- 268 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
İFRATLA TEFRİT ARASINDA KUR’AN’LA İLİŞKİMİZ
İFRATLA TEFRİT ARASINDA KUR’AN’LA İLİŞKİMİZ
Kur’an’la ilişkimizde hep iki uç arasında dolaşıyoruz. Bu iki uç ya ifrat oluyor ya tefrit. Müslüman olarak Kur’an’la doğru bir iletişim kurmakta başarılı olamıyoruz. İslam alemi Kuran’a yabancı. Yıllarca ülkemizde okunması yasaktı bu kitabın. Gizli ve kaçak bir şekilde öğrenilebildi.
Annem bir hoca kızı olmasına rağmen koca evine gelene dek öğrenememişti kutsal kitabımızı okumayı. O da bir hoca olan Kayınpederi öğretebildi ona. Ama hiçbir zaman anlamını merak etmedi. Hoş merak etseydi ne fark ederdi? Buna ne imkan ve ne zaman vardı. Babam müezzin olmasına rağmen anlamından bihaberdi. Dedem anlamını vermekten korkardı. Aslında bilgisi vardı. Bu yüzden o da anlamından uzak kaldı.
Biz çocukken yalnızca vaazlarda birkaç ayetin anlamından haberdar olurduk. Gündüz kurslarında yüzlerce öğrenci arasında yaz tatillerinde okumasını öğrenebildik yalnız. O da her yıl elif bayı bitirir Kur’an’a geçmeden – biz böyle ifade ederdik- tatil biterdi, biz yine Kur’an okumasını öğrenemeden kursa veda ederdik.
Bir yıl boyunca onu unutulmaya terk eder yılsonu tekrar Elif-Ba’larımızı koltuğumuz altına alarak Kur’an Kursu’nun yolunu tutardık. Birkaç sure ezberler, namaz kılmasını öğrenir, bol bol oyun oynardık.
Yıllar böyle geçti. İlkokulu bitirdiğim sene Kur’an okumayı öğrenebilmiştim. Ama anlamına bir türlü sıra gelmemişti. Ne okuduğumuzu bilmezdik, merak da etmezdik. Bu duruma alışmıştık.
Dini eğitim alan bir okula gitmiştik. Orada da öğrendiğimiz Arapça ve diğer dersler bize Kur’an’ı anlamakta yardımcı olmadı.
Yıllar sonra meal okuma alışkanlığı edindik ama o da bu kitabı anlamamıza pek yardımcı olmadı. Oysa yüzlerce tefsir vardı. Tefsir Usulu derslerinde okuduğumuz yüzlerce tefsir yazarı ve onların birbirinden değerli yüzlerce tefsir kitabı Kur’an’ın anlaşılması için iyi bir anahtar olabilirdi. Ama biz hep bunu erteledik, hala da erteliyoruz. İslam alemi Kur’an’ı okuyor ama anlamıyor. Anlamak için bir çaba da göstermiyor. Art arda tercümeler yapılıyor, yayınlanıyor, bir birinin benzeri, hatta taklidi diyebileceğimiz, belki de bir birinden kopya eserlerle Kur’an’ın manasını anlamakta bir arpa boyu bile gidememişiz.
Yıllar önceydi bir toplantıya gitmiştik de içimizden bir Kur’an’dan kısa bir bölüm, aşır (Bu arada şimdi hatırladım aşır on demek. Demek ki yıllarca aşır aşır deyip ne olduğunu merak etmediğim kelime on sayısının karşılığı ve on ayet anlamına geldiğini, bu yazı vesilesiyle akl edebildim) okumuştu. Dinleyenlerden biri ağlamıştı da arkadaşı ona ‘Bu arkadaş anlamını biliyor da onun için ağladı" demişti. Aslında bu da doğru değildi. Ben tahmin edebiliyordum. İşte Kur’an’a bakışta tefrit te buydu. Anlamını bilmeden dinlenemez miydi, dinlenip hislenilemez miydi?
İşte biz ya o kutsal kitabın hakikaten mucize olan lafzını anlamadan okuyor, ya da yalnızca tercümesine takılıp kalıyoruz yorumlarını araştırmadan, araştırmaya gerek görmeden yaşayıp gidiyor, o yüce anlamlardan bihaber yaşıyoruz.
Okuyan bilmiyor, dinleyen merak etmiyor. Merak eden kabuğundan öteye gidemiyor. Özünü, anlam derinliklerini araştıran, merak eden yok. Bunca tefsir, hadis kitapları yazılmışken, kitap raflarında duruyor, din alimleri bile onları okumaya vakit bulamıyor. Bizse aktüalitenin kirli batağında yuvarlanıp gidiyoruz. Bir yanda yalnızca Kur’an’ı lafzıyla okumaktan anlamını merak etmeyen büyük çoğunluk, diğer yandan anlamı deyince yalnızca tercümelerdeki kısır manayı okuyup duran ve az Arapça bilgisiyle kendi kısır aklıyla kutsal kitaba anlam vermeye çalışanlar. İşte Müslümanlar olarak böyle yuvarlanıp gidiyoruz.
Değil çoğunluğu Arapça olan tefsirlerin Türkçeye çevrilmesi, Türkçe olanların bile kitap raflarında süs gibi durması halimizi anlatmaya yeter de artar bile. İslam’ın ilk devrelerinde Kur’an’ın anlaşılması çerçevesinde büyük çalışmalar yapılmıştır. Hatta astronomi ile uğraşan bilim adamına gökyüzünde ne aradığını soranlara Kur’an ayetlerinin bu mealde yaptığı teşvikleri gerekçe göstermişti.
Ahmet Kemal