10
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
1002
Okunma
Saldırganın eyleminde attığı taş ile kurbağayı ürkütmeye değer mükemmel zirve herhalde “köre atıp topalı vurmak “olacaktır.
Nasıl mı ?
Saldırgan eyleminin içinde itiraz ettiği,
bir körlüğü bastırmak ve muhtemelen eyleminin tesiriyle -saldırganlığında -kendini görünür kılmak, aç ise doymak, eksik ise tamamlanmak ez cümle hakkını aramak var,görünürde …
Gerçekte olan ise saldırganın tutumu; failin fiilinde, sövenin sövgüsünde ila nihaye yazanın eserinde olan şey, eylemin ivmesiyle kendide olanı veyahutta olmayanı aksülamel de giderebileceği umudu ya da endişeyle dolu hezeyanı var. Bunun en belirgin örneğini yapma denileni duyan değil yapılanı gören gözlere ve tatbik eden ellere itirazında çaresiz kalan ebeveyn, öğretmen, imam ve dahi hukukçu rollerinde görüyoruz.
En nihaye vardığımız yeri başa dönerek irdelediğimiz özet bize şunu fısıldar,
Köre nişan alanın şikayeti görünememek bilinememe sancısıydı handikap ise zaten görmeyen birini vurarak gözlerini açamazdınız
oysa
Köre atıp topalın gözünü çıkaracak olan yanına bir başka çaresizi katarak karanlığına bir gürültü katacak ve kendisini yalnız hissetmeyecekti.
Evet o bir başka aciz tarafından bilinmekle beraber malesef daha koyu bir karanlığı kendine cüz-i irade de kader olarak biçmiş olacaktı…
o yüzden saldıranın ihtirasında, körelen taşlaşmış kalbini ancak onu zaten topal iken bir de kör karanlığa sürüklediği aciz yüklenecektir, yazık !