- 759 Okunma
- 6 Yorum
- 2 Beğeni
ÇAMDERE KÖYÜ OKÇULAR MAHALLESİ KOZAN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ÇAMDERE KÖYÜ OKÇULAR MAHALLESİ
Okçular mahallesi çok eski ve çok küçük bir yerleşim yeri olup, Karaca, (Karaca’lara Nizamlar denilmektedir.) Duman, Avcı, Karayel (Karayel’ller ise yaklaşık1920 yılından sonra Feke’nin Koçyazı (Menge) köyünden gelmişlerdir. ve Ölmez soyadıyla 5 aile olsa da Ömez soyadıyla bilinen kimse kalmamıştır. Ancak akrabaları bulunmaktadır. Soyadları ayrı olsa da bu köyde yaşayan herkes birbirine yine akrabadır.
Okçular Köyü; 1926 yılına kadar Sis sancağına bağlı bir köy, muhtarlık iken o yıllarda yapılan yerel yönetimler yasası ile Sis sancağı Kozan olarak değişmiş, Okçular Köyü ise Çamdere Köyü’ne bağlanmış ve mahalle haline dönüşmüştür.
1979 yılında ilk defa yol geliştir.
1978 yılında köy halkı tarafından bir ilkokul yapılmış, 2000 li yıllarda kapatılmış ve sahipsizlikten yıkılmıştır.
1981 yılında bakanlar kurulu kararıyla, heyelan nedeniyle Kozan Tufanpaşa mahallesinde uygun bir yere iskan edilmesi uygun görülse de, zamanın yöneticileri bu kararı uygulamamıştır.
1984 yılında elektirik gelmiştir.
1989 yılında köy halkı tarafından cami yapılmıştır. Lojman bulunmaktadır.
06:12:2012 yılında Büyükşehir yasası ile sokak olarak kalmıştır.
Köyde içme suyu şbekesi, kanalizasyon ve postane yoktur.Elektirik şebekesi vardır.
Üst tarafı kayalık yani Yandak olarak bilinen Yandak (Yandağ), alt tarafı Yaslam olarak bilinen kayalık bir yer olup girişi Öksüz Pınar çıkışı Gürliyek Pınar olmak üzere bir giriş ve çıkış tek yol vardır, yolun sonu orman yolu olup herhangi bir yerleşim yerine ulaşmamaktedır.
Bu köye gitmek için Adana Sivas karayolu üzerinden Kozan’dan sonra Horzum yaylasından sola sapan Horzum - Çobancık - Çelenuşağı yolunu takip ederek Kurabağ mevkiğinden sağa sapar Yanalerik Köyü Arabuşağı mahllesine giden yoldan Ağmazı denilen yerden sağa aşağı tarafa dönülür ve oradan gözükür ve iki dakika sonra öksüz pınardan giriş yapar Harman denilen köy meydanına gelmiş bulunursunuz.
Gürliyek Pınar halen aksada Öksüz Pınar kurumuş ve kaybolmuştur.
Burası keklik yuvası gibi kayaların arasında minik bir mahalle olduğundan evlerin önünde bağ bahçe ve bostan yoktur. Bahçeler bostanlar köyün dışında ve küçük küçüktür.
Bostanların çoğu Kiskis ve dölek olmak üzere çoğunluğu buralarda bulunur, suyu da tek bir Pınar olan Gürliyek Pınar’dan sırayla sulanır.
Bu köylü iseniz evinizin önünde bahçe bostan olmadığı için köyün yanı başlarında bulunan bahçelerinize gidersiniz gelirsiniz, bu bahçe ve bostanlara gitmek için genellikle Gürliyek Pınar’dan geçmek zorundasınız, köyde işi olmayanlar ya da soğuk ve taze su içmek isteyenler pınara gelip, hem su hem de bir nefes almak ve bulduğu kişilerle sohbet etmek için gelen bulunduğu için köylüler hemen hemen her gün birbirlerini görür selamlaşır ve hasbıhal ederler. Bağdan bahçeden gelenler yanlarında getirdikleri meyvelerden pınarda oturmuş sohbet edenlere ikram ederler ve çok güzel bir muhabbet ortamı oluşur. Köyde ekilen sebzeler şunlardır, domates, biber, patlıcan, kabak, salatalık, bamya fasulye vb. Meyveler ise ceviz, maya (incir) üzüm elma armut dut şeftali erik kiraz hurma nar ayva vb.
