- 388 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MİLLİYETÇİLİK VARDIR; AMA MİLLİ OLMAK FARKLIDIR
Milliyetçilik kavramı ifade ediliş şekliyle zaman zaman tartışılagelmiştir. Kimilerine göre milliyetçilik; “vatanseverlik”, kimilerine göre; “ırkçılık”, kimilerine göre de; milliyetçilik yoktur, “millilik” esastır. Aslında bu görüşlerin hepsinin tashihe muhtaç bir tarafı vardır.
Şöyle ki; Kur’an’ı Kerim’de Yüce Rabbimiz; “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır.”[1] Buyurmaktadır. Demek ki Rabbimiz bizleri ayrı ayrı kavimler olarak yaratmış. Bu yüzden; bir Arap Milletinin, bir Türk Milletinin, bir İngiliz, bir Alman Milletinin varlığını bu yaratılış hikmetinde görmek gerek. Bu bir hakikattir ve görmezden gelinemez. Eğer bu gerçeği, bir milleti diğer bir millete üstün kılma olarak tanımlarsak o zaman ırkçılık başlamış olur. Ayetin devamında üstün olmanın tanımı da yapılmış aslında. “Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır” denerek üstünlüğün nasıl olacağı bildirilmiştir. Veda hutbesinde Allah Resulü (s.a.v.)’in “Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlügü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır.” Diye tüm insanlığa ilan ettiği gibi…
SİZ ÖZELSİNİZ, BAŞKALARINA BENZEMEZSİNİZ
Konuya ayet ve hadisle birlikte bir de Allah’ın doksan dokuz isminden biri olan El-Musavvir İsmi manasınca bakacak olursak;
El-Musavvir; her şeye şekli veren, ayrı bir şekil vererek tasvir eden ve yarattığı varlıklara suret veren manasındadır. Suret verdiği hiçbir varlık birbirine benzemez. Hiçbir çınar ağacı yaprağı bir diğer çınar yaprağına benzemediği gibi her çınar yaprağı da diğer ağaçların yaprağına benzemez ama görüldüklerinde çınar yaprağı olduğu bilinir. İnsanlar da özeldir, kimse kimsenin aynısı değildir ama yaratıldığı milleti andırır; Türk mü, Alman mı bilinir.
Yani demek oluyor ki; Allah, dilediği kulunu dilediği milletten yaratır. Yaratılan kulun, yaratıldığı kavminden dolayı diğer insanlara ve millet olarak ta diğer milletlere karşı üstünlüğü yoktur. Üstünlük; bireysel ya da millet olarak Allah’a karşı ihlaslı bir mümin olma çabasında gizlidir. Fakat hangi milletten yaratılırsa yaratılsın; kulun o milletten yaratılmış olması ancak ve ancak Allah’a karşı hamd makamında durmasını gerekli kılar. Çünkü Rabbi o kulunu muhatap almış, insan yerine koymuş, Musavvir ismi hikmetince de kulunu farklı kılıp, özel kılıp o milletten yaratmıştır. İşte tam da bu nokta da her insan; “Rabbim beni muhatap almış, özel bir surette yaratmış, hamdolsun” diyerek; Türk, Türk olarak, Arap, Arap olarak, İngiliz, İngiliz olarak yaratıldığına sevinmeli, hamd etmelidir. Çünkü Rabbinin muhataplığına, mensup olduğu milliyeti sebep olmuştur. Bundan sonrasında durmalı, kendini üstün görmemelidir, görürse ırkçılık olur.
Şimdi gelelim bir başka yaratılış hakikatine ve hikmetine;
HER İNSAN MEŞREBİNCE İŞ TUTAR
Rabbimiz bir başka ayetinde mealen; “De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar.”[2]
İnsanların mizaçlarının, huylarının bir nevi irsi yani kalıtsal boyutu da vardır. Bakıyorsunuz aile bireyleri sertlik, yumuşaklık, asabilik, mülayimlik , zafiyetler, yetenekler ve pek çok özellik itibariyle akrabalarına, soylarına çeken yaratılış sergilerler. Bir bakıma bu özellikler onların imtihanı da olur. Bireyler aldıkları eğitim, akıl ve iradeleri ile yaratılıştan gelen bu özelliklerin zafiyetlerini giderme, yanlışlarını düzeltme ve yeteneklerini geliştirme süreciyle kendilerine bir karakter oturturlar. Kimileri de eğitim, akıl ve iradenin etkinliğini zayıf tutarak yaratılıştan gelen huyların, karakteristiklerin etkisiyle kendilerini bu etkiler karşısında rüzgarın önünde bir yaprak gibi hissederler.
Bireysel olarak genlere yüklenen müspet ya da menfi bu özellikler, bireylerin oluşturduğu milletler için de söz konusudur. Kimi milletler; cesur, mücadeleci, lider bir özelliğe sahipken kimileri değildir. Yine kimi milletler başka milletlerin himayesi altında yaşayamazken kimi milletler ise birilerine bağlı olmayı, tabi olmayı bir sorun olarak görmez.
BİZE HANGİ GEN KODLANDI?
