- 221 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
anlatılmaz
Bazı duygular anlatılmaz, tarif edilmez. Sadece yaşayanlar bilir onun nasıl bir şey olduğunu. Karnında dokuz ay boyunca bir canlı taşıyıp onu kanıyla canıyla besleyip içinde kıpır kıpır eden bir varlığa yuva olabilmenin verdiği heyecan ve mutluluğu ancak bir annenin bilebileceği gibi. Koşulsuz bir sevgi ve aşkı yüreğinde taşıyanı da anlaması beklenilmez kimseden.
Nasıl bir sevgi ve aşktır ki, bedenin kokusuna değil, sesinin rengine hasret kalırsın.
Yüreğini açmak istersin, dağlara taşlara haykırmak. İçin içine sığmaz, dolar dolar taşarsın. Hislerini kimse anlayamaz, en yakınların bile. Dalıp dalıp gidersin uzaklara. Baktığın resmin arkasında ne var, kimseler bilmez. Seyrettiğin filmlerin oyuncuları sevdiğin olur, onlar el ele tutuşurken senin yüreğin kaynar. Öperken sevdiğinin alnından filmdeki aşık, dudakların yanar, alnın terler senin de…
Kimselere diyemezsin, anlatamazsın, korkarsın ayıplanmaktan ya da sevilmemekten. Beraber gezdiğin yerlere gidersin hep, aynı lokantada yemek yer, aynı sokaklarda dolanırsın hatırlamak istercesine her anını o günün. Sorulacak olsa “hep gidiyorsun aynı yere hayırdır” denilse, alışkanlık işte, yok bir şey dersin.
Dinlediğin şarkılar hep onu anlatır, akşam olunca yarelerin sızlayıp, gitme gitme el olursun sevdiğim dediğini farz eder bir kızıl goncaya benzetirsin dudaklarını hayaldeki gölgenin.
Dudaktan kalbe, kalpten dudağa taşınır duyguların, durmaz taşar hislerin.
Uykuya dalarken hayal kurarsın, yüzün güler birdenbire. Tebessümünde gizlenir yalın ayak kırlarda koşan sevdiceğin.
Yaşlanmayı düşünürsün bir dağ evinde. Ellerinde çiçekler kapıda beklerken uyanmasını yareninin, kardelenlerle papatyaları birbirinden ayırt etmeyi bile zevk bilirsin, şifa verir ruhuna.
Bir gece girer rüyana ansızın, tutarsın elinden yüreğin pır pır eder, kalbinin atışı hızlanır, ellerin titrer, yanakların al al olur o geldi diye. En güzel yerindeyken saadetin uyanırsın birden. Bin lanet okursun ondan ayıran sebebe.
Lambada titreyen alevi söndüren sabah yeline inat, açarsın pencereni karanlığın içinde, karartırsın gözünü, yazılmamış şiirleri okur, bestelenmemiş şarkıları söylersin çığlık çığlığa.
Kimselere diyemez, yazarsın en mahreminden gizli yerlere içindeki sırlarını.
Elin şişelere gider yapamazsın, sigara yakmak istersin zararlarını anlattığı sesi kulaklarında çınlar o’nun ve dersin ki içinden “benim sağlığımı düşünmüş, demek ki o da beni…”
Ve tamamlayamazsın cümleyi, orada bırakırsın.
Tadı damağında kalsın diye.
Kabir seçersin, “dünyalık ne istersin” deseler.
Bir an önce ölmek istersin, belki cennette giderim, belki “o” da gelir diye…
Belki “o”da gelir…
...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.