- 336 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kış Kışlığını, Ayı Ayılığını...
KIŞ KIŞLIĞINI, AYI AYILIĞINI…
Önce düncel
79/80 öğretim yılında Afyon Bolvadin İmam Hatip Lisesi’nin çiçeği burnunda edebiyat öğretmeniydim. 79 Aralık başında “Şubat tatilinde umreye gideceğiz, sen de gelir misin?” dediler. Memnuniyetle kabul ettim. Yüksek makamlardan izin için yazışmalar ve pasaport temini için resmî başvurular yapıldı ve iki aylık zaman diliminde işlemler tamamlandı.
Şubat tatili geldi çattı. Şahsen ben sevgili peygamberimiz Hz. Muhammet’in ayak bastığı kutsal toprakları göreceğim için oldukça heyecanlı ve sevinçliydim. Umre sonucu “hacı” sıfatı kazanamasam bile dost arkadaş sohbetlerinde “Ben Mekke-i mükerremedeyken, Medine-i münevverede filanca yeri ziyaret ederken…” diye söze başlamak gurur kaynağım olacaktı.
Üç gün, beş gün, bir hafta geçti; yola çıkamadık. O yıl kış kışlığını göstermiş, dönem tatil iki hafta uzatılmıştı. “Kış kışlığını, ayı ayılığını…” dedik ya! Ayı da ayılığını göstermişti maalesef ve hevesimizi kursağımızda bırakmıştı; gidemedik. Bize, iki otobüs dolusu öğretmen ve öğrenci grubuna Suudi Arabistan vize vermiyordu. Sebebi ise 26 Aralık 1979’da Afganistan’ı işgale başlayan Sovyetler Birliği’nin Arabistan’a ültimatom vermesiydi. Ruslar “Türkler öğrenci kılığında savaşçı gönderiyor, bunlar Suudi Arabistan’dan Afganistan’a girecekler; sakın ha ülkenize sokmayasınız!” demişti.
Neyse; Sovyetler Birliği’nin Afganistan bataklığında 10 yıl debelendikten sonra tası tarağı toplayıp kaçması, ABD’nin Taliban örgütünü desteklemesi ve daha sonra bu bataklığa girip ülkeyi kan gölüne çevirdikten sonra Taliban’a mağlup olması, Taliban’ın kendi halkına yaptığı zulümler ayrı bir konu.
Şimdi de güncel
Değerli okuyucular, biliyorsunuz ki bir aydır kış kışlığını gösterirken ayı da ayılığını gösteriyor; daha açık ifadeyle Rus askerleri top tüfek ve füzeleriyle Ukrayna’yı üç koldan işgale başladı.
Aslına bakarsanız Putin, 2021 Temmuz’unda yayımladığı bir makalede bu saldırının ipuçlarını vermişti. Ne diyordu Putin? Cengiz Han’ın torunu Batu Han’ın Kiev dâhil birçok Rus kentine saldırdığını, tarih boyunca Avrupa’dan gelen saldırıları, Bazı Osmanlı - Rus savaşlarını, Hitler’i vs. anlatıyordu. Makaledeki temel duygu Rus halkının tarih boyunca zulme uğradığı ve ana fikir ise “Ukrayna’nın Rus tarihinin parçası olduğu” idi.
Anlaşılan o ki Putin, Çarlık Rusya’sının yayılmacı politikasının kanlı sonuçlarını; komünizm döneminde, Sovyetler bünyesinde yaşayan halklara edilen zulümleri ve katliamları unutmuştu.
Fakat başkaları unutmamıştı: Mesela Kırım Türk’ü meşhur yazar Cengiz Dağcı unutmamış ve Kırım Türk halkının Rus zulmünden çektiği çileleri ve mezalimi “Korkunç Yıllar, Badem Dalına Asılı Bebekler, O Topraklar Bizimdi,” romanlarında anlatmıştı. Romanları gelişmiş ülkelerin tümünde defalarca yayımlanan dünya çapındaki Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, Stalin tarafından katledilen (babası Törekul Aytmatov dâhil) 137 Kırgız aydınının acısını unutmamıştı. Ve mesela romanlarının editörlüğünü yaptığım Oltulu yazar Ümran Dağaşan Özlük de unutmamış ve “Kış Güneşi, Son Durak Oltu’da” başlıklı romanlarında atalarının 19. asrın başlarında Dağıstan’dan sürgün edilip Ahıska’ya sığınmalarını; Ahıska da Ruslar tarafından yerle bir edilince Oltu’ya göç etmelerini; Çerkez katliamını ve Şeyh Şamil’i; son olarak Oltu’nun da Ruslar tarafından işgal edilişini (Otacızade Durak Efendi’nin aile macerası çerçevesinde) anlatmıştı.
