- 244 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
ANILARIN SONSÖZÜ
ANILARIN SONSÖZÜ
Ne kadar temizdik ne kadar saftık
Gönülü ağuya karıp koydular
Kibir haset bilmez sevdaya gaftık
Acı urbasına sarıp koydular.
Bağ bahçenin kokan çiçeği idik
Obanın neşeli köçeği idik
Ayrılık elinin kaçağı idik
Hasret torbasına derip koydular.
Daha yeni yetme tazecik çağda
Salınıp gezerdik sümbüllü bağda
Feleği bilmezdik pusuda ağda
Yokluk soykasını serip koydular.
Gam yüküm heybede ağlar yürürüm
Akar gözüm yaşım çağlar sürürüm
Gurbette hasreti öze bürürüm
Hâlim gâripliğe yorup koydular.
Hep söylerim, her insan başlı başına bir romandır. Yazmakla ve okumakla bitmeyen bir roman!
Benim romanımı yazıp anlatmaya üç ömür yetmez bunu biliyorum. Çünkü her günüm her anım farklı bir roman olacak nitelikte!
Bugüne kadar yazdıklarım, kimseyi rencide edip kırmak amacıyla değil, sadece içimde tortulanmış olan, ruhumu bedenimin bin katı ağırlığıyla dibe çeken yükleri biraz olsun atabilmek içindi .
Daha üçte birini ancak kaleme aldığım anılarımda ne kendimi üstün göstermek ne de hava atmak değildi amacım. Umarım bu bağlamda da yanlış anlaşılmamışımdır.
Yazmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Bunu kendimle hesaplaşmak için yapacağım.
Bizler rahmetli annemizden ,kendimiz için yaşamaktan önce, yakınlarımız için yaşamayı öğrendik. Annem ,asla kendisi için değil çocukları için yaşadı.
Ben de onun izinden gittim. Önce annem ve kardeşlerim, ardından yuvam ve çocuklarım icin yaşadım. Kendimi unuttum, varlığımı unuttum bu süreçte.
Ben kimdim?
Annemi kaybettiğim gün bunu sorgulamaya başladım. Sanki annem bu dünyadan ayrılırken kulağıma "Kendini bul kızım" diye fısıldamıştı!
Kimdim ben? Kendimi nerede kaybetmiştim? Neden böyle savruldum?
İşte bunları bulabilmek gayesi ile ta 5 li yaşlarıma, çocukluğuma dönerek kaleme almaya kalkıştım. Yaklaşık elli bölüm yazdım.
Bir parçamı çocukluğumda, bir parçamı gençliğimde, diğer parçamı yuva kurduğumda, en son kalan parçamı ise anne olup peşpeşe üç çocuk dünyaya getirdiğimde kaybetmiştim.
Ben anladım ki,daha çocukken empati yapıp kendimi annemin yerine koyduğum gün kaybolmaya başlamıştım.
Ardından gelen tüm olaylar lime lime benden parçalar kopararak beni yok etmişti.
Daha önce de empat bir kişiliğe sahip olduğumdan bahsetmiştim.
Bazen annemin gözyaşlarında, bazen bir öğrencimin gözyaşlarında çırpınırken buluyordum kendimi.
Anneme güzel bir gelecek sağlamak boynumun borcu idi. Çok zor şartlarda olsa da dört yıllık evliyken anneme verdiğim sözü tuttum. Annemin hem bağkurdan, hem de tarım krediden emekli olmasını sağladım.
Kolay değildi ancak bunu başardım ve otuz yıl boyunca bunun haklı gururunu yaşadım.Annemden duyduğum "aslanın dişisi erkeği olmazmış kızım. Aslansın" sözü benim en büyük ödülüm oldu.
Mekânı cennet olsun inşallah.
Her öğrencim benim için bir değerdi. İstiyordum ki herkes okusun, bilinçlensin ve ayakları üzerinde durabilsin. Rüzgârın önünde savrulmasın. AYRIKOTU olup hayata tutunsun.
En zor şartlarda KARDELEN gibi başını karlar altından çıkarıp hayata gülümsesin.
Bazen başardım, bazen önüne geçemediğim durumlar oldu. Ara ara hep bunları kaleme alacağım.
35 yıllık bir öğretmenim. Göreve ilk başladığımda 21 yaşlarında idim. Şimdi ise 57 yaşındayım.
"Hayattan ne anladın?" diye sorarsanız.
"Hayat bir çırpınıştır" derim
"Hayat empatidir" derim
"Hayat özveridir" derim.
"Hayat sadece kendin için değil, birlik beraberlik içinde yaşayabilme sanatıdır" derim.
Sadece şu kadarını söyleyeyim ki sevgili gençler ve anne babalar:
Kendinize yetebiliyorsanız, başkalarının sorumluluklarını alabilecekseniz, bir yuva kurmaya öyle kalkışın.
Evlilik, bir günlük düğün eğlencesine asla benzemez!
Bir tarafa baskı kurup, gözünü korkutarak da bu evliliği yürütebilirsiniz ama ya sonra?
Sevgi ve saygıya dayalı olur mu ilişkiniz?
İstediklerinizi baskı ile elde ettiğinizde karşınızdaki insanın bütün haklarını elinden alarak siz mutlu olduğunuzu düşünüyorsanız, siz insan değilsinizdir!
Doğacak çocuklarınız ne kadar özgüvenli büyüyebilecek, geleceğe nasıl özgüvenli adım atabilecek?
Siz despot davrandıkça, o çocukların geleceğini ne kadar kararttığınızı bilemeyeceksiniz.
Ve çocuklarınız sizin güdümünüzden kurtulmak için yanlışa doğru adım atacaklardır.
Eminim ki erkek kız çocuğu diye ayrım yapacak ve kıza miras vermemek için türlü dalavereler çevireceksiniz belki de!
Oğlunuzun her hatasını, "erkektir ne yapsa yeridir" diye desteklerken, kızınızı küçük yaşta evlendirip, terbiyesini kocası versin diye göz göre göre ateşe atacaksınız!
Bu kısır döngü böyle devam edecek.
Bugüne kadar öğrencilerim arasında bölünmüş aile çocuğu olan epey öğrencim oldu. Onların panoramasını ve içler acısı öykülerini ara ara kaleme alacağım.
Bunları yaşamak bizim toplumumuzun kaderi olmamalı.
Kadın erkek birlikte omuz omuza vererek aile birlikteliğini taşıyabilmeli.
Ancak bu tek taraflı olduğu müddetçe bu sorunların sonu gelmeyecek ve biz her türlü sapkınlığa meyleden, şiddet yanlısı veya ahlâkî çöküş yaşayan gençlerle karşılaşabileceğiz.
Sonsöz, önce kendinizi sevmeyi ve kendinize yetmeyi bilin.
Sonra bir aile kurmanın önemini kavrayın.
Toplumda yer edinebilmek için çok çocuk yapmak yerine, o toplumu daha da ileriye götürecek bireyleri yetiştirme yolunda ben nasıl katkıda bulunabilirimi düşünün.
On çocuklu aile reisi olup da onların sefaletini izleyinceye kadar, gerekirse tek çocukla kalın ama ona güzel bir gelecek sağlayın.
Kız veya erkek çocuk fark etmez. Siz yeter ki önce insan olmayı öğrenin!
KARDELEN(Ayrıkotu)
27.03.2022
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/AFYONKARAHİSAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.