- 251 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CANAVARIN PENÇESİNDE YOK OLAN HAYATLAR!
Bundan 15 yıl kadar önceydi gençlikteki sürüklenmeyi tahlil ettiğimde, romantizm öldü seksüalizm doğdu demiştim. Ben yanılmayı çok isterdim ancak gelecek günlerin çok tehlikeli bir patlamayla etrafı tozu dumana katacağını tahmin edebiliyordum, ne yazık ki, bu gün onları görüyor ve yaşıyor olmak acı veriyor. Sokak röportajlarını bazen izliyorum, gençlerin tepkilerini ve haleti ruhiyelerini anlamak için, gördüğüm manzaralar karşısında bazen küçük dilimi yutuyorum.
Genç kızlara sorulan sorulardan biri şuydu, aşk mı cinsellik mi daha önemli? Gençlerden biri aşkın daha iyi olduğunu, cinsellik olmadan da aşkın olacağını anlatırken, yanındaki kız mikrofonu kaptığı gibi konuşmaya başlıyor. Elbette cinsellik önemli, aşk karın doyurmuyor, âmâ cinsellikte hem karnın doyuyor para kazanıyorsun, hem sen mutlu oluyorsun hem de karşında ki mutlu oluyor diyordu. Bu açıklama karşısında durup bayağı düşünmeye başladım ve gelinen noktanın nasıl da doğal bir atmosfer olduğunu anlatan, bu gençleri gördüğümde dünyanın nasıl bir uçurumdan yuvalandığını anlamaya çalışıyordum.
Sizce evlenecek kişide karakter güzellik ve para hangisi önemli sorusuna, tabi ki de para, ondan sonra karakter daha sonra yakışıklılık olabilir. Ama olmasa da olur diyenler çoğunluktaydı. Para varsa diğerleri olmasa da önemli değil mantığı ile, cinsellikteki kazancı dikkate aldığım zaman karşıma çok çeşitli denklemler çıkıyordu. Bunlardan biri ailenin gerekliliği anlamını kaybederken, paranın önemi artıyor, haliyle evlilik dışı gerçekleşen cinsel yaşamdan beklentilerin para olması, evliliğin ömrünü de tüketiyordu. Aşk sadece bir kavram olarak varlığını haykırsa da, yeri çoktan doldurulmuş ona bu hayatta bir yer kalmamıştı.
SGK’nın eğitim ve araştırma hastanelerine cinsiyet değişimi yapacak olanların masraflarının SGK tarafından karşılanacağı bilgisini aktardıktan sonra, bu değişimi yaptırmak için müracaat edenlerle ilgili aldığım bilgiler sağlıklı ise ciddi bir yığılmanın olduğu söyleniyor. Özellikle genç erkeklerin böyle bir tercihe yönelmiş olmaları, acaba bedenlerini bir cinsel obje olarak kullanımın dışında bir sermaye aracı olarak görmelerinden kaynaklanabilir mi? Alt dinamiklerine indiğim zaman böyle bir boyutun daha baskın olma ihtimalini oluşturuyor bende…
Bu örnekleri dikkate alarak, bu gerçekliği sosyolojik açıdan yorumlamaya kalkarsam, ciddi anlamda, toplumsal yönü artarak yayılan bir patolojik vaka ile karşı karşıya olduğumuzu görüyorum. Çünkü Cinsellik aşktan daha önemli diyenler ile cinsel tercih değişimleri için operasyon olmak isteyenlerin yönelimlerine ve bu tercihleri ortaya çıktıktan sonraki tavırlarına baktığımızda kendi bedenlerini bir sermaye aracı olarak kullandıklarını gözlemlemekteyim. Fiili olarak bazı açılımların olduğunun haberini de alıyorum zaman zaman, ancak doğrudan bu ortamlarla muhatap olamadığım için ayrıntısına inemeyeceğim, erkek genel evlerin ortaya çıkmış olması da ciddi bir deformasyonun olduğunu göstermektedir. Yani erkeler içinde de bedenin sermaye olarak kullanıldığına şahit olabiliyoruz.
