- 555 Okunma
- 4 Yorum
- 6 Beğeni
DUL ZARİFE
Kırk iki yaşındaydı Zarife biricik eşi Ömer’ini kaybettiğinde.
Çarşambayı perşembeye bağlayan gece Zarife’nin gençliğinin en karanlık günüydü. Eşi Ömer uzun süre tedavisini gördüğü Şeker Hastalığına yenik düşmüş ve çok genç yaşta göç etmişti Zarife’sinin yanından.
Eşini kaybettiği gün Zemherinin tam ortasıydı. Ne çok kar yağmıştı. Bir tarafta Zarife’nin göz yaşları diğer tarafta gök yarılmışçasına yağan kar...
Zarife’nin feryatları ile gök kubbe sanki içini boşaltıyordu yer yüzüne. Öyle çok feryat etti ki kalan ömrünün yalnızlığının çığlığını haykırır gibiydi.
" Ömer’im " dedikçe matem yerine gelen herkes gözlerinden ister istemez gözlerinden iki damla yaş süzülüyordu yanaklara. Kimse ona teskin etme cesaretini gösteremiyordu.
" Ağla Zarife’m ağla!! diyordu annesi.
O ağladı gök ağladı. Belediyenin yardımı olmasaydı kimse mezara gidip defin görevini yerine getiremeyecekti.
Zarife’den ayrılmamak için Ömer’in belki son direnmesiydi bu.
Dünyada herkesin bir süresi var. Ömer’in de yaşam süresi bu kadarmış. Şimdi onun için uzun bir yolculuk vakti.
Zarife içinde kalan ömrü için farklı bir yaşam vakti.
Matem günleri bittikten sonra herkes kendi yaşamına döndü. Herkes evlerine döndü. Zarife ve çocukları kendi başlarına kaldı.
Asıl ölüm o vakit başlıyormuş. Herkes köşesine çekildiğinde, ışıklar kapandığında, konuşan diller sustuğunda acının rengi koyulaşıyormuş.
Sevgi sevda ne kadar yoğun ise acı da o kadar fazla oluyormuş.
Zarife günlerce evinin çevresinden ayrılmadı. İnsanlar arasına karışmadı. Yeni hayata alışmaya çalışıyordu.
Bir de onun dışında olan bir dünya vardı. Zarifesiz dünya ama Zarifeyi dillerinden eksiltmeyen dünya.
Genç bir kadın dünya gezegeninde yalnız kalınca sıfatı da değişiyormuş.
Kırk iki yaşına kadar Zarife için sıfatların çok da önemi yoktu ama kırk iki yaşında mahalleli ona yeni bir sıfat bulmuştu.
" Dul Zarife "
" Hangi Zarife"
" Hani bizim Dul Zarife yok mu işte o! "
Bu sıfata alışmaya çalışırken bir de arada işgüzar akrabalar, komşular çıkıyor.
" Ölenle ölünmüyor, hayat devam ediyor. Seni filan yerdeki şunla baş göz edelim. Seni Ahmet beğenmiş, Mehmet beğenmiş "
Bakalım Zarife baş göz olmak istiyor mu Ömer’den sonra her hangi kimse ile. Ömer ile yaşadıkları ona bir ömür fazlasıyla yetiyor. Artıyor bile...
Zarife kendine evlilik defterini bir daha açılmamak üzere kapatmıştı. Hayatına yeni bir sıfatın daha olmasını istemiyor.
Mesela " Ahmet’in eşi" denilsin istemiyor kendine.
Evlilik sıfatı geride kaldı. Onu var eden bundan sonra daha güçlü yapacak annelik sıfatı ile ayakta duracaktı. Durmaya çalışacaktı.
Akraba eş dost bilmiyor ki onun için sadece ve sadece geriye annelik duygusu kalmıştı. Annelik sıfatı olmasaydı belki Ömer ile birlikte gitmek için elinden ne geliyorsa onu yapardı. Allah korusun her şeyi...
O, yirmi yedi yaşından beri o bir anneydi.
