağa geçti. Acele ile kendisine oldukça şişman bir tost hazırladı. Tostu yedi içtiği asitli gazoz keyifle geğirmesine neden oldu. Artık uyumasına hiçbir şey engel olamazdı.
Gözlerini açar açmaz saatine bakması ile yerinden fırlaması bir oldu. Vakit kaybetmeden yola çıktı. Bir saate kadar tezgâhı kurarız diye düşündü. Düşündüğü gibide oldu.
****
Sabah dosya ile beraber yola çıkan İlayda Büfeye on dakikalık bir yerde taksinin hesabını ödeyerek, taksiden indi. Büfeye doğru vitrinlere bak baka yürümeye başladı. Bu gün keyfi oldukça iyiydi. Laf atan birkaç kişiye aldırmadı. Büfeyi uzaktan görünce yüzüne her zamanki o şebek gülümsemeyi yerleştirirken, birden duvarın dibindeki ayakkabı boyacısı dikkatini çekti. Büfeye yaklaştı ve
‘’ Yine ben geldim şekerim. Bende bir emanetin var.’’
‘’ Kısa kessen iyi olur. Ver şu dosyayı ortadan kaybol.’’
‘’ Bana karşı niye öfkelisin? Ben sana kızıyor muyum? Kaldı ki ikimizde işimizi yapıyoruz.’’
‘’ Kısa kes Aydın havası olsun.’’
‘’ Sana bir tiyo vereyim, şu duvarın dibindeki boyacıyı görüyor musun? Ona dikkat et. Ha unutmadan bir spor gazetesi verir misin?’’
‘’ Al gazeteni kaybol ortalıktan. Paran cebinde kalsın.’’
İlayda, Büfeden ayrılıp boyacının yanına giderek sandalyesine oturdu.
‘’ Biraz acele eder misiniz? Acelem varda.
Boyacı ayakkabıları çabucak boyadı. Ücretini verip, geldiği yönde yürürken, adamın elleri tertemiz. Bunda bir iş var ya diye düşünüyordu.
İlayda, uzaklaştıktan sonra Hafsanur, boyacıyı dikkatle süzmeye başladı. İlayda gibi o da adamın tertemiz ellerini düşünüyordu. Boya sandığını yanında bir aksesuar olarak taşıyor. Amacı ne? Bu iş iyice karışmaya başladı. Tarzındaki düşünceleri birbirini takip ederken, adamın oturduğu tabureden kalkıp büfeye doğru geldiğini gördü.
‘’ Bir gazete verir misiniz?
‘’ Ne gazetesi olsun?’’
‘’ fark etmez.’’
Adamın kendisini dikkatli dikkatli süzdüğünü görünce,
Birine mi benzettiniz beni?’’
‘’ Özür dilerim öyle sandım ama yanılmışım. Konya otogarında gördüğüm birine benzettim de.’’
‘’ Haklısınız efendim insanlar birbirine benzeyebilir.’’
Adam, sırtını dönüp boya sandığının bulunduğu duvarın dibine giderken, Hafsanur, şaşkın bir halde az daha deşifre oluyordum diye düşündü.
****
Vladimir, odasından çıkarak, mutfağa Olga’nın yanına giderek,
‘’ Yarın öğleden sonra, Dorohty’i yanına alarak evden çıkın. Gece yarısına kadarda gelmeyin. Yarın akşam planın ikinci kısmını uygulamaya geçeceğim.’’
‘’ Kızı eve mi getireceksin? Tehlikeli olmaz mı?’’
‘’ Bırak ta tehlikeyi ben düşüneyim. Ne dersem onu yapın.’’
Sabah uyanır uyanmaz, birkaç lokmayı aceleyle atıştırdıktan sonra İstiklal caddesinin yolunu tuttu.
Hafsanur, sabah işini bitirip yerine otururken, Vladimir’i karşısında gördü.
‘’ Erkencisin bu gün.’’
‘’ Kuşlar emanetimin sende olduğunu kulağıma fısıldadı. Ben de geldim.’’
‘’ Kuşlar doğru söylemiş, emanetini buyur.’’
‘’ İş konuşması bittiğine göre, bu akşam işin yoksa çıkalım mı?’’
‘’ Hiç dışarda dolaşacak halim yok Vladimir.’’
‘’ Bize gidelim televizyon seyreder laflarız, ne dersin?’’
‘’ Bana uyar, tabi rahatsız olmazsan?’’
‘’ Saat kaçta alayım seni?’’
‘’ Yedi buçuk gibi uyar mı sana?’’
‘’ Tam yedi buçukta hazır ol.’’
Hafsanur’un yanından ayrılan Vladimir önce Konsolosluğa uğradı. Konsolosluktan çıkınca hazırlık yapmak için eve doğru yola çıktı.
****
Hafsanur’un, Vladimir’le yaptığı konuşmaya bir anlam veremeyen İlhan, haydi hayırlısı dedikten sonra ilgi ile izlemeye devam ederken bir yandan da iç sesiyle konuşuyordu, ‘’ Bir an önce boya sandığını bırakacak bir yer bulmalıyım. Anlaşılan bu akşam bana uyku yok.’’
Hafsanur, saat yedi buçukta büfeyi kapattı ve Vladimir’i beklemeye başladı. Adam genç kızı fazla bekletmedi. Beraberce yolun karşı tarafına geçip, bir taksi çevirdiler. İlhan Bolat’ta gelen ilk taksiye el ederek önlerindeki taksiyi takip etmeye başladı. Yolculuk Şişli’nin ara sokaklarından birinde son buldu.
