- 332 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur'an Tefsiri (Necm)
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur’an Tefsiri
NECM SÛRESİ
5-عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى
"Ona çetin güçleri olan öğretti."
"Ona çetin güçleri olan öğretti": O da Cebrâil aleyhisselam’dır ki; (والقوى جمع القوة) kuvveti, bütün kuvvetleri kendinde cem etmiştir.
Rivâyete göre o, Lût kavminin köylerini göğe kaldırdı, sonra da ters çevirip yere çaldı. Semûd kavmine bir nara attı, diz çöküp kaldılar.
İmam Maturidi (rahmetullahi aleyhim) ise Peygamber Eefndimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e öğretenin Allah (celle ve ala) olduğudur. Görüldüğü gibi Rahman suresindeki ayeti delil getirmektedir.
-تفسير الماتريدي
(عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى (٥) إلى اللّه تعالى؛ إذ اللّه تعالى قد أضاف تعليمه إلى نفسه بقوله - عَزَّ وَجَلَّ -: {الرَّحْمَنُ. عَلَّمَ الْقُرْآنَ}،
6-ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى
"Akl-i selim sahibi. Dikeldi."
"Zu mirreh” akl-ı selim ve ileri görüş sâhibi demektir "dikeldi” Allah’ın onu yarattığı surette göründü.
Şöyle denilmiştir: Hiçbir peygamber onu esas suretinde görmemiştir, ancak Hzreti Muhammed (aleyhis-salâtü ves-selâm) iki kere görmüştür; bir kere gökte, bir kere de yerde.
-تفسير البغوي
{ ذو مرة }، قوة وشدة في خلقه، يعني جبريل. قال ابن عباس ذو مرة يعني ذو منظر حسن. و
قال مقاتل ذو خلق طويل حسن. { فاستوى }، يعني جبريل.
7-وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى
"O en yüksek ufukta idi."
"O en yüksek ufukta idi” göğün ufkunda idi, hüve zamiri Cebrâîl aleyhisselâm’a râcidir.
İmam Maverdi (rahmetullahi aleyhim) bu ayetle ilgili görüşleri en iyi bir şekilde açıklamaktadır.
-تفسير الماوردى
{ وَهُوَ بِلأُفُقِ الأَعْلَى } فيه قولان
: أحدهما : أنه جبريل حين رأى النبي ( صلى اللّه عليه وسلم ) بالأفق الأعلى ، قاله السدي .
الثاني : أنه النبي ( صلى اللّه عليه وسلم ) رأى جبريل بالأفق الأعلى ، قاله عكرمة . وفي
الأفق الأعلى ثلاثة أقاويل :
أحدها : هو مطلع الشمس ، قاله مجاهد .
الثاني : هو الأفق الذي يأتي منه النهار ، قاله قتادة ، يعني طلوع الفجر .
الثالث : هو أفق السماء وهو جانب من جوانبها ، قاله ابن زيد ، ومنه قول الشاعر :
أخذنا بآفاق السماء عليكم
لنا قمراها والنجوم والطوالع
8-ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى
"Sonra yaklaştı ve yere sarktı."
"Sonra yaklaştı." Cebrâil (aleyhisselam) Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Hıra dağında iken yaklaşmak istedi.
Buradaki yakınlık anlamına gelen ”dünûv" kelimesi, hakikaten yakınlık manasına kullanıldığı gibi, hükmen yakınlık manasına da kullanılabilir. Zaman, yer ve mevki bakımından olan yakınlıklar için kullanılır.
Yaklaştı. Bu anlamı ifade eden ”tedellâ" kelimesi, en yüksek ufka asılı, oraya tutunmuş olduğu halde sarktı demektir.
9-فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى
"Derken araları iki yay aralığı kadar kısaldı veya daha az."
Burada "Aralarında iki yay aralığı kadar bir mesafe kaldı." ifadesinden maksat, bir yayın iki ucunun birbirine uzaklığı kadar bir mesafe kalmasıdır. Veya iki arşın kadar bir mesafe kalmasıdır yahut, yay ile kirişi arasındaki mesafe kadar bir mesafe demektir.
Bu âyette, birbirlerine iyice yaklaştıkları ifade edilenlerden maksat, Abdullah b. Mes’ud ve Hazret-i Âişe’ye göre Cebrâil (aleyhisselm) ile Hazret-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellemdir)’dir.
"yahut daha yakın” sizin, takdirinize göre, bu da "ya da daha çok” (Saffât: 147) ibaresi gibidir. Maksat temas durumunu temsil etmek ve vahyedilen şeyi dinlemede en ufak bir karışıklığın olmadığını vurgulamaktır.
10-فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى
"Allah, kulu Muhammed’e vahyedeceğini vahyetti."
Katade, İkrime ve İbn-i Abbas, bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah etmişlerdir: "Allah (celle ve ala), kulu Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e vahyedeceği şeyi vahyetti. Yani namazın farz olduğunu bildirdi.
Bir diğer görüşe göre , Cebrâil (aleyhisselm), Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e vahyetti,
Veya Allahü teâlâ Cebrâil’e vahyetti, şeklinde de ifade edilmiştir.
Ayeti kerime’de, Cebrâil (aleyhisselam)’dan bahsetmesi sebebiyle,
Cebrâil (aleyhisselm), Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e vahyetti, görüşü tercihe şayan görülmüştür.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.