Milletimiz olan Türk Milletini ele alacak olursak; tarihsel süreçte ata binmede, ok atmada, kılıç yapma ve kullanmada pek yetenekli bir özelliğe sahip olduğu bilinir. Bu özelliklerinin yanı sıra; bağımsızlığa düşkünlüğü, lider bir millet olması, zayıfa, düşküne, kimsesize sahip çıkması gibi hasletleri vardır. Bu özelliklerin, hikmeti Rabbimce malum olan yine O’nun tarafından genlerimize kodlanan özellikler olduğu kanaatindeyim. Bu özellikler hamd edilmesi gerekli güzelliklerdir. Bugün yeryüzüne baktığınızda ecdadımızdan bu güne gelene kadar insanlığın huzuru ve barışı için hep beklenen, istenen biz olmadık mı, bizden başka beklenen, çağrılan bir millet var mı? Bizanslılar tarafından "Şehirde Latin külahı görmektense Türk sarığını yeğlerim" sözü boş yere söylenmemiş, yine "Vistül’de Türk atları sulandıkça Lehli rahattır." Sözü durduk yere Polonya atasözü olmamıştır. İlayı Kelimetullah davasına hizmetkar olan, Allah Resulünün ruhu manevileri incinmesin diye Hicaza giden trenlerin Mescidi Nebi’ye yaklaşırken ses çıkarmasın diye raylarına keçe döşetecek bir inceliğe sahip ecdadımız olmasından dolayı Allah’a hamdolsun. Eğer biz bu durumları yok sayarsak Allah ve Resulünün davasına hizmet etmiş, emek vermiş, bedel ödemiş bu insanların hakkını teslim etmemiş, haksızlık etmiş oluruz. Yok eğer ecdadımızın bu yaptıklarıyla diğer milletlere karşı bir üstünlük taslarsak bu sefer de yanlış yapmış oluruz. Bu olanları dua ve hamd makamlarında görmemiz gerekir. Yapılanlar güzel olduğu için güzelin hakkını teslim ederiz. Ya değilse Allah indinde kıymetli olmayan hiçbir olayı ecdadımız yaptı diye güzel göremeyiz diyerek bu faslı kapatalım.
MİLLİ OLMAYA MECBURUZ
Millilik konusuna gelecek olursak; Milliliğin Milliyetçilik kavramından farklı bir anlam yapısı vardır, bu yüzden Milliyetçilik mi, Millilik mi diye kıyas yapmak anlamsızdır. Biri yaratılışla ilgili diğeri ise; yaşantıyla ilgilidir. Türkiye’mizin her alanda güçlü, kendi kendine yetebilen, bağımsız, başı dik bir şekilde yıldızının her daim parlak olmasını sağlama sanatı, yapma becerisidir millilik. Eğer Millilik yerine Milliyetçilik oturtulursa ve Milliyetçilik yaratılış manasından, hamd makamından dışarı çıkarılırsa o zaman ırkçılık yapılmış olur ve “Müminler ancak kardeştirler”[3] ayetine ters bir durum oluşur, ama Millilik ayağa kaldırılırsa doğru bir duruş sergilenmiş olur. Her devlet kendi içinde milli olmaya çalışır, becereni vardır, beceremeyeni vardır. İdealleri büyük olan, inancından dolayı din kardeşlerine ve insanlığa karşı vazifesi olan, masumların, mazlumların, barışa ve adalete susamış yüreklerin çağırdığı ve beklediği bir millet olarak güçlü olmaya, muktedir olmaya velhasıl Milli olmaya mecburuz ve bunu başarmak zorundayız. İHA’larımız, SİHA’larımız, milli harp sanayimiz ve güçlendirmeye çalıştığımız ekonomimiz bize çok lazım, hem de çok. Bunu güçlendirecek birliğe beraberliğe, kardeşliğe, Milliliğe selam olsun.
[1] Hucurat Suresi - 13
[2] İsra Suresi - 84
[3] Hucurât Suresi - 10
YORUMLAR
Evvela yazınızın başından sonuna mesajlarınızda vermiş olduğunuz millilik şuuru; birleştirici ve yapıcı üslup ile yazının maksadının yerine ulaştığı kanaatindeyim. Bunun için tebrik ve teşekkür ederim.
Bununla birlikte milliyetçilik kavramını ele aldığınız bir yazıda Fransız ihtilali öncesi ve sonrası millet ve ulusçuluk kavramlarına değinmeniz daha doyurucu bir perspektif sunabilirdi.
Zira ihtilal öncesinde kara Avrupa'sında bir Katolik milleti vardı ki onların kralları kimi zaman Alman tebaaya rağmen İspanyol veya İtalyan asıllı bir kral olabiliyordu. Veya
Slav ve Macar ağırlıklı bir tebaaya rağmen Germen asıllı bir kral olabiliyordu.
Aynı şekilde bu durum doğu dünyasında da halkı Arap yöneticisi Türk sultanlar ile benzerlik göstermiştir.
Çünkü Fransız ihtilali öncesinde millet olmanın tarifi etnisite ile yapılmıyordu.
O yüzden Müslümana sorulduğunda kendisini Hz. İbrahim milletinden diye tarif ederdi bunun karşı tarafta ki yani gayr-ı Müslim batı dünyasında ki yansıması ise Müslüman olduğuna kanaat getirilen bir kişi varsa; etnik kökeni ne olursa olsun Türk olarak tarif ediliyordu. Bir kişi sonradan Müslüman olmuşsa ona Türk oldu deniyordu. Bu durumun yansımalarını uzak batıda görüyoruz; örneğin, Güney Amerika'da kökenleri Suriyeli, Filistinli olan devlet başkanları El-Turco diye adlandırıldı ve bu gelenek hala bu şekilde devam ediyor. İçerisinde hemen hemen hiç Türk nüfus olmayan Lübnanlıların kurduğu mahalleler Türk mahallesi olarak biliniyor.
Son olarak
Türk kimdir ? sorusuna en sıra dışı ama bir o kadar da kuşatıcı ve doyurucu tarifi Şair İsmet Özel'in verdiğini düşünüyorum; yanıtı merak edenler bir kaç tık ile nette araştırabilirler.
Tebrik ve saygılarımla,