Pnarı gölgeleyen büyük bir kaya ve çınar bulunmakta olup çevresinde ceviz ağaçlarıyla kaplıdır.
Bu köyde birbirinizi görmek için özellikle ziyaret etmeye gerek olmayıp, bu özellik başka bir köyde bulunmamaktadır. 1990- 1980 yılları öcesi bu pınarın üstünde köylüler tarafından yapılmış bir çardak vardı burası serin ve su bulunduğu için işi olmayanlar gelir burada sohbet eder çeşitli oyun oynarlardı, maalesef günümüzde bu haller kalmamıştır. Ayrıca köyün orta yerinde harman dediğimiz bir meydan bulunmaktadır. Çocuklar toplanır burada çeşitli oyunlar oynarken, dedikodu taşı dediğimiz taşın etrafında sohbet ederler.
Köyde kış mevsimi geldiği zaman akşamları evlerde toplanır sohbet edilir, yatsılık dedikleri ceviz, maya kurusu hedik veya külleme pişirir yerler, çay içerlerdi. Külleme közlenmiş ocakta küllerin altında pişirilen bir çeşit börek veya ekmektir. Yanına turp kesilir o da yoksa kuru soğan salatası sumak ekşisiyle birlikte yenirdi. Perşembe cuma günleri genellikle yaşlı kadınlar tarafından cumalik dedikleri maya, ceviz, kurusu şeker vs. çocuklara dağıtılırdı.
Köyün şebeke suyu olmadığından içme suyu genellikle Gürliyekten alınır. Köylülerin kendi imkanlarıyla evlerine hortumlar vasıtasıyla getirmiş oldukları sular da bulunmaktadır.
Gürliyek suyu kışın coşup çağlasa da yazın azalıp durgunlaşır ve yaklaşık yüz elli iki yüz metre yüksek ve yaklaşık 500 ile 2000 metre genişliğinde bir kayanın dibinden gözlenir. Ön tarafı bahçelik olarak bilinen ama şu an yaşlı ve bakımsız yabani ceviz ağaçlarının çok olduğu Kiskis’in altı ve yaslamın altı olarak bilinen yere kadar uzanır. Buralar eskiden üzüm, maya ve cevizin bol olduğu bir yer olsa da günümüzde yamaç ve bayır olduğu için şimdi sadece ceviz ağaçları kalmıştır.
Bu köyde nüfus yaz aylarında biraz çoğalsa da kış aylarında çok az insan yaşamaktadır. Köyde geçim kaynaklarının ve yaşam alanlarının kıt olması okulun bulunmamasından dolayı sürekli göç vermiştir.
Bu köyde durum böyle iken bölgede ki, yani Farsaklar Diyarı Kozan Dağı olarak tabir ettiğim köylerde geçim kaynaklarının kıt oluşu veya bilinmemesi bölgeden kazanç sağlayanların hiç bir yatırım yapmaması, fikir ve düşünce insanlarının yetişip te bölge insanlarına önderlik ederek çekip çevirecek insan olmayışı, okulların kapanması gibi olumsuzluklardan dolayı nüfus iyice azalmış sadece yaşlılar kalmış, dolayısıyla kapanan köyler olmuştur.
Sonuç olarak diyorum ki; Doğduğu yere sahip çıkmayanlar, doyduğu yerden ilk sıkıştığında kaçar. Bulunduğu yere sahip çıkmayanlar vatanın başka bölgelerine hiç sahip çıkamazlar. Hayat rüzgarlarının her yana savurmuş olduğu insanlar kökünden sökülmüş ağaç misali tutunacak yer arar hale gelmiş ve vatan bilinci körelmiştir maalesef günümüzde.
Allah vatanımıza ve milletimize zeval vermesin, birlik beraberliğimizi ve huzurumuzu bozmasın inşallah.
OKÇULAR KÖYÜ
Sormayınız bana orası nere,
Gidip köyümüzü göresim gelir.
Horzum yaylasından gidilir ora,
Bir kaç gün köyümde durasım gelir.
Horozun sesiyle uyanıp kalksam
Karanlık olursa lambayı yaksam
Seherle birlikte erkenden çıksam
Kendimi yollara veresim gelir.
