- 299 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Zeytini Koruma Yasası ve Yok Etme Yönetmeliği
ZEYTİNİ KORUMA YASASI VE YOK ETME YÖNETMELİĞİ
Demokratik hukuk devleti nasıl yönetilir bilir misiniz?
Önce “gizli oy / açık tasnif” yöntemiyle milletvekilleri seçilip meclis oluşturulur. Bu meclis “toplum sözleşmesi” de diyebileceğimiz bir “Anayasa” hazırlar ve halkın güvenoyuna sunar. Anayasa kabul edilip yürürlüğe girdikten sonra Meclis, bu Anayasa doğrultusunda yasalar çıkarır.
Meclis’in çıkardığı hiçbir yasa Anayasa’ya aykırı olamaz.
Daha sonra her Bakanlık, Meclis’in kabul ettiği yasalara uygun olarak yönetmelikler, yönergeler çıkarır, alt kademelerdeki bürokratik kurumlara, amirlere ve memurlara emirler direktifler verir. Yönetmelikler, yazılı veya sözlü emirler yasalara ve Anayasa’ya aykırı olamaz. Mesela hiçbir savcı “Ben bu herifin kaşını gözünü beğenmedim, atın içeri,” diyemez. Hiçbir bakan, vali veya kaymakam “Bu delikanlı benim yeğenimdir,” diyerek onu askerlikten muaf tutamaz. Kısaca çöpçüden gece bekçisine, öğretmenden devlet başkanına kadar her görevli, Anayasa’ya uygun çıkarılan yasalar ve yönetmelikler doğrultusunda görev yapar.
Önce düncel
İktidar cenahından zaman zaman sızlanmalara neden olan bir “Zeytinlikleri Koruma Yasası” var. Bu yasa 7 Şubat 1939 tarihinde 4126 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş.
Neler söylüyor bu yasa?
Mesela maddelerin birinde: “Zeytinliklere her çeşit hayvan sokulması (yerleşim sahaları hariç) zeytin sahalarına en az bir kilometre yakınlıkta koyun ve keçi ağılı yapılması yasaktır. Ancak çift sürme ve nakliyatta kullanılan hayvanlara ağızlık takılması şartıyla müsaade edilir.” diyor.
Ömrünü zeytin fidanı dikip yetiştirmekle, ağaçları sulayıp budamakla, zeytin toplayıp tuzlamakla geçirmiş bir ailenin evladı olarak, zeytin bahçelerinde paytak paytak yürümeyi öğreneliden beri gördüm ki zeytin üreticisi bu yasa maddesine harfiyen uyar. Zeytin bahçesine koyun, keçi götürmez. Çift sürmekte ve yük taşımakta kullandıkları öküz ve eşekleri de zeytinliklerde başıboş bırakmaz; mutlaka kendi bahçesinde uygun bir yere bağlar. Zaten günümüzde böyle bir sorun kalmamıştır çünkü bu tür hayvanların yerini traktörler almıştır.
Yasanın bir diğer maddesi şöyledir: “Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması hâlinde (altyapı ve sosyal tesisler dâhil) toplam yapılaşma, zeytinlik alanının % 10’unu geçemez.”
Zeytini Koruma Yasası çıktığı yıllarda nüfusumuz 18 milyon civarındaymış; şimdi ise 82 milyon. Sanırım bu sebepten biraz da dost ahbap kayırmacılığından üzülerek görüyoruz ki bazı yerleşim yerlerinde bu yasa delinmiştir.
Zeytin ağacına verilen önemle ilgili olarak dikkatimi çeken iki madde:
“Beş yüz ağaçtan aşağı olmamak üzere yabani zeytin aşılayanlara veya aşılı zeytinlerinin bakım işlerini en iyi yapanlara Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca takdir edilecek miktarda nakti mükâfat verilir.”
“Dekar başına on beş ağaçtan fazla ve on ağaçtan aşağı olmamak üzere yabani zeytinlikleri aşılı bir hâle getirmeyi taahhüt edenlere Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasınca, mevzuatı dairesinde ve kanunun 10, 28 inci maddeleri hükümlerine göre, ağaç başına bir liraya kadar kredi verilir.”
