- 302 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
URUMSUZ
Çoğu zaman soyutlanıyorum dış dünyadan, sebebini bilmediğim bir ruhsuzluk hali kaplıyor tüm vücudumu. Kalbimin soğuduğunu ve renklerin solduğunu hissediyorum. Kendimi o anki toplulukla bir tutamıyor içlerindeymiş gibi hissedemiyorum. Sevinçli halimle kapattığım bu durumu kimse anlayamıyor, anlayamazlar.
En çok da soyutlanabildiğim ortamlardan nefret ediyorum. İliklerime kadar hissettiğim bu tiksinti beni o kadar rahatsız ediyor ki def olup memleketimin yaylalarında keçi otlatıp çayıra uzanmak istiyorum. Bu boğucu hava ciğerlerimi sigara dumanından daha fazla yakıyor ve zehir gibi ten rengimi solduruyor.
Saçlarımı seviyorum ama soyutlandığım günler onlardan nefret ediyorum, bacaklarımı seviyorum ama soyutlandığım günler onlardan nefret ediyorum, çikolatayı seviyorum ama soyutlandığım günler onu yerken midem bulanıyor ve ben ülkemi seviyorum ama soyutlandığım günler iliklerime kadar nefret ediyorum.
Her şeye olan bu tiksintim ve kendimle olan savaşım yatışmak yerine her geçen gün daha da alevleniyor, ateşi tırnaklarım hissediyorum; gözlerimi kapatıp yayla ayazında serinleme ihtiyacı duyuyorum. Tüm insanlığa olan öfkemi tutmaya çalıştıkça oradan buradan, delik deşik olmuş yüreğimin her bir açıklığından, fışkırıyor –ter damlaları gibi- dünyaya fark ettirmeden.
Günler geçtikçe merhamet duygumu yitiriyorum, sanki Tanrı’nın aptal bir şakasıymış gibi bir taraflarımda da merhametim ikiye, üçe, beşe katlanıyor. Sırtımda o kadar birikiyor ki eğer kamburluğumu bozarsam patır patır hepsi yere dökülecek. O sıkıntıların hepsi yere dökülmeye başladığında ise ben ölmüş olacağım. Göklere ulaşmış ve o simli bulutlardan birinin üstüne oturmuş şekilde kahkahalarla ağlayacağım. Gözyaşlarım Çukurova’nın pamuk tarlalarına dökülecek, akan kanlı yaşlarım pembe pamuklar yaratacak.
Ve ben çok mutlu olacağım, yayla çayırında çığırarak koştuğum karanlık geçmişteki o gün gibi…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.