- 719 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Öğretmence
İki bin yılını henüz başlarındaydık. Ekim ayı güzel yurdumuzun yayvan yapraklı ağaçlarındaki renk cümbüşünün sonlanmasıyla yerini soğuk rüzgârların hızlı estiği kasım ayına bırakmıştı. Okullar eğitim öğretim yılının birinci dönemini neredeyse yarılamıştı; mini mini birinci sınıflar öğretmenlerini ve okulu sevmeye başlamıştı.
Kasım ayında bilindiği gibi öğretmelerin ilgiyle, neşeyle, hüzünle kutladıkları bir günü 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlanır. Özellikle kadrolu olarak atanan genç öğretmenler öğretmenliğe başlamanın tanımsız sevinci ve heyecanı içinde kutlarlar mesleklerinin adıyla özdeşleşen günü.
Bu güzel günü kutlanırken yapılan konuşmalar, gösteriler, şiirlerin okunması derken; öğrenciler anne-babalardan sonra ikinci sevgili idolleri olan öğretmenlere sevgi ve saygılarını sunar. İzlenen seremoniyi yüzleri asık, kalpleri kırık hüzünle izleyen öğretmenler de vardır ülkemizin okullarında.
Kadrolu meslektaşlarıyla aynı eğitimi almış fakat atanamayan sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerimizdir gülmeyi unutan hüzünlü olanlar. Kadrolu meslektaşlarıyla aynı görev ve sorumluklarını yaparlar. Ücrete, iş güvenliğine sıra geldiğinde maraba uygulamasına tabidir bu yazgıları kara yazılmış genç insanlar.
Yaşama tutunmak, evine ekmek götürebilmek için görev yapan; iş güvencesi olmayan son verilere göre ülkemizde 300 bin kadar da özel okullarda çalışan öğretmenlerimiz var ayrıca…
Özel okullarda veli müşteri, öğretmen veliyi memnun etmekle sorumlu ip üstünde yürüme becerisini göstermek zorunda olan ip cabası pozisyonundadır. Öncelikle veli memnuniyeti, öğrencilerin başarı grafiği, girdikleri sınavlardaki başarıları iyi dengelenmese öğretmen dengesini kaybedip boşluğa düşen cambaz gibi kendini boşlukta, sokakta bulur. Ve evinin yolunu bulursa ne mutlu bekleyenlerine!.. Ve özel okul öğretmenlerinin ücretleri hiçbir zaman devlet okulunda çalışan meslektaşlarının ücretleriyle karşılaştırılamaz.
Öğretmenlerimizin durumlarını az dahi olsa irdelemeye çalıştığım iki binli yılların başlangıcı bir 24 Kasım Öğretmenler Gününde il merkezinde kutlanacaktı. Gün için iki öğretmen okul idaresince görevlendirildik. Valimiz ve ildeki protokolü oluşturan görevliler ve okullardan gönderilen öğretmenlerle birlikte Halk Eğitimin çok amaçlı salonunda yerimizi aldık.
Öğretmenler Günü için hazırlanan çalışmalar klasik biçimde izleyenlere sunuluyordu. Konuşmalar, şiirler, program hazırlamakla görevli okul öğrencilerinin sunumları çok başarılı biçimde sürüp gitti. Öğretmenlik mesleğinin önemi hakkında süslü sözler söylendi… İcra edilen programdan benim için en önemli söylev valimizin konuşması ve biz öğretmenlere verdiği mesajdı. Söylev hiç beklendiği gibi klasik parlak cümleler içermiyordu. Üstelik bizlerden, öğretmenlerden yana maalesef ütopik de olsa güzel sözler ediyordu… Ülkemizde kangren olmuş, öğretmenlerin de nasiplendiği çeşitli sendikalarca sözüm ona haklarını savunmak adına oluşan bölünmelerini, parçalanmalarını keskin neşter vururcasına ortaya koyuyordu. Sözlerine şöyle başladı valimiz:
“… Arkadaşlar atanmış birisi olarak söylüyorum. Bir öğretmen çocuğuyum. Siz öğretmenler bölünmeyip birleşe bilseniz. İnanın ülkü kalkınmasında destansı utkular kazanırsınız. Ve sizler hükümetleri değiştirir ülke politikalarının oluşmasında kesin söz sahibi olursunuz…” 18 yaşında başladığım meslek yaşamımı öğretmenliğin çeşitli kademelerinde nerdeyse yarım aşıra yakın sürdürdüm. İlk ve son kez üst düzey bir idareciden öğretmenlerden yana böyle sözler duydum…
Ülkemizde kaç adet eğitim sendikası var diye küçük çaplı bir araştırma yaptım. “Öğretmen Sitemiz” adlı bir sitedeki sayıyı görünce şaşırdım. Bu site 55 çeşit eğitimciler sitesi olduğunu belirtiyor. Sendikaların amacı düz mantıkla üyelerinin sosyal, kültürel, özlük haklarını savunmaktır öncelikle. Ve de eğitim sendikalarının yadsınamaz önemli bir görevi de ülkenin eğitim-öğretim planlama ve çalışmalarına yön vermek olmalıdır. Olmalıdır da bu konuda ne kadar etkinler (!)