Dikkat çekmek ve önemle vurgulamak için altını çizdim sevgili okuyucular. Ne diyor yasa maddesi? “Yabani zeytin aşılayanlara ödül verilecek,” diyor. Günümüzün gençleri bu cümleyle anlatılmak isteneni kavrayamaz. Niçin kavrayamaz? Eğer zeytin yetiştirmek istiyorsa gider bir fidancıya, tane başı yirmi otuz lira vererek istediği kadar fidan alıp tarlasına diker.
Bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihte, benim çocukluğumda ve hatta gençliğimde zeytin fidanı yetiştiriciliği diye bir şey yoktu. İnsanoğlu zeytin fidanı yetiştirmeyi henüz başaramamıştı. 80’li yıllardan sonra bu sektör gelişip yaygınlaştı. Şimdi diyeceksiniz ki senin deden, baban ve sen; yani bu üç nesil ve daha öncekiler nasıl fidan yetiştirdiniz de bahçenize diktiniz?
Cevap: “Kuşlar sayesinde kardeşim, kuşlar sayesinde…
”
Bu meşakkatli işin nasıl gerçekleştiğini Çifte Çınarlar başlıklı öykümde hayat hikâyesini yazdığım komşum Çınar Ağa’nın dilinden dinleyelim. O Çınar Ağa ki bin küsur zeytin ağacı yetiştirmiş; evlatlarına, torunlarına ve dolayısıyla vatanına bir hazine bağışlamış. Aslına bakarsanız Orhangazi / İznik havzasındaki zeytinliklerin yüzde yetmişi şimdi toprak olan binlerce Çınar Ağa’nın sabrının ve alın terinin ürünüdür.
Şöyle diyor Çınar Ağa:
“Zeytin fidanı dediğin bir dal koparıp da saksıya dikmekle veya zeytin çekirdeğini toprağa gömmekle yetişmez. Zeytin fidanı şöyle yetişir: Erkeğine karabakal, dişisine bozbakal dediğimiz karatavuk diye anılan bir kuş türü vardır; zeytini çok sever. Zeytin zamanı bir karatavuk gelip daldaki olgun zeytini gagalayıp yutar. Zeytinin etli kısmı karatavuğun midesinde sindirilir fakat sert kabuklu çekirdeği sapasağlam kalır. Çekirdek karatavuktan çıkıp da toprağa düşünce çimlenerek hayat bulur, zamanla filizlenip fidan olur. Biz bu aşısız fidancıklara çoral deriz. O çoralları söker, tarlaya dikeriz. Çoral sökmek oldukça meşakkatli iştir. Önce dağ tepe dolaşıp çoralı bulacaksın. Yamaçtır bayırdır, kaya dibi taş altıdır demeyip çevresindeki taşları ve yabani bitkileri temizleyeceksin. Çoralı, çevresini dikkatle kazıp köklerine zarar vermeden sökeceksin. Eğer çok güçlü, azimli ve çalışkan biriysen bir günde dört beş çoral sökebilirsin. Tarlaya diktiğimiz çoral kök salıp tuttuysa iki yıl sonra aşı yaparız. Aşı yaptığımız budaktan filiz çıkıp da yirmi otuz santim büyüyünce çoralın aşısız kısmını kesip atarız. Böylece üç dört yıl sonra yarım metre uzunluğunda bir fidana kavuşmuş oluruz.”
Zeytin yasasının çıktığı tarihte ben dünyada yoktum; babam ve anam henüz çocuktu. Zeytin yetiştiren dedemdi. Dedem bu yasada belirtilen mükâfatı ve ağaç başına bir liralık teşviki aldı mı bilmiyorum; bilmiyorum ama Allah ondan razı olsun, onun dikip yetiştirdiği zeytinler hâlâ kursağımızdan geçiyor.
Şimdi geldik bana bu yazıyı yazdıran maddeye, argo ifadeyle zurnanın zırt dediği yere… Şöyle diyor yasa:
“Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır.”
