- 307 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
EŞİKTE
117- EŞİKTE- BEŞİKTE
Kırk Adem, komşuoğlu Hüseyin’den iki yaş küçük olduğu halde arkadaşlıkları do ğuştan beri devan eder. O’nu ağabeyi bildiği için birbirine göbek bağıyla bitişik ya şarlar. Yemeleri, gezmeleri, oyunları hep birlikte. İkiside ilkokul dördüncü sınıfta o kur. Hüseyin, Hayat Bilgisi ders kitabında para resimlerin gördükçe kendinden ge çip boyundan büyük hayaller kurar. Çok paraya sahip olma arzusu, ders çalışması ile becerilerini engellemekte. Uyurken bile düşlerini deste deste para süslüyor. Rü yasında hep köye alış veriş için atıyla gelen çerçiciden lokum, büsküvüt, şeker alıp tıka basa yediği ve Kırk Adem’e tadımlık dahi olsa lokum, şeker vermediği için, “hüngür hüngür” ağlatdığı anları görür.
Günlük yaşamında bu düşünceyle hemhal olan Hüseyin’in aklı fikri cinlikte. Ade m’i de hinlik kokan düşüncelerine ortak ederek kitabından para resmin makasla keser. Kendi kitabından kestiği resime yapıştırıp on liranın önlü arkalı görseli olu şur. Kağıttan yaptığı on lirayı ütüyle güzelce ütüleyerek kırışıklığın giderir. On li rayı kullanıma hazır hale getirir. Okuldan eve gelince kağıt parayı önce Adem’e gösterir. İkiside heyecanlanır ve kalpleri yerinden çıkacakmış gibi atarken çerçici den lokum alacağı günler sabırsızlıkla beklenmeye başlar.
Hüseyin on lirayı önce köy sakinlerinden İstiklal Harbi gazisi tekavüt Mehmet Ça vuş’un evine kağıt beş liralık olacak şekilde bozdurmak için götürür. Böylece ka ğıttan yaptığı paranın geçerliliği ile inandırıcılığını kontrol edecektir. Savaş meyda nında kalan yara izinden ve de yaşlılığından dolayı nesneleri iyi göremeyen Meh met Çavuş, parayı dikkatle inceler. Yeni yetme okul çocuklarının babalarında ol mayan on lira değerinde kağıt para bulunmasına hayret edip şüphelenir. Parmak uçlarıyla incelediği para kağıdı kalınlığın uygun bulmaz ve bir tuhaflık sezinleye rek çocuklara;
“-Yeğenim, Beş liralık banknotum kalmadı, babanızda var dır. O’na götürün” di yerek isteği geri çevirir.
Gazi Mehmet Çavuşun evinde istediğine kavuşamayan Hüseyin köye çerçici ola rak her zaman gelen Kör Ahmet’in yolunu takip etmeye başlar. Kör Ahmet, doğuş tan gözleri şaşı olduğu için halk, “KörAhmet” lakabıyla bilip tanır. Yıllardan beri köy, köy dolaşarak halkın ihtiyacı olan malzemeleri mevsimine göre hayvan sır tında taşıyarak karşılarken rızkının peşinde koşar. Hoş sohbet tatlı dili, güler yüzü ve en önemlisi yardım severlik hasletleri şahsında barındırdığı için köy odalarında aranan bir kültür elçisi. Köy çocuklarının okumasına çok önem verdiğinden hayva nına yüklediği çuvalların birinde mutlaka hikaye, ma sal kitapları taşıyarak okul çocuklarına ulaştırdığı için çok sevilen bir şahsiyet.
Kör Ahmet, Nevruz’un kutlandığı bir Cuma günü Hüseyin’in köyüne gelir. Caminin önünde sergiyi açmadan önce okula uğrayıp önceden öğrencilere verdiği hikaye ki tapları toplayıp yenilerin çocuklara dağıtır. Hüseyin, okuldan çıktıktan sonra ev den parasın alıp ikindinin geç vaktinde Kör Ahmet’in alış veriş sergisine ulaşır. Birer kilo lokum, kağıtlı şeker ve büsküvüt tattırıp parayı verir. Akşamın kör karan lığında acelesinden paranın durumunu fark edip anlayamayan Kör Ahmet, aceley le parayı cebine koyar. On liranın üzerinden kalanı kağıt beş lira ve madeni bozuk para olarak verir. Hüseyin’in sergiden ayrılmasın takiben akşam namazın eda için koşar adımla caminin kapısına yönelir.