Kader beni köye sürüklediğinde
İçimde ki hissi körüklediğinde
Mola versem gayrak gediğinde,
Tozpembe hayaller kurasım gelir.
Huzur vermez şehirdeki çarşılar
Bal gibi geliyor köyde turşular
Anam belki beni yolda karşılar
Yüzümü yüzüne süresim gelir.
Hele varsam köyümdeki pınara,
Sırtımı yaslasam koca çınara,
Bir su içer çekilirim kenara,
Çocukluk aşkımı sorasım gelir.
Bu anlatılan yer okçular köyü
Yazın soğuk kışın sıcacık suyu
Her evde bulunur çardakta uyu
Hemencik yatağa giresim gelir
Eski anılarım depreşti yine,
Benim çilelerden kimin neyine,
Karaca Yakup’um gider köyüne,
Artık muradıma eresim gelir.
09.08.2015
ÇAMDERE KÖYÜ
Sular gözelerden çıkar
Buz gibi elini yakar
Deresi tersine akar
Bizim Çamdere köyünün.
Çamlar Çamdere’nin süsü
Çırasının gara isi
Çok meşhurdur fasulyesi
Bizim Çamdere köyünün.
Yaz gelir dökülür kirci
Çok hoş kokar burcu burcu
Yaşanır ödenmez borcu
Bizim Çamdere köyünün.
Dereler dağlar aşarım
Yorulur yorgun düşerim
Ben Okçularda yaşarım
Bizim Çamdere köyünün.
Akıntı, Çobancık, Menteşe
Çamdere, Okçular peşe
Damyeri’ne yolun düşe.
Bizim Çamdere köyünün.
Yollar dönemeçli dardır
Yolculuk yapması zordur
Karaca Yakup’u vardır
Bizim Çamdere köyünün.
Karaca Yakup 30.08.2018
KÖY MEYDANI, YANİ HARMAN DEDIĞIMIZ YERDE OYNANAN OYUNLARDAN BAZILARI ŞUNLARDIR.
ARASTA (ARASI KESTİ)
İki takımla oynanır.
Birinci takım (A takımı) savunan, ikinci takım (B takımı) ise saldıran taraftır.
Saldıranlar, savunmacılar tarafından yakalanmadan ya da vurulmadan, "kale" adı verilen taşa ayak basmaya çalışırlar. Bunlardan herhangi biri taşa ayak basmayı başarırsa kale işgal edilmiş sayılır ve B takımı kazanan taraf ilan edilir. Bu saldırılar sırasında, B takımındaki oyunculardan biri savunmacılar tarafından vurulursa ölmüş sayılır ve hemen oyundan çıkar.
Bu, A takımının oyuncularının oyun boyunca genellikle kalenin etrafında toplandığına işarettir. İçlerinden biri kaleden biraz uzaklaşacak olsa, saldıran takımın üyeleri bunu fırsat bilip kaleden uzaklaşan kişi ile kale arasındaki dar aradan koşarak büyük bir hızla geçmeye çalışır ve bu geçidi kat ettikleri sırada kestiiim diye bağırırlar. Başarılı olurlarsa, kaleyi terk eden kişi B takımı tarafından esir alınır. Ancak aradan geçtikleri sırada savunma oyuncuları tarafından vurulurlarsa, hemen oyun dışına çıkarlar.
Oyun, saldıran takımın tüm oyuncuları vurulana ya da saldıran takımın bir üyesi "kale" tabir edilen taşa ayak basmayı sonunda başarana kadar bu şekilde devam eder.
Bu oyunda yakalamanın, vurmanın,engellemenin sadece el ya da ayakla rakibe dokunmak olduğunu farz ediyoruz.
ÇELLİK
Çelik 15 ila 20 santimetre boyunda, iki ucu traşlı ve düzleştirilmiş küçük bir tahta parçasıdır. Çomakda aşağı yukarı 80 santimetre uzunluğunda bir tahtadır. Çelik, küçük tahta parçasının düzleştirilmiş uçları taşların arasına oturacak şekilde iki taş arasına yerleştirilir. Çeliğin ve iki taşın oluşturduğu bu bütüne oyunda ocak adı verilir.