Neymiş efendim? Zeytinliklerin üç kilometre yakınına kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamazmış. Şimdi burada Orhangazi ile göl arasındaki fabrikaların, ilçenin tepesindeki taş ocaklarının nasıl, ne zaman açılıp işletildiğini sorgulamak lazım.
Yine de şükürler olsun ki bu yasa sayesinde Orhangazi ile İznik arasındaki göl civarında maden ve taş ocakları açılmamış. Çiftçi ve köylü “Yarınlarda ne olur?” gibi bir endişeye kapılmadan yirmi otuz yıl sonra ürün alabileceği zeytin fidanları dikmeye devam etmiş.
Değerli okuyucular,
Önceki yazımda 1939 / Zeytini Koruma Yasası’nı irdelemiş ve atalarımızın hem çiftçi emeğini hem de ülke zenginliğini koruyup geliştirmek amacıyla isabetli, yerinde ve çok güzel bir yasa çıkardığından söz etmiştim. Bu yasanın en önemli maddesini hatırlatarak düncelden güncele geçeyim:
“Zeytinliklerin üç kilometre yakınına kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz.”
Şimdi de güncel
Değerli okuyucular,
Biliyorsunuz ki iki üç haftadır zeytinle ilgili bir tartışma yaşanıyor ülkemizde. Kamuoyunu, özellikle biz zeytin üreticilerini ilgilendiren bu tartışmanın sebebi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 1 Martta 1922’de yayımladığı bir yönetmelik. Daha doğrusu 21.9.2017 tarihli ve 30187 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Maden Yönetmeliğinin 115’inci maddesine eklenen bir fıkra…
Ne fıkra ama… Vallahi Nasrettin Hoca fıkrası gibi bir yönetmelik fıkrası… Zeytinin çilesini çeken, kadrini kıymetini bilen herhangi bir kişinin acı acı güleceği bir emirname… Ne diyor Bakanlık? Okuyun da benim gibi siz de acı acı gülün.
“Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini taahhüt etmesi şartıyla Genel Müdürlük tarafından belirlenen çalışma takvimi içerisinde zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilir. Zeytin sahasının taşınmasının mümkün olmadığı durumlarda sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilmesi için madencilik faaliyeti yürütecek kişinin madencilik faaliyetleri bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini ve Tarım ve Orman Bakanlığınca uygun görülecek alanda dikim normlarına uygun, faaliyet yürütülecek saha ile eşdeğer büyüklükte zeytin bahçesi tesis edeceğini taahhüt etmesi zorunludur. Bu fıkra kapsamında zeytin sahasının taşınmasına ilişkin tüm masraflardan ve zeytin sahasının taşınmasından kaynaklanan tüm taleplerden madencilik faaliyeti yürütmesi yönünde lehine karar verilen kişi sorumludur. Bu fıkra kapsamında zeytin sahasının taşınmasına ilişkin usul ve esaslar Tarım ve Orman Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça, zeytin bahçesi tesis edilmesine ilişkin usul ve esaslar Tarım ve Orman Bakanlığınca belirlenir.”
Anladınız değil mi?
Maden veya taş ocağının, zeytinliklerin en az üç kilometre uzağında açılması şartı yok sayılmış. Böyle bir yönetmelik çıkarmak demokratik hukuk devletinde tam anlamıyla bir skandaldır. Birkaç bürokrat oturup Anayasa’ya ve yasalara aykırı yönetmelik, yönerge veya tüzük çıkaramaz. Bu nedenle benim gönlüm rahat; muhalefet partileri zeytinlikleri yok etme yönetmeliğini Anayasa Mahkemesi’ne götürürse büyük ihtimalle demeyeyim, mutlaka geçersiz kılınır bu yönetmelik.
Yönetmelikten anladığım şunlar: Türk veya yabancı bir maden şirketi; kurak veya sulak arazidir, incir veya zeytin bahçesidir demeden maden arayacak. Diyelim ki benim tapulu zeytin bahçemde maden buldu, “Madeni çıkardıktan sonra bahçeyi rehabilite edip eski hâline getireceğim” diye söz verdikten sonra dozer, loder ve eksvatorlarıyla girecek bahçeme, zeytinleri söküp araziyi köstebek yuvasına çevirecek, siyanürle ve envai çeşit asitlerle toprağı öldürüp maden çıkaracak ve beş on yıl sonra işi bitince çekip gidecek.