İçinde yaşadığımız çağ, ahlaki öğretileri sıfırlamak ve eylemler üzerinden bir yaptırımı hayattan uzaklaştırarak, ilişiklerin tamamıyla hazlar ve sanal uyaranlarla yapılması amaçlanırken, aslında insanın insanlığını ortadan kaldırmak isteniyordu. Bu amaç kapsayıcı boyutta gerçekleşmemiş olsa da, toplumların kılcal damarlarında kuluçkaya yattığı muhakkaktır. Bu kuluçka döneminden sonra ortaya çıkan tablo bu gün bizlerin de sorguladığı yaşam olduğu bilinmelidir. Değer sistemleri imha olduğu zaman, insan yaşamını sınırlayan herhangi bir ölçü kalmadığı için, hayvani duygular, hayvani tatmin yolu gibi doyurulmaya başlandı. İnsanın hayvandan bir farkı, bu cinsel hazlara dayanan libidodaki birikimlerini ranta çevirmek oldu. Yeni dönemde yaşamdan beklenen, az zamanda çok kazanmak, hızlı yaşamak ve haz almak, bu haz için ayrı bir çalışma ortamı oluşturmaktansa, hem haz hem kazanç çılgınlığı önem kazandı. Bu algı insanların duygu ve yürek dünyalarını köreltti. Yürekleri imha olanların duygusal bağlılıkları da ortadan kalkınca, karşı cinsler birbirinden sadece faydalanma yoluna girdiler. Ama bu fayda hem cinsellik hem de maddi kazanım şeklinde düşünüldü. Sonrasında ortaya çıkan tablo her an her değişime açık, birbirini koruyan kollayan ve birbirini örten iki örtü olmak bitti, birbirinin açıklarından bile kar sağlayan varlıklar türedi. Bu çılgınlıkların, otoriteler tarafından oluşturulan kural ve kaidelerle sınırlandırılmak istenmesi, bu doğal kabul edilen anlayıştan sonra anlamsız kaldı. Anlamsız kalan kurallarla bir yaşamı yeniden kurmanız ve onlarla ilgili gelecek tasavvuru inşa etme düşünceniz hiçbir anlam ifade etmeyecektir.
Bu yaşam sadece bizim toplumda meydana gelen bir deprem değil, kürenin her köyünde böylesi bir yaşamla insanların ciddi bir kırılganlık evresine sokularak, bilinç ile insan arasına duvarlar örülmek istenmektedir. Her şeyin maddi bir nesne olarak algılandığı bir çağda, yaşamı “et ekmek, eti ete dürtmek “olarak kısaca tanımlamak mümkündür. Yani, ye iç yat ve tenleri birbiriyle bütünleştir haz al, haz alırken de kazanç elde et, bu döngü yaşamsal sarmal haline geldi. Son dönemde üretilen araçlar yolda giderken enerji depoluyor, tekerlekler döndükçe enerji motora gidiyor ve motorun devamlı çalışarak yol almasına neden oluyor. İşte hayatta bu hale geldi ve vahşi manişizmin bir uzantısı oldu.
Bunları neden anlattığımı merak edenler olabilir, ancak ben merakımı gidermek ve toplumsal yaşam olarak nasıl bir sona yaklaştığımızı görmek için verdiğim çabalar içinde, böyle bir sürüklenmeyi görünce bunları dillendirmemin gerekli olduğuna inandım. Onun için yazıya aktararak geniş kitlelere ulaştırarak, alınacak önlem ve yapılacak yeni plan ve programların devreye konulmasına katkı sunmayı amaçladım.
Youtube Kanallarında veya bazı video programları içeren sosyal paylaşım sitelerinde gençlerin yaptığı çılgınlıkları gördüğümde insanın bu kadar basit ve sıradan bir nesneye dönüşemeyeceğini düşünsem de, gerçekler bunlar olduğu için bunlarla ilgili nasıl bir çalışma başlatırız diye sesli düşünüyorum. Bu paylaşım sitelerindeki şov gösterileri, asla belden yukarı çıkacak enerjiden yoksun, hep bel altı çalışıyor, kız erkek karmakarışık bir ortamda bu gençlerin çılgınlıklarının adı program oluyor. Bu çılgınlıkları izleme oranlarına bakarsanız şok olursunuz. Acaba bu gençlerin bu alanlarda içindeki canavarı burada konuşturuyor olması kime fayda sağlar neleri imha eder.