Oyunculardan biri çeliği göğe uçurmak için, elindeki çubukla ona sertçe vurur. Ocağınkarşısında ve belli bir mesafede duran rakibi, çeliği mutlaka yakalamaya çalışmalıdır. Yakalayamazsa, yenik düşmüş sayılır. Çeliği tutmayı başarırsa, eliyle ocağa doğru atıp ona değdirmesi gerekir. Böylece çeliği uçurma sırası ona geçer. Çeliği ocağa değdiremezse bu kez çubuk taşıyan kişi çubuğuyla yerdeduran çeliğin uç kısmına bir darbe indirir. Küçük tahta parçası, darbenin şiddeti altında kolayca havaya yükselir. Havadayken tekrar vurmalı ve çeliği ocaktan uzaklaştırmalıdır. Bu vuruş üç kez tekrarlanabilir. Çubuğu taşıyan oyuncu çeliğe havada vurmayı hiç başaramazsa, o zaman yenilmiş sayılır ve ocağı rakibine bırakır.
Ocağın karşısında duran oyuncu çeliği ocak yönüne fırlattığında, orada dikilip duran, çubuğu tutan rakibinin çeliğe havada tekrar vurup onu uzaklaştırma hakkının olması ilginçtir. Bu, usta oyuncuların başardığı bir şeydir.
Kaybeden tarafın bir ceza çekmesi gerekir. Şöyle ki kazanan oyuncu, bacaklarını bir kemer misali geniş açar; bir eliyle çeliği, diğeriyle çomağı tutar. Belden tümden eğilir ve çeliğe yapabildiğince kuvvetli bir darbe indirir; küçük tahta parçası bacaklarının altından geçip belli bir uzaklıkta düşer. Kaybeden taraf, kazanan tarafı sırtına alarak tüm bu uzaklığı kat etmek zorundadır.
UZUN EŞEK
İki rakip takımla oynanır.
Takımlardan birinin (A takımı) oyuncuları sırtlarını ve başlarını eğerek bir sıra oluştururlar. Yani hep birlikte eğilip birbirine kenetlenerek bir zincir halinde dizilirler. Sadece, birinci oyuncu eğilmez, sırtını duvara yaslayarak ayakta durur. Bu oyuncuya ebe denir. Önünde eğilen, başını karnına dayar ve onu destek olarak kullanır.
Ebe, oluşturulacak insan zincirinin sağlam durması için takım arkadaşını sırtından sıkı sıkıya tutar. Takımın üçüncü üyesi de aynı şekilde eğilir, başını ikincinin gerisine yaslayıp kollarını onun uyluklarına geçirir. Takımın dördüncü üyesi ve diğer tüm takım arkadaşları da sırayla aynı şeyi yaparlar. Böylece, eğilen oyuncular düz bir zincir oluştururlar.
Diğer takım (B takımı) oyunu başlatır. İçlerinden birinci, on adım uzaktan koşarak,zincirin sonhalkası olan oyuncuya doğru ilerler, ellerini Çekücümde yapıldığı gibi onun beline koyar ve güçlü bir hamleyle kendini öne fırlatır. Düşmemeye çalışarak, eğilenlerden birinin üzerine, kendini olabildiğince ileri atar. Alttaki oyuncunun sırtına oturduktan sonra, bir ya da iki elinin parmaklarıyla bir sayı gösterir ve "Bu(nlar) kaç parmak?", diye bağırır. Alttaki oyuncu sayıyı tahmin etmelidir. Doğru söylerse, A takımı kazanır. Yanlış söylerse devam edilir ve B takımındaki ikinci oyuncu atlar; oyun böylece akıp gider.
Alltakiler sayıları tahmin ederken, B takımı hile yapamaz çünkü A takımının ebesi karşılarında durmakta ve oyunu gözetmektedir.
BEŞTAŞ
Beştaş, en az iki kişi ve beş küçük taşla oynanan bir çocuk oyunudur. Taşlar, bir avucun içine hepsinin sığabileceği kadar küçük olmalıdır. Oyun esnasında, oyuncu taşı düşürürse veya yerdeki taşı alamazsa oyundan çıkar ve oyun oynama sırası diğer oyuncuya geçer.
Oyuncu beş taşın beşini de avucunun içine kor ve onları yere atar. Taşların birbirinden çok uzağa ne de birbirine çok yakın düşmemesine dikkat etmelidir.