“Hayır, çekip gitmeyecek, bahçeni eski hâline getirecek,” diyor fıkra gibi yönetmelik fıkrası.
İşte burası çok önemli ve aynı zamanda çok komik!
Şuna yüzde yüz eminim ki fıkrayı kaleme alıp altına imza atanlar değil zeytin yetiştirmek, zeytin bahçesine bile girmemişler. Kardeşim benim dedemin ve hatta dedemin dedesinin dikip yetiştirdiği 80, 150, 200, 500 yüz yıllık ağaçları nasıl sökeceksin, zeytin bahçesini başka bir yere nasıl taşıyacaksın? İnsanoğlu bunu gerçekleştirecek ilim ve tekniğe ulaştı mı? Siz bizim aklımızla alay mı ediyorsunuz?
Zeytin sahasını taşıyacaklarmış! Lafa bak, hizaya gel! Güleyim de dağlar taşlar yıkılsın. Bu ne izansızlık, bu ne vicdansızlık be kardeşim!
Devletlular buna da çare düşünmüşler: “Zeytin sahası taşınamazsa iş bitiminde talan edilen bahçeye eşdeğer zeytin bahçesi tesis edeceklermiş.” Yani bir fidancıdan fidan alıp dikeceklermiş. Eee, sonra ne olacak? Size söylüyorum ey aklıevveller! Siz bahçenize zeytin fidanı diktiniz mi hiç? Bir fidan 20 kilo ürün verecek hâle kaç yılda gelir biliyor musunuz?
Ben söyleyeyim: Bebeğiniz olur; yedirir içirirsiniz, besler büyütürsünüz, giydirir okutursunuz. Ne zaman ki 20’li yaşlara gelir evladınız, eli ekmek tutmaya başlar. Zeytin fidanı da böyledir. Yıllarca ve yıllarca bakar yetiştirirsiniz, yirmi yıl sonra yılda üç beş kilo ürün almaya başlarsınız. Peki ne zaman 20 kilo ürün verir? Otuz yıl sonra kardeşim, otuz yıl sonra… Dikkat isterim beyler; günden, haftadan, aydan bahsetmiyoruz; yıldan bahsediyoruz. Tam 30 tane 365 gün söz konusu olan.
Bu yönetmeliği hazırlayanları Allah ıslah etsin. Allah onlara önce vicdan sonra da akıl fikir versin.
Yönetmelik imzacılarına şunu da sormak lazım: Diyelim ki benim ve beş on komşumun zeytin bahçesini, tapu sahiplerine rayiç bedel ödeyerek el koydunuz ve orasını maden ocağına çevirdiniz. Yeni maden ocağına sınır olan diğer zeytinlikler ne olacak? Asidiniz pisliğiniz, tozunuz dumanınız o zeytin bahçelerini yok etmeyecek mi? O çiftçilerin zeytinini, emeğini ve zararını ziyanını kim karşılayacak? Bunları düşünen var mı?
Elbette ki yok.
Şimdi diyeceksiniz ki sevgili okuyucular; maden ocağının zeytinliklerin göbeğinde yapılmasına izin veren bir akıldan, konu komşunun bahçesini düşünme inceliği beklenir mi!
Fakat ben umutsuz değilim. Daha önce Meclis’te birkaç defa bu minvalde yasa çıkarmaya kalkmışlardı ve hepsi de muhalefet partilerinin girişimleriyle Anayasa Mahkemesi’nden geri dönmüştü. Zeytin yasasına aykırı olan bu fıkra gibi fıkra da iptal edilecek inşallah!
Türkiye sahipsiz değil beyler, ata dede mirası zeytinlikler bu ülkenin doğal zenginlikleridir, sahipleri ve koruyucuları vardır. Zeytinlikler rant çetelerine teslim edilmez.
Kalın sağlıcakla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.