Eğer bir sistem, gençleri kontrol altında tutamayacağını anlarsa, o zaman gençlere enerjilerini tüketeceği ve haz alacağı ortamlara onları yönlendirir ya da o ortamların oluşmasına göz yumarak, toplumsal yaşamı eylemsel olarak sarsacak davranışlardan uzaklaştırırlar. Çünkü böyle olmazsa, gençlerin içinde biriken bu enerji bir anlamda Otoriteye yönelebilir ve ciddi tehlike oluşturur. Onun için onların bu tarz ortamlarda bağırması küfretmesi ve çılgınca yaşamasına göz yumulur. Böylesi bir kapı aralığı sistem açısından günü kurtarmak için olumlu görülebilir, ancak toplumların sağlıklı ve olaylar karşısında kolayca sarsılmadan uzun ömürlü yaşamasını sağlayan değer sistemlerini yok ettiği bilinmelidir. Bir toplumu ayakta tutan topu tüfeği parası değil toplumsal ve kültürel değer sistemleridir. Onlar çözüldüğü zaman toplumsal kimliğiniz kendiliğinden kaybolur. Büyük bir kovanın içine atılmış tebeşirden farsız olursunuz. Küresel ölçekte böyle bir çözülmeyi planlı olarak tasarlayanlar olsa da biz kendi toplumsal ve kültürel kimlik kodlarımıza sahip çıkmak zorundayız. Onları hayatın ortasına korkusuzca herkesin görüp kafasında iz bırakacağı şekilde dikmek zorundayız.
TV ekranlarında periyodik olarak devam eden ve daha çok aile sorunlarını konu alan programların tamamı aile yapısını imha etti. Uzaktan bakıldığı zaman toplumda bilinmeyen ve bulunmayan faili meçhul olayların açığa çıktığı sanılabilir. Ancak şunu özellikle belirtmeliyim ki bunların neredeyse tamamı bir senaryonun ekranlarda oynanmasıdır. Polis kayıtlarında son aşamaya gelmiş çözülmemiş olaylar konu alınıyor insanlar ekran başına çekilerek reytingler uğruna, toplumda ar ve hayâ duygularının konuşulması utanma duygularını parçaladı. Yani arsızlık ve hayasızlık legalleşti herkesin bu alanda bu eylemlere girişebileceğinin doğallığı subliminal mesajlarla iyice topluma yerleştirildi. Sonrasında ise, eşim bana bağırdı, neden bağırdı kızdı diye sorulunca, sevgilimle bir hafta evden uzaklaştığım için bana sert çıktı diyen bir kadın, ekranlardan bu şekilde konuşabildi… Evet, hakikaten bir şeyler oluyor, toplumsal omurga çatırdıyor, içine virüs girmiş her yanı delik deşik…
Bir esnaf arkadaşımın verdiği ve özellikle kayıt aldığı bilgiyi sizlerle paylaşmak isterim. Hocam geçen sene ben, Alaşehir’e bağlı Üsküdar’a yakın bir mahallede 90’nın üzerinde düğüne gitmişim takılar taktığım için baktım nerelerde şimdi bu insanlar dedim. Ancak araştırdığımda bunların hemen hemen hepsi ilk 6 ayda içinde ayrılmışlar şimdi onlarda aile olarak devam eden 6-7 kişi olduğunu öğrendim bunun sebebi nedir diye sordu… Ben de konuşulacak bir şey yoktur dedim. İki hafta önce Sancaktepe’de 25 binin üzerine nüfusa sahip bir muhtarımızdan mahallesinin güncel durumu hakkında her konuda bilgi almak için sohbet ettik. Ancak ben bir amaç için o sohbeti yapıyorum, oysa muhtar sadece muhabbet ettiğimizi sanıyor ve belgeleriyle konuşuyor. Hacam haftada en az 5- 6 hiç düşmüyor, boşanma davalarının yazısı muhtarlığımıza bırakılıyor ben onlarla özel olarak ilgileniyorum sorunlarını çözmeye çalışıyorum, hatta dün gün boyu bir iş adamını çağırdım mahallemizin tüm fakirlerini tespit ederek onlara nakti yardımlar yaptırdım. Her yıl bu iş adamı gelir ve bir gününü bize ayırır. Dün cumartesi günü tamamıyla sabah sekizden akşam saat 10 kadar birlikte olduk dedi. Böyle duyarlı arkadaşların çabaları yetmiyor artık freni patlamış bir tır gibi nereye gittiği belli olmayan bir yaşam var… İnşaat işçisi bir mahallelim akşam ağlayarak geldi ve bana dedi ki muhtar sen şahit ol ben bu kadın öldüreceğim niye dedim… Elinde evrak beni üç ay evden uzaklaştırmış, sebebi ise adam işten çok aç gelmiş evde yemek yok bağırıp çağırmış sonuçta bu dedi. Burada kimsesi yoktu biz onu aldık bir tanıdığın evine yerleştirdik kış günü adam inşaatta çalışıyor, evin kirasını ödüyor üstü başı harç ama evine gidemiyor neresinden bakalım hocam diyerek yakındı.