Ardından, taşlardan birini seçip elinde tutar. Seçilen taşı havaya atar ve kalan dört taştan birini hemen avucunun içine alır birem der. Daha sonra aynı avucu açıp düşen taşıda tutmak gerektiğinden, çok çabuk davranmalıdır. Yerdeki taşlardan birini tuttuğu zaman onun yanındaki taşlara temas etmemesi gerekir .Yoksa yenilmiş sayılır ve oyun sırası arkadaşına geçer. Bütün taşları böylece avuç içinde toplamak gerekir.
Oyuncu bütün taşları başarıyla topladıktan sonra onları yeniden yere atar. Ancak bu kez taşları birer birer toplamak yerine ikişer ikişer (2+2) toplar. Üçüncü oyunda 3+1, dördüncüsünde ise dört taşı birden toplamak gerekli. Bunada topalan denir.
Bütün bunlardan sonra oyunun ikinci aşaması başlar. Oyuncu, sol elinin işaret ve başparmağıyla yerde bir köprü yapar, bunda çadır denir. Ardından, avucunda bulunan beş taşı köprünün dışa bakan kısmına, yani sol tarafına atar. Taşlardan birini sağ eliyle alır ve seçilen taş olur. Bu taşı sağ eliyle havaya atar ve yerdeki dört taşı köprünün tam ağzı önünde, birbirine değdirmeden büyük bir süratle toplamaya çabalar; yine sağ eliyle tutmaya çalışır. Taşı ikinci kez yukarı attığında, dört taşı çabucak köprünün altından içeri sokar ve taşı yere düşmeden yeniden yakalar. Oyunun son aşamasında ise taşı yeniden sağ eliyle yukarı atar, yerdeki dört taşı süratle toplar ve nihayet aynı avuçla taşı havada yakalamaya çalışır ve yakaladığı taş sayısı kadar puan alır.
Oyun sonunda
Ak kuş- kara kuş
Yerden aldım yere düş.
Diye tekerleme mırıldanılır.
Bu tekerleme aynı zamanda yeni oyunun başlangıcıdır.
SİNMEÇ
Çok yaygın bir çocuk oyunudur.Oyunculardan biri özel olarak belirtilmiş bir yerde, başlangıç noktasında durur, gözlerini kapatır, diğerleri ise değişik yerlerde saklanırlar. Gözlerini kapatan, belli bir süre sonra bir işaret verir, gözlerini açar ve diğer oyuncuları aramaya başlar. Saklananlardan kimi görürse hemen onun saklandığı yere koşar, oraya tükürür ve saklananın adını verir. Kendisi saklananları aramakla meşgulken, oyuncular saklandıkları yerlerden gizlice çıkıp başlangıç noktasına ulaşabilir ve tükürebilirler. Bu şekilde bir sonraki oyunda tekrar saklanma hakkına sahip olurlar. Ancak, gözünü kapatan oyuncu, saklandıkları yerden dışarı çıkanlar başlangıç noktasına tükürmeden önce yetişip onlara eliyle dokunabilir ya da vurabilir. O zaman, dokunulan ya da vurulan kişi gözlerini kapatmak zorunda kalır ve oyun kaldığı yerden devam eder.
MENDİL SAKLAMAÇ
Bu oyunu kalabalık bir grup halinde oynarlar. Mendili bırakacak kişi kura ile seçilir. Diğer oyuncular, sırtları dışa ve yüzleri dairenin içine bakacak şekilde çömelip bir çember oluştururlar.
Kura ile belirlenen kişi elinde mendil çemberin dışından diğer oyuncuların etrafında dönmeye başlar. Sonunda, oturanlardan birini gözüne kestirir ve mendili gizlice arkasına bırakır. Mendilin bırakıldığı oyuncu hemen ayağa kalkıp, mendili bırakanın peşinden koşmalı ve onu yakalamaya ya da ona dokunmaya çalışmalıdır. Mendil bırakan oyuncu, bu sırada çemberin etrafında koşup, yakalanmadan önce onun yerine oturmaya çalışmalıdır. Başarılı olursa, hedef kişi onun yerine geçecektir. Yok eğeryakalanırsa, çemberin etrafında dolanıp mendil bırakmaya devam edecektir.
YÜZÜK OYUNU
İki rakip takımla oynanır. Bir tepsiye 12 fincan ile bir yüzük dizilir. Oyuna hangi tarafın başlayacağı kura ile kararlaştırılır.