Kör Ahmet iki gün sonra Nahiye merkezinde sergi açar. Kendisinden bolca alış veriş yapan asker kökenli müşteriye para üstü olarak Hüseyin’den aldığı kağıt on lirayı da verir. Karakolda görevli Jandarma Çavuşu on liranın sahte ve geçersiz ol duğunu fark edince irkilir. Kan beynine fırlar. Hemen çerçici Kör Ahmet’i yaptığı iş lemden ötürü ikaz eder. Üstüne üstlük bu işlemi şahsına karşı yapmasından dola yı çok sinirlenir. Kör Ahmet hakkında;
“Sahte para bulundurmak, tedavüle sürmek, alış verişte kullanarak müşteriyi kan dırarak haksız kazanç sağlamak” suçlarından karakola götürüp kanuni işlem, soruşturma başlatarak suç dosyası düzenler. Kör Ahmet’i yıllardan beri çok iyi ta nıyan yerleşke sakinleri araya girerek Jandarma çavuşuna;
“-Çerçicinin çok iyi bir insan olduğunu, bu tür işlerde ilgisi ve alakası olamayaca ğını, Alış veriş için uğradığı köylerden birinde hain ruhlu birilerinin bu zavallı ada mı kandırmış olabileceğini, suçsuz olduğuna inandıklarını” açıklasalar da, çavuşu ikna edemezler. Kör Ahmet hakkında kanuni işlem başlatılır.
Yaşadıklarına aklı ermediği için şaşkınlık içinde debelenen KörAhmet kendisini il çe merkezinde hakim karşısında bulur. Hakim tüm heybetiyle sanık sandalyesin de bulunan Kör Ahmet’in kimlik bilgileri tespitin yaptıktan sonra;
“-Bu yapmacık kağıt parayı nereden ve kimden aldın? Anlat.” diye sorar.
KörAhmet; “-Hakim Beğ, Yukarı yoldan geldim ” der.
Hakim; “-Be adam, sana geldiğin yolu sormuyorum. Parayı kimden aldın? Bu sahte paradan başka var mı? O’nu söyle” diyerek soruyu tekrarlar.
Kör Ahmet cevaben; “- Aşşağı yoldan gittim, Hakim Beğ” diye cevap verir.
Sanıktan mantıklı bir yanıt alamayan Hakim Bey bu sefer;
“ –Ahmet ağa, sana yolu, sokağı sormuyorum. Bu sahte parayla kaç kişi kandırdın. Nasıl elde ettin. Kaç çocuğun var, söyle bakalım” diye sorar.
Kör Ahmet Cevaben;
“-Hakim Beğim, Üç çocuğum var. Biri Eşikte, Biri Beşikte, Biri Tencerede”der. Hakim; “-Be adam, Sen ne diyorsun?, Ne eşiği, beşiği. Soruma anlaşılır cevap ver” diyerek hiddetlenir.
Kör Ahmet; “-Üç çocuk dedim Hakim Beğ. En büyük çocuğum kapı eşiğinde apa lıyor. Ortanca çocuğum beşikte, anası sallıyor ve en küçük çocuğum da anasının karnında, yani tencerededir. Onun için kısaca Eşikte, Başikte, tencerede diyerek izah ettim.” der.
Bu söz üzerine gariban çerçicinin rızkı peşinde koşan ve siyahla beyazı seçmekten aciz kendi haline yaşayan Allah kulu olduğuna, Sahte para konusunda zerre kadar dahli, suçu olmadığına, cin fikirli birilerince kandırıldığına kalben kani olan Hakim Beğ kararını;
“Sanığın altmış yaş üzerinde olması, doğuştan engeli bulunmasının yanısıra hem duyma hem de anlama ve kavrama yeteneğini kaybettiği anlaşıldığından atılı suçtan Beratına, Üçüncü kişilerce kandırılmaya müsait kişilik taşıdığı için bundan böyle çerçicilik yapmaması, Bahşedilen ömründen kalan süreyi Eşikte, Beşikte, Tencerede olan biricik çocuklarının gelişimi ve eğitimi için sarf etmesi” olarak açıklar.
En iyi bildiği ve yaptığı iş olan Çerçiciliği, Mahkeme kararıyla kaybeden Kör Ah met, zaman içinde üç çocuğuna yeni evlatlar katarak yaşamını huzur içinde şen şakrak sürdürür. Evlatlarının eğitimine verdiği önemi, komşu çocukları için de ve rir. Yaşına bakmadan el kapılarında amelelik yaparak çocuklarını okutur. Onların halkına hizmet eden bir kamu görevlisi olmasını sağlar.
Süleyman YILDIZ
(Lemos5303)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.