Bunları örneklendirmekle bitmez çünkü çok absürt olan örnekler var onları paylaşmak istemiyorum. İnsanların kutsal tenlerinin bir sermaye aracına dönüştüğü ve hem haz hem getirim sağlandığı bir yaşamda siz aile diye bir kurumu ayakta tutamazsınız. Ne yazık ki, küresel kasırga bizim toplumda çok ciddi patlamaya neden oldu. Bu kasırgalar için önlem alınmadığı gibi, sisteme etki edecek kuvvetleri dağıttığı için de ses çıkarılmadı. Ancak bizi nasıl alıp götürdüğünü şimdi fark edince nasıl bu hale geldik diye bazı mırıltılar kulağıma gelir oldu.
Değişim dinamikleri size ait değilse, gelen değişim faktörlerinin sizi nereden alıp nereye götüreceğini kestiremezsiniz. Onun için bir toplumda bazı değişim dinamikleri toplumsal kimlik oluşumuna sebep olup onları bir mana etrafında birleştirirken, bazılarında parçalayıcı yıkıcı dökücü olabiliyor. Eğer toplum değişime hazır değilse her ortamda olumsuzluklar kaçınılmaz olur. Mesela, Cep telefonlarını bulan ülkelerde cep telefonları bu kadar insanları istila etmemişken, tüketenlerin yaşamlarının tamamını kuşatmış durumdadır. Yani üretenler bir araç olarak kullanırken, tüketenler tüketen bir köle haline gelebiliyor. Ne yazık ki, aşk ve cinsellik kavramları da böylesi toplumlarda hep yıkıcı tona sahip olmuştur. Cinselliğin bir yaşam biçimi olarak algılandığı yerde, cinsel güdülerin her ortamda doyurulmasının da bir sakıncası görülmez. Dolayısıyla bunu da bir ticari boyuta çevirdiğiniz zaman, trafik tıkanan her ortamda araçlarınızın silecekleri arasına iletişim bilgilerinin olduğu kart vizitlerin konulması bir iş ahlakı heyecanıyla yapılır. Yani tenlerin ticari bir araç olarak kullanımının bir sakıncası yoktur şeklinde bir anlayış geliştiği zaman uzun süreli ilişkiler haz vermez ve insanlar sürekli yeni arayışlar ve kazanımlar peşinde koşarlar. Bu durum en uzun süreli kurum ve karşılıklı üyelerin birbirinin üzerindeki hakları unutulur, her birey kendi beklentisini karşılayacak ortamlar aramaya başlar. Bu arayışlar çoğaldıkça aileler dağılır ortada kalan nesiller, yıkılan binaların enkazı altından çıktığı zaman, aklınıza gelmeyecek formüller geliştirerek, hız haz ve emeksiz kazanım formülüne daha bir ivme kazandırır.
Anlatılacak çok mesele var derdimiz büyük umudumuz kesintisiz ama ortamı karartan gece baskıncıları ve yeraltı farelerine rağmen, bu günümüzü kurtaralım ki yarınlarımız olsun… Yoksa biz bu selde kaybolabiliriz bunlar bir korku ütopyası ve felaket tellallığı değil, yaşamın içinde görmek istediklerimize gözlerimizi açarak baktığımızda, karşılaştığımız en basit düzeydeki toplumsal sapma davranışlarıdır.
Devlete büyük işler düşüyor, şunlar şunlar yapıldı diyerek sadece kâğıt üzerinde not alarak faturalandırarak cukkaya para aktaran STK ve Bazı firmaların tekelinden bu meseleler alınmalı ve gerçekten topluma yön çizecek ve ışık olacak dertli aydınlara bu sorumluluklar tevdi edilmelidir. Hep söylüyorum yine söyleyeceğim, köprüden önce çıkış kalmadı, araçların kaptanları değişmeli yoksa bu kaptanlar bu araçları köprüden aşağı yuvarlayacak… Görünen köy aha şuarada…
“Bir insanı öldüren bütün bir insanlığı öldürmüş gibidir.” Tüm insanların dirilişine sebep olacak yaşamlar ortaya koymamızı rabbim bizlere nasip etsin… Kadavraya dönen tüketim kölesi nesillerimizi, bilinçli ve idrak edecek bir yaşama bizlerin mücadelesiyle dönmeyi rabbim müyesser eylesin…
Selam muhabbet ve en kalbi duygularımla …”Sabah yakın değil mi”?
Bahadır Hataylı/20.04.2022/03.14
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.