Oyunu başlatan takımın bir üyesi, yüzüğü fincanlardan birinin altına saklar, ardından bütün tepsi rakip takımın önüne konur. Rakip tarafın her üyesi, sırayla bir fincan çevirir. Eğer yüzük son fincanın altından çıkar ise, fincanları çeviren taraf yenilmiş sayılıp bir puan kaybeder ve oyun tekrarlanır. Ancak yüzük daha önce bulunur ise fincanları çeviren taraf oyunu kazanmış olur ve yüzüğü saklama sırası ona geçer.
Yüzüğü arayanlar, onu saklayanların yüz ifadelerine hep dikkat kesilirler. Öyle ki bunlar, çeşitli teatral hareketler ya da sahte ifadelerle rakiplerini oyuna getirebilirler.
KÖREBE
Gözlerini ilk kapatacak kişi yani ebe, kura ile seçilir. Seçilen kişinin gözlerini bir mendille sıkıca bağlarlar ve oyun başlar. Ebe, diğerlerinden birini bulup tutmak zorundadır. Yakalanan oyuncunun kendisi ebe olur ve oyun devam eder.
Bu oyunu kız ve erkekler birlikte oynarlar.
KALE BEKÇİSİ
Oyun alanın ortasına bir direk dikilir ve buna yaklaşık dört metre uzunluğunda sağlam bir ip bağlanır. Oyuncular ayakkabılarını çıkarıp direğin yakınına, ipin belirlediği sınırların içine bırakırlar. Kurayla ayakkabılara bir bekçi seçilir. Oyun başlar. “Bekçi” bir eliyle sürekli ipi etraftaki ayakkabıların civarında tutmak ve ayakkabıların çalınmasına engel olmak zorundadır. “Bekçi” ayakkabı hırsızlarından birine tekme atmayı başarırsa, tekmeyi yiyen “bekçi” olur. Şayet korumayı başaramaz da bütün ayakkabılar çalınırsa, o zaman “hırsız”lar ellerindeki ayakkabılarla “bekçi”ye saldırır ve vurmaya başlarlar. “Bekçi” bu durumdan ancak birisine tekme atmayı başarırsa kurtulur.
Sevgilerimle
Karaca Yakup
YORUMLAR
Karaca Yakup
Var olun dost yazarım.
Ne güzel bize yaşattınız adeta bizler de bu yolculuğa çıktık bu bağlamda yerini hak eden kaleminizi ve yazınızı kutluyorum can-ı gönülden.
Selam ve saygılarımla efendim...
Karaca Yakup
saygılarımla
Yazıyı okuyunca adeta Okçular'a seyahat etmiş gibi oldum. Yazı mahallenizi çok güzel tanıtmış. Yazının altında yer alan şiir de harika olmuş. Vatan toprağının her tarafı kıymetlidir. Bu kıymetli vatan toprağında yaşayan herkese selam olsun. Gune çok yakışan yazının değerli yazarını yürekten tebrik ediyorum.
Karaca Yakup
hayırlı huzurlu günler dilerim
Karaca Yakup
Okçular Köyü yazınızı okuyunca "Tekerleğin değmediği yöre" olarak tanımlanan Taşeli Bölgesi Toros Dağlarının koyak ve zirvelerine konuşlu Ermenek, Sarıveliler, Başyayla ilçe mekanlarında yaşayan Türkmelerin çektiği acıyı bir kez daha hissettim. Yıllarca yaşayıp iliklerimize yuvalanan mahrumiyetin acısı, içimde depreşti.
Doğa şartları ancak, eğitim ve çok çalışmakla aşılır.
Beğenilerimle saygılar sunarım
Karaca Yakup
hayırlı huzurlu Ramazanlar diliyorum
Okçular Köyü yazınızı okuyunca "Tekerleğin değmediği yöre" olarak tanımlanan Taşeli Bölgesi Toros Dağlarının koyak ve zirvelerine konuşlu Ermenek, Sarıveliler, Başyayla ilçe mekanlarında yaşayan Türkmelerin çektiği acıyı bir kez daha hissettim. Yıllarca yaşayıp iliklerimize yuvalanan mahrumiyetin acısı, içimde depreşti.
Doğa şartları ancak, eğitim ve çok çalışmakla aşılır.
Beğenilerimle saygılar sunarım