Şimdi tek başına altı çocuğunun sorumluluğunu bir başına alan bir anne. Hayat dediğimiz olgu hazin bir öyküden ibaret. Bu öykü öyle kaçınılmaz bir öykü ki nereye kaçarsan kaç muhakkak yaşayacak olanı buluyor.
Yirmi yedisinde anne olduğunda dünyalar onların olmuştu. Oysa şimdi tek başına altı çocuğun sorumluğunun üstesinden gelmek hayata karşı verilebilecek en büyük mücadele olacaktı.
Annesinden babasından bir beklentisi yoktu. Zira anne babası da dünyadan bağları kopmuş gibiydi. İkisi de seksen yaşına doğru yol almışlardı. Kayın valide kayın baba da durum farklı değildi.
Taşıma suyu ile değirmen bir yere kadar döner. " Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde gelmez" atasözü ne kadar doğru yaşanmışlık.
Şimdi işe konulma vakti deyip kolları sıvadıktan sonra tüm duyguları bir kenara attı Zarife. Zira hayat kendisi için devam etmese de çocukları için devam ediyor devam edecekti.
Ömer’den geriye altı çocuk kaldı. En büyükleri on beş yaşında diğerleri de iki yıl arayla doğmuş ve en küçükleri de beş yaşındaydı. Yaşam ölen için bitiyor. Kalan/lar için mücadele etmek gerekiyor. Zarife de hayat mücadelesine verdi kendini. Çocukları için ayakta durdu. Çocukları için güçlendi.
Annelik Zarife’ye öyle güç verdi ki altı çocuğunu yedirdi, içirdi. Giyindirdi kuşandırdı. Tabir yerindeyse kendi imkanları dahilinde onların bir dediklerini iki etmedi. Her akşam ev işleri bittiğinde her biriyle ayrı ayrı ders çalıştı. Her birini okuttu. Her birine iyi insan olmayı öğretti. Okları bitince kimini Mimar&Mühendis etti, kimini Doktor&Hemşire etti. Kimini de iyi bir tüccar...
O güçlü oldukça çocukları, İş sahibi, ev sahibi oldu, eş sahibi oldu. En önemlisi huzurlu yaşamın sahibi oldular.
Anne olmak bir kadına öyle bir güç veriyor ki, dünyadaki tüm canlılardan daha dirayetli biri haline getiriyor.
Evet Zarife’nin geçmişte bir çok sıfatı oldu.
Çocuk, Öğrenci, genç kız, eş, ev hanımı, çiftçi vs.
Hiç bir sıfat Zarife’yi Anne olmak kadar güçlü , anne olmak kadar onurlu yapmamıştı.
YORUMLAR
Hiç bir sıfat Zarife’yi Anne olmak kadar güçlü , anne olmak kadar onurlu yapmamıştı.
Çok güzeldi
Akıcı kalem duyarlı yürek
Tebriklerimle dostum
Serkan BOL
Saygılarımla...
Acıyla yoğruldukça daha da güçlenir kadın. Söz konusu evlatları olunca sıkıca sarılır hayata. Zarife de öyle yapmış. Evlatları için çabalamış, çalışmış, okutmuş. Bundan daha güzel ne olabilir ki bir anne için.
Güzel bir konuya değinmişsiniz yine..
Saygı ve selamlarımla...
Serkan BOL
Değerli yorumunuz ile onur verdiniz. Çok teşekkür ederim Neslihan Hanım.
Saygılarımla...
Toplum bayılır sevimsiz sıfatlar kullanmaya. Bu konuyla ilgili yazı içindeki vurguyu sevdim.
Kadınlar zaten çok güçlü varlıklardır. Söz konusu çocukları olduğunda ise güçlerinin karşısında hiçbir şey duramaz.
Sevgilerimle...
Serkan BOL
Değerli yorumunuz ile onur verdiniz. Çok teşekkür ederim Eflatun Hanım.
Saygı ve selamlarım...
Toplum gerçeklerinden anlamlı bir kesit.
Sabır, özveri direnç gibi hasletlerin ANNE iç güdüsüyle
güç kazanması.
İlginç bir konu, çok ta güzel işlenmiş,
Teşekkürler...
Selamlar Kardeşim.
Serkan BOL
Saygılarımla...