Ellinin üzerinde farklı görüşler savunan işin en acı yönü ise ülkemizdeki mevcut siyasi partilere eklemlenen sendikalar değil ülkenin eğitim-öğretim çalışmalarına yön vermek, katkı sunmak ya da üyelerinin haklarını savunmak peşlerine eklemlendikleri partilere sağlam basak oluşturmadalar. Hele sağlam ata oynama kurnazlığını gösteren sendikaların üst düzey yöneticiler partilerde önemli görevler üstlenebilmekte. Hatta eski deyişle mebus bile olabilmekteler.
Oysa öğretmenler, saygıdeğer öğretmen çocuğu valimizin belirttiği gibi birleşe bilme olgunluğunu gösterseler neler başarılmaz neler! Öncelikle ülkemizdeki eğitim çalışmalarının planlamasında etkin rol alırlar. Eğitim-öğretimim öncelikle nitelikli yurttaşlar yetiştirme amacı için tüm enerjilerini bu dava için harcarlar. Nitelikli yetişen kuşaklar ülke kalkınmasında en büyük zenginlik kaynağıdır.
Nitelikli eğitimle eğitilen halk ülke kalkınmasında itici güç olur. Ülkede üretim artar üretimin artmasıyla halkın refah düzeyi yükselir. Böylece zenginleşen ülkede öğretmen kesimi de kendilerini gönençli yaşatacak paylarını alırlar. Sendikalar da gerçek işlevlerini kâğıt üzerinde kalan gerçekleştirme başarısına ulaşmış olur. Neden olmasın!?
Devam edecek…
YORUMLAR
Değerli Hocam hem nalına hem de mıhına çok anlamlı bir yazı kaleme almışsınız. Bizler yetmişli yıllarda ilkokul ve orta lise tahsili yaptık, o zaman eğitim gerçekten çok kaliteliydi, çok değerli öğretmenlerimiz vardı. Özel okullar bu kadar yaygın değildi ve Milli Eğitime bağlı okullarda ki eğitim yetip de artıyordu bizlere... İlkokul öğretmenliği çok önemli, çocuğa karakter kazandıran iyi yetiştiren bir ilkokul öğretmeni o çocuğun bütün gelecek hayatını olumlu/olumsuz etkileyebiliyor. Öğretmenler geçimlerini temin etmeyi ve standart bir hayattan daha fazlasını sürmeyi hak ediyorlar... 24 Kasım da bir gün hatırlamak ve anmak gerçekten güzel ama, saygı ve sevgiyi bir gün değil her gün hak ediyorlar fazlasıyla değerli öğretmenlerimiz... Kutlarım yürekten değerli Hocam...
Öğretmenim,
Komşum özel okul öğretmeniydi. Gece gündüz demeden öğrencilerini en iyi şekilde yetiştirme gayreti içerisindeydi. Sınavlara hazırlama dönemlerinde kahve içmeye gittiğimiz de masasından kalmadan sohbet ederdik. Öğrencileri ders konuları hakkında telefonla aradığı zaman hepimiz sessizleşirdik, hiç yorulmadan, tane tane anlatırdı bizzat gözlerimle şahitlik ederdim. Dobra bir kadındı içi dışı bir.
Derdi ki, Ümmühan özel okulda öğretmenlik yapmak çok zor. Evet, devlet okullarındaki öğretmenlerden daha fazla para alıyoruz, fakat sorumluluklarımız çok daha fazla. Toplantı yapıyoruz veliye çocuğunda şu, şu, şu eksiklikler var dediğimizde, veli,
-O kadar para veriyoruz işiniz nedir siz yapın.
Bu yüzden öğretmenlik yapmayı bırakmak durumunda kaldı.
Toplumumuzla övünsek te tarihimizi baktığımızda hep ben olma hırsı yüzünden kaç devletimiz yıkıldı.
Toplumumuza baktığımızda sendikaların durumu gözlerimizin önünde. Hiç kimse çoğul olarak başarıyı düşünmüyor bireysel olarak başarılı olmayı düşünüyorlar. Ekiple birlikte başarabilme kavramı yok bizde. Herhangi görüş ayrılıklarında bile kavga etmeden sohbet edemiyoruz.