Hafsanur ile Vladimir, önlerinde indikleri binadan içeri girdiler. İlhan Bolat biraz daha beklemenin mükâfatını Üçüncü katta sokağa bakan dairenin ışığının yanması ile gördü. Kaçakların bulunduğu yerin tam adresini tespit etmiş oldu. Taksiyi gönderdikten sonra kendine kuytu bir yer bulup beklemeye başladı. Kendi kendine, anlaşılan uzun bir gece olacak benim için.
Saat sabahın altısı olmuştu, daha fazla beklemeye gerek görmedi ve Asayişin yolunu tuttu.
Asayişten içeri girdiğinde kimsenin gelmemiş olduğunu gördü. Altına bir sandalye çekerek, gözlerini yumdu. Ne kadar uyuduğunu hatırlamıyordu ama Büşra Amirin sesiyle yerinden sıçradı.
‘’ İlhan Başkomiserim, burası otel değil, gidin evinizde rahat rahat uyuyun.’’
‘’ Amirim bütün gece nöbetteydim, gözlerimi bir dakika dahi yummadım. Saat kaç oldu?’’
‘’ 11’e geliyor.’’
‘’ Hafsanur gelmedi mi?’’
‘’ Gelecek miydi?’’
‘’ Kızın hayatı tehlikede olabilir-‘’ Bu sırada Asayişin kapısı açıldı Hafsanur içeri girdi. Büşra Amir, İlhan Başkomisere kapıyı işaret ederek,
‘’ Kapıya bakarsan merak ettiğin Hafsanur’un geldiğini görürsün.’’
Hafsanur, Serra’nın yanından geçerek Büşra Amirin odasına doğru yürümeye devam etti.
Serra, önce afalladı daha sonra Eda’ya dönerek,
‘’ Eğer bu kız Hafsanur’sa bende ne olayım?’’
‘’ Ne yani Hafsanur değilse kim?’’
‘’ Yanımdan geçerken kokladım. Hafsanur’un kokusunu iyi tanırım.’’
Büşra Amir ile konuşmak için Asayişe gelen İlhan Başkomiserin yanından geçen genç kız Büşra Amirin odasına girdi.
‘’ Amirim bu gün sizinle bazı konular üzerinde görüşünüzü almak istiyorum.’’
‘’ hoş geldin Hafsanur, kendine dikkat et grip falan mı oldun? Sesinde bir tuhaflık var.’’
Biraz kendimi üşütmüşüm derken, odaya giren İlhan Başkomiser, kapıyı kapatıp kilitledikten sonra,
‘’ haklısınız Amirim, Hafsanur’un tıpkı aynısı ama Hafsanur değil. Sıradan bir taklidi. Öyle değil mi küçük hanım?’’
‘’ demek sizi ikna edemedim. Şansımı denemek istedim ama başarılı olamadım. Şimdi, on dakika içinde buradan elimi kolumu sallaya sallaya çıkmazsam, sonsuza kadar Komiserinize veda edebilirsiniz.’’
‘’ Lanet olsun, öldüreceğim seni.’’
‘’ Hadi oradan canım, bay bay
Konuşmaları hemen kapının dışından dinleyen Serra, Eda’nın yanına gelerek,
‘’ Yürü çıkıyoruz.’’
‘’ İçerde ne oldu?’’
‘’ Hafsanur’u ele geçirmişler. Bu çatlak bizi Hafsanur’a götürebilir.’’
‘’ Büşra Amirden izin almayacak mıyız?
‘’ Vaktimiz yok.’’
Hafsanur olduğunu iddia eden genç kız, Asayişin bahçesinden çıkarak yolun kenarında bekleyen arabaya binerek son hızla yola çıktı. Arkasından aynı hızla Serra ve Eda aracı takibe başladılar.
Kovalamaca Taksim’e kadar devam etti. Aracını müsait bir yere park eden Dorohty, cebinden telefonunu çıkartarak Asayişi aradı. Bu sırada Serra ve Eda, birkaç adım geriden Dorohty’i takip ediyordu.
‘’ Bak bak telefonunu çıkardı.’’
‘’ Biraz daha yaklaşalım Serra. Kiminle konuştuğunu öğrenmemiz lazım.’’
İyice sahte Hafsanur’un yanına yaklaştılar. Şimdi kızın sesini çok net duyuyorlardı.
‘’ Amirim, ben Dorothy, biraz önceki davranışımdan dolayı çok özür dilerim. Hafsanur’a gelince, büfede işinin başında. Bana inanmazsanız arayıp konuşabilirsiniz?’’
Serra ve Eda, duydukları konuşmaya bir anlam veremedikleri için şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Serra,
‘’ Ben bu kıza güvenmiyorum. Asayişe ben Hafsanur’um diye geldi, foyası ortaya çıkınca, birden kibarlaşıp kıvırmaya başladı. Gözümüzü bunun üzerinden ayırmayalım.’’
‘’ Bana uyar, şimdi ne yapacağız?’’
‘’ Ben büfeye gidiyorum, Hafsanur gerçekten büfede mi emin olmam lazım. Sende bu şıllığın peşine takıl. Daha sonrada Asayişe dön.’’
‘’ Tamamdır.’’
Devamı var
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.