- 536 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
Kafka Tanıdık Biri
Kafka’nın düşüncesinde eninde sonunda beriyken ötekileşen insanın ne korkunç durumlarda kaldığını kendimize pay biçmeye çekinmeden okuruz. Ne kadar doğrudur bilinmez yazdıklarına sonradan bir arkadaş grubu içinde ağız dolu güldüğü gerçekse eğer bizi kandırmış ve melankolik duruşuna aykırı gibi duran bir hayat tarzını sürdürmüştür. Böcek olmadan önce insan, insanlığını yaşamıştır, kısaca herkesin eşit kabiliyet ve koşullar içinde doğduğunu hükmeder. Bir çelişkiyi yaşamadan önce insan bulut kadar hafiftir, oysa bulutlar bilinir ki olasılık yüklüdür.
Bir konuşmayı süslemenin yolunun yazarlar, şairlerden alıntılar ve naif bir gülümsemeden geçtiğini anladığımdan beri ben de ötekileşmiş karşı duruşumu kolundan tutup zorla sahneye sürükleme hususunda çaba sarf ettiğimi saklayacak değilim. Aynı nedenle bir sohbetin Kafka ile başlasa bile sonuna doğru umut verici birkaç söze ihtiyacı vardır. Örneğin Platon’un demokrasi eleştirisine hak verip bulunduğumuz tarihi çerçevede ben katılımcı yönetime bir noktaya kadar inanıyorum demek kişiyi bir parlak taca doğru bakıp,
"yaşasın kralım" diye bağıran biri gibi gösterir.
Oysa dinleyicilerde uykunun ve umutsuzluğun ilk belirtilerini fark edilmesiyle bir parçadan, tablodan ve sanatın insan ruhuna ince dokunuşlarından bahsederek bir salto ile iş işten geçmeden, "yol çalışması için özür dileriz", yazısı hikmetinde bir samimiyeti yakalarız. Pedagojik öfkemle belirtmem gerekir ki, bunlar umurunda bile değildir. Demokrasi, meclis, parlamento, medya, bonservis, cilalı taş her bir sözcük neyse, neyi ima ediyorsa her birinin canı varsa orada ve uzağımdadır. Çünkü şu an her birine Amerikan filmi repliğini tekrar edip,
"canın cehenneme David", demek istemedim.
Sözcüklerin canlı olduğunu ve tarih boyunca şekilden şekile, anlamdan anlama varan evriminin konuyla ilgisi bulunmakla birlikte benim bunu net biçimde ortaya koyacak dil felsefesi, filololojik argümanlara yakın olmadığım acı olmayan bir gerçektir.
Acı olmayan gerçeklerden biri de son haftalarda sağlık sorunlarım nedeniyle gittiğim doktor randevularımın saatinin gelmesini beklediğim sevimsiz hastane koridorlarında benden önce muayene olan hastalara muhtemelen tanışıklık ya da ailede bulunan bir doktorun beyan edilmesi nedeniyle samimi davranılması, kişisel hayatlarının bilindiğini apaçık eden doktor davranışlarıydı. Bir örnek olarak ayaklarında Eskimo botları olan hastanın bana hayat boyu geçmeyecek bir burukluk yaşatmasıdır. İngiltere’de master degree yaptığını uzun uzadıya anlatmasını ve doktorun babasına selam söylemesini duymayı hiç ama hiç istemezdim. Kapıyı kapatma alışkanlıkları olmasa da doktorların bana karşı nazik olduklarını, geçmişteki tecrübelerim düşünüldüğünde çok ama çok iyi davrandıklarını açıklamam gerekir. Sadece bunca yıl boyunca neden önemli birinin yakını, tanıdığı ya da sevimlisi olamadığım konusunu yine kendime ait bir mesele gibi görüyorum. Sıradan biri olmanın yaşam deseninde üstünkörü işlenen bir motif gibi tekrarlı halleri yaşattığı su götürmez, kuraklık getirir bir gerçektir. Değerli ve önemli biri gibi hissetmenin çok uzağında süren yaşam maceramın ilk kıvılcımları beğenimi kazanan öykü ya da film kahramanlarıyla kendini belli etmiştir. Örneğin çocukken Heidi kurduğum bağ gereğince Klara’ların hiçbir zaman kötürüm olmadığı ve yaz günü Eskimo botu giyecek kadar cesur ve meydan okuyan duruşlarıyla bağdaşır. Ben yine hayal dünyamda genellikle aynı taşlar döşeli kuyuya yılanlarını düşünmeden bile bile düşerim. Başındaki kuyu bekçisi dediğim filanca kişi, elimi tutar gibi yapar ve bu sahnenin sıkıcılığı karşısında hızlandırmak için ipi aniden keser. Dipteyken,
" yardım edin", haykırışıma sessiz kalmasıyla gözüme işini iyi yapan biri görünür.