‘’Nitelikli eğitimle eğitilen halk ülke kalkınmasında itici güç olur’’ Yürekten âmin diyorum.
Hayırlı Ramazanlar dileğiyle,
Saygılarımla selamlar.
İBRAHİM YILMAZ
Ümmühan hanım, öğretmenliğin her kademesinde; 6 yıl Almanya, 4 yıl özel okul, müdür yetkili, ek ders ücretli ... çalıştım. Özel okullar deneyimli devlet okulu başarısı olan çok az öğretmene iyi sayılacak ücret veriyorlar. Yeni mezun çokça atama bekleyen öğretmen var biliyorsunuz. İnanın onları çok az ücretle çalıştırıyorlar.
Her şeyin başı eğitim. Biz öğrenciyken toplum çıkarını kişisel çıkardan üstün tutmanın insanı değer olduğu öğretilirdi okullarımızda. Şimdi tam tersi uygulama var.
Belirttiğiniz gibi çoğulcu olma anlayışı düşünülmez uygulanmaz ülkemizde. Oysa uygar ülkeler bir çok başarıyı ekip çalışmasıyla gerçekleştiriyor.
Ben de size, aile bireylerinize. hayırlı ramazanlar dileklerimle Selam ve sevgiler sunarım...
Ah be canım İbrahim ağabeyim, iyi diyor, hoş diyorsunuz da bir ülkede milli eğitime bağlı, öğretmen şikayet hattı varken, öğretmen min geleceği, meslek hayatı, evine ekmek götürebilme umudu okul idarecisinin performans değerlendirmesine bağlıysa o öğretmen neyi seçsin? Ekmeğini, kendisinin ve buna bağlı olarak eline bakanları mı, mesleğini mi? Hatırlarsınız yıllar önce bir adli yıl açılışında ( sanırım anayasa mahkemesi başkanı) "vicdan ile cüzdan arasında sıkışmak..." Diye bir cümle kurulmuştu ve yer yerinden oynamıştı. Evet ne yazık ki memlekette tıpkı adli kurum mensupları gibi öğretmenleriz de vicdan ile cüzdan arasında sıkışmış durumdadır. Ki adli makamlar için kast edilen cüzdan rüşvet iken, öğretmenlerimiz için cüzdan ekmekten, insanca yaşayabilmekten başka bir anlama gelmemektedir.
Kaldı ki, yönetenlerin derdi de eğitimli nesiller değil, kolaylıkla biat ettirilebilecekleri eğitimsiz zümre yaratmaktır. Değil mi ki, bu memlekette bakanın biri çıkıp: "Eğitim seviyesi yükseldikçe oy oranımız düşüyor." Dedi. İşte o anda kral çıplaklaştı ama değişti mi bir şey. Hayır!
İşte bu nednele ülkenin bütün sendikaları siyasi parti hücre evine dönmüştür.
Bunlara sizin ifade ettiğiniz gerekçeleri de ekleyince durum böyle oluyor ne yazık ki...
Tıpkı köy enstitülerinin kapatılması ile aynıdır senaryo... Yani toprağı, doğayı, emeği, sanatı ve bilimi bilen taban istemez yönetenler. En azından bizim ülkemizde...
Sevgili İbrahim ağabeyim, yine saygınlığı ve duru anlatımı elden bırakmadan önemli bir konuyu daha er meydanına sermişsiniz hem de tüm dürüstlüğünüz ve açık sözlülüğünüz ile... Minnettarım.
Sonsuz sevgilerimle selamlıyorum asil ve aydınlık yüreğinizi...
İBRAHİM YILMAZ
Sosyal medyada sayfalarına bakıyoru ki, bunlar Töb_Derli arkadaşlarım çoğunlukla. Ya da başka meslek mensupları. Sayfaları yaş günü, torun sevme... gibi suya sabuna dokunmayan şeylerle dolu.
Böylesi yazılarıma sadece usulen beğeni koyuyorlar. Korku türbülansına girmiş benim ülkemin güzel insanları çoğunlukla.
Naçizane, derinlere dalmadan karınca kararınca bir şeyler yazmaya çalışıyorum. En azından böyle yazarak ruhumu arındırıyorum az da olsa. Sizler gibi gençleri, olayları çok iyi özümseyen dostları görmek yaşama sevincimi artırıyor ayrıca...
İyi ki varsınız. Yazmaya ara vermiştim. Sizi okuyorum. Eserlerinize yorum yazmaya çalışacağım. Kısmet olursa bu yazıyı ikinci bir yazıyla daha da olgunlaştırmaya çalışacağım.
ilgine çok teşekkür ederim benim birikimli saygın arkadaşım-dostum.
Selam ve sevgiyle selamlıyorum soylu gönlünüzü.