- 292 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BEN YEMEM
111- “B E N Y E M E M”
Kırk Adem, köyünde genç yaşında keçi sürüleri otlatan eryiğit bir çoban. Ço banlık, atalarından yadigar geleneksel bir iş. Varlıklı ağalara çoban ve hizmet kar olmak, ayrıcalıklı bir onur gençler için. Ağanın maiyeti işe, aşa çok yakın sa nılırken insana gözü budaktan sakınmayan cesareti pompalayan bir kaynak. Çobanlar, zorlu kış koşullarında sürüsüyle köyden çok ırakta mahrumiyet için de eğleşir. Yaz geceleri doğanın koynunda sürüyü otlatırken sırtı döşek görme yip kalbi, “Güm güm” atan bir çilekeşlik. Kar-yağmur, soğuk-ayaz yolundan döndüremez. İklim şartlarının uygun olmadığı günlerde ağalar, beğler sıcak o dalarından dışarı adım atmazken çobanlar, sürüleri ile doğanın koynuna revan olur. Esasında çobanlar çok zor bir iş yapan emekçi, hakkı ödenmez.
Obalar iklimsel olarak daha ılıman, suyu ve barınma, korunma imkanı olan yiyeceği çok orman içlerinde kurulur. Küçükbaş hayvanlar çobanın gözetiminde kasım ayından nisan’ a kadar burada kalır. Hayvanların çiftleşmesi için teke katımı saya etkinliği ile keçi ve koyunların yavruladığı, oğlak ve kuzuların meleştiği günler obada geçer. Çobanın köyü ile irtibatı kesilip doğanın koynunda hayvanlarla içiçe yaşar. Ziyaretine çok insan gelmez, hasretlik çeker. Çobanda çok zaruri ve özel bir iş olmadıkça obadan ayrılıp sürüyü terk etmez. Obasının yamaçlarında bulunan diğer oba çobanları en yakın can yoldaşı. Hep birlikte kader arkadaşlığı yapar doğanın koynunda. Çobanlar zorlu kış şartlarında sürüleri ve emanet hayvanları salimen otlatıp kurt ve diğer yabani hayvanların saldırısından korumayla meşgalenir. En büyük tehlike gecenin kör karanlığın da ya da gündüz vaktinde kurt saldırısıyla karşılaşmak. Gözbebeği hayvanlar dan bir kaçını zayiat vermeyi istemediği için her an pür dikkat kesilen bir yaşam tarzı. Nefes aldığın her gün kesintisiz elin tetikte yaşayabilirsen yaşa.
“Macar” lakaplı Abdullah Ağa, ekenek bağ bahçelerinin çokluğu ve keçi sürülerinin varlığıyla işi, aşı bol bir şahsiyet olarak tanınır yöresinde. Yalçın dağların koyaklarında namına otlatılan keçi sürüsünde Kırk Adem’le birlikte üç ço ban daha çalışır. Günlerden bir gün Macar Abdullah’ın annesi Zeliha, yaşlılık tan kaynaklı hastalık sonucu vefat edip ruhu Rab’bine teslim eder. Yöresinde bulunan tüm Türkmen obaları ve köy sakinleri akın akın taziye ziyaretine ge lir. Macar Abdullah taziyeye gelen dostları ağırlamak, aç susuz bırakmamak için her gün kazanlar dolusu yemek ikram eder. Akşam vakti yemek kaşığın cebine koyan soluğu ağanın evinde alır. Yiyen içen belirsiz. Afiyetle yeyip karnını tıka basa dolduran yarenler, Kur’an tilavetine katılıp huşu içinde duaya eşlik eder.
Günlerden bir gün Kırk Adem çoban arkadaşlarıyla anlaşarak ağası Macar Abdullah’a taziye için köyüne gelir. Ağanın evine varışı yatsı ezanın okunmasın dan sonrayı bulur. Biraz gecikmiş vakit. Hocanın gür sesiyle dillendirdiği dua ya kalbi eşlik eder. “Aç insanın gözü ekmek teknesinde olur” deyişine nazire yaparcasına gözü misafirlere yemek hazırlayan hizmetçiye takılır. Hizmetçinin bir tepsiye tas içinde azıcık çorba, bulgur pilavı ve nohutlu et yahnisi yemeği koyduğu gözüne ilişir. Bu yemek tepsisinin kendisi için hazır landığını bile bile yemeğin çok az olduğunu görünce hayıflanıp hizmetkara;
“-Yaren, bu tepsideki yemeği kim için hazırladınız bilmiyorum amma, <Ben yemem>” der.
Yemeği hazırlayan hizmetkar;
“-Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer. Yemeyip te napcaksın” diyerek kar şılık verince Kırk Adem;
“-Sen de haklısın” diyerek çaresizliğin belirtir.
Süleyman Lemos Yıldız
(Lemos5303)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.