İnsanın dinlemek yerine konuşmayı, sevmek yerine sempati duymayı tercih eden bir bilinmezlik olduğunu düşünürüm. Hikaye diye okuduğumuz onca dökümanın karar verilmiş bir buluşmanın son anda değer yargısına takılmasıyla, süt dökmüş kedi gibi suçlu bir tavır eşliğinde bilinçaltı okumasına dönüşmesi, okuyanın kuyudaki taşlardan birini bulmuşcasına sevinmesi kaçınılmazdır. Eser ile organik bağını kesememiş olanla vahşi ve acımasız yakınlıklar kurmak nahoş görünse bile aynı nedenlerle Huzur sokağı gibi bir sokak asla olmamıştır ve komşular ve tanıdıklar uygun değer kabilinde yaşayan insanda tatsız dünyayı süslemek için kişiyle birlikte koşturan imajlardır. Anlatılan onca söze diyecek sözüm,
"of course" olabilir. Çünkü ana dilim bir düşünürün dediği gibi vatanımsa eğer gerçek gelmeyen her şey yabancılaşmam ile karşılaşmayı hak edecektir. Tıpkı bu yazı için olduğu gibi.
Sağlık sorunları insanı alıngan yapıyor ve kendini her şekilde belli ediyor. Hisler altındaki gecenin gizemli mesajlarını almak, bir taklit cengaveri olan benim uyumam gerektiği bilgisinin en gereksiz yerde kullanıp uyamaya gör ne olacak demesiyle sonuçlanır. Uyunmaya gidiyorum deseydim uyumanın bilimcimle ilişkisizligini ve edilgenliğini daha iyi açıklardım ama yok yere daha fazla kafa karıştırıcı olmak istemiyorum. Ana dilim izin vermediyse yurtsuz ve tanışıksızım her zamanki doğam gereği iyi baharlar ve metamorfozist kelebekli günler dilerim.
YORUMLAR
"Bir konuşmayı süslemenin yolunun yazarlar, şairlerden alıntılar ve naif bir gülümsemeden geçtiğini anladığımdan beri ben de ötekileşmiş karşı duruşumu kolundan tutup zorla sahneye sürükleme hususunda çaba sarf ettiğimi saklayacak değilim. Aynı nedenle bir sohbetin Kafka ile başlasa bile sonuna doğru umut verici birkaç söze ihtiyacı vardır. Örneğin Platon’un demokrasi eleştirisine hak verip bulunduğumuz tarihi çerçevede ben katılımcı yönetime bir noktaya kadar inanıyorum demek kişiyi bir parlak taca doğru bakıp,
"yaşasın kralım" diye bağıran biri gibi gösterir"
Senin yazıların ve şiirlerin hakkındaki görüşlerimi defalarca dile getirdim. Gerçekten bu site için ciddi anlamda değer taşıyan birisin.
Bu yazını da baştan sona okudum butunuyle güzel olmakla birlikte şu alıntıladığım yer kendime daha yakın hissettim.
Bana daha sıcak geldi, niye dersen işte öyle demeyeceğim.
Yazdıklarımızla tarihe not düşüyoruz ,yazdıklarımızla ben buradayım, diyoruz; ben bunu gördüm, ben bunu sevdim ya da sevmedim ya da ben buna dokundum, bundan keyif aldım diye biliyoruz. Gelecek zamanlarda dönüp baktığında Belki beğenmediğimiz yerler olacak ama pek çoğunu İyi ki yazmışım, o zaman öyle düşünüyordum ama şimdi böyle düşünüyorum diyebilme şansına sahip olacağız tabii ki ömrümüz varsa .yoksa da esefa ...bizden sonrakiler belki okur, görür vay be birileri varmış ne kadar güzel yazmış Vay be bu da aynı benim gibi düşünmüş diyebilir işte böyle iyi ki yazıyorsun parlain.
Selamlar.
Not: Sabah okudum ancak bir türlü kafamı toparlayamadım. Sanırım Oruç beni tutuyor.
Parlain m
Güzel sözlerin için, estağfurullah, mahcup hissettim, yazıyorum ama nasıl yazıyorum da dediğim oluyor, uzun yıllardır yaptığım bir iş değil, cesaret ettim, başladı, durmuyormuş, durağı olsa da.
Ben vay be diyorum yazdıklarına. Bir şiirini okuduğumda yüz şeklimi görmek isterdim.
Allah kabul etsin, kolaylık dilerim.
Memnun oldum yazmana, yazmama. İyi geceler, selamlar.
Toplumsallaşma süreci "ye kürküm ye"cilere ya da "dayısı" olanlara kolaylık gibi görünse de küçük ve sıradan insan onurlu insandır. Hayatı zor ya da acımasız olabilir ama gerçektir. Toplumsal algı var ve hep bir yenisi ekleniyor.
Sadelik, kendilik, tekke köşelerinde kaldığından beri rol modellere muhtacız... bazen bizi anlatır bazen olmak istediğimizi.
Yazıdan hislendiklerim.
Çok geçmiş olsun. Şifalar dilerim Parlain
Parlain m
Geçmiş olsun dileğin çin teşekkür ederim Etrabe. Yazmana sevindim. Sevgiyle selamlıyorum.