Daha da önemlisi üzerinden 144 yıl geçtiği hâlde aziz milletimiz 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşındaki katliamları unutmamıştır. Berlin Anlaşmasıyla Rusların Erzurum’dan çekilmesine karşılık Rusya’ya verilen Kars, Ardahan, Artvin ve Oltu halkı “Kırk Kara Yıl” dedikleri yarım asırlık süreçteki Rus zulümlerinin ve katliamlarının yasını hâlâ tutmaktadır. Bu şehirler 16 Mart 1921 Moskova Anlaşmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne geçtiği hâlde başta Stalin olmak üzere birçok Sovyet liderinin iştahını kabartmaktadır.
Değerli okuyucular, bir aydır Rusya - Ukrayna arasında devam eden “saldırı ve savunma”dan ibaret bu kirli savaşı film seyreder gibi tv ekranlarından izliyoruz. Cephede yapılması gereken savaş maalesef ki kent merkezlerinde cereyan ediyor. Uzun menzilli topların yakıp yıkan mermileri ve kilometrelerce ötelerden fırlatılan füzeler; hastaneleri, tiyatro binalarını ve apartmanları yerle yeksan ediyor. Genç, ihtiyar, çoluk çocuk binlerce masum insan devlet başkanlarının hırslarına kurban ediliyor.
1922 – 1953 yıllarında Sovyetler Birliğini demir yumrukla idare eden diktatör Stalin’in “Bir kişinin ölümü trajik, bir milyon kişinin ölümü stratejiktir,” sözü savaşların sebebini gayet özlü biçimde açıklamaktadır. Tarihe mal olmuş bu çirkin fakat gerçekçi sözde iki tip insanın savaşa bakış açısı vurgulanmıştır. “Bir kişinin ölümü trajiktir,” diyor Stalin. Evet, doğru; sevelim veya sevmeyelim herhangi bir kişinin ölümüne tanık olunca yüreğimiz burkulur; acıma ve affetme duygularımız kabarır, gözlerimiz ıslanır. Amerika’nın Irak saldırılarında, Suriye’nin bitmek bilmeyen iç savaşında ve son bir ayda da Rus katliamına uğrayan Ukraynalıların içler acısı dramında; basın yayın organları vasıtasıyla birçok masum insanın trajik ölümüne şahit olduk. Hayıflandık, üzüldük, gözlerimiz yaşardı; sebep olanlara lanetler yağdırdık. Bilhassa Avrupa ülkelerinde ve hatta Rusya’da halk yığınlarının protestolarına tanık olduk.
Stalin “Bir milyon kişinin ölümü stratejiktir,” sözüyle gözünü toprak bürüyen açgözlü bir devlet başkanının hükmetme ihtirasıyla neler yapabileceğini ifade etmekte ve bu tip liderlerin kanlı katil olmaktan ziyade stratejik deha olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır.
Değerli okuyucular; bilenler bilir. Diktatör Stalin 31 yıl boyunca Sovyetler Birliği coğrafyasında (Kırım, bugünkü Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Ukrayna, Gürcistan, Kafkasya vd) gibi ülkelerde yaşayan milyonlarca insanı Sibirya’ya, Gulak adalarına sürgün etmiş, 60 milyon masum insan sürgün yollarında telef olmuştur. İki milyon dokuz yüz bin kişinin Stalin döneminde infaz edildiği resmî belgelerle ispat edilmiştir. “Milyonlarca kişinin ölümü stratejiktir,” diyen bu vicdansız katilin, insanlıktan çıkmış bu mahlûkun benzerlerini de gördük son asırda. Bu tip katillerin bir listesini yapmaya kalksak şüphesiz ki ilk sırada Hitler yer alır. Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, Vietnam ve Kore’de ve hatta Japonya’da kanlı savaşlara sebep olan ABD başkanları da bu listede yer almalıdır.
Şimdi de Putin… Onun niyeti galiba eski Sovyetler Birliği coğrafyasına hâkim olmak ve belki de Çarlık Rusya’sına geri dönmek. Bu niyetinin ilk belirtisi 2014’te Kırım’ı Rusya’ya ilhak etmesiydi. Öyle ki Putin, Kırım’ı egemenliği altına alınca Rusya’dan Kırım’a bir köprü yaptırmış ve bu köprüden ilk geçen askerî kamyonun şoförlüğünü yapmıştı. Kırım’ın ilhakı Avrupa’da ses getirmemişti maalesef. Birkaç cılız protestodan sonra unutulup gitmişti.
Fakat anlaşılıyor ki Ukrayna işgali hem vicdan sahibi insanları ve hem de devlet başkanlarını harekete geçirdi. Birçok gelişmiş ülkede protestolar yapılıyor, Rusya’ya yaptırımlar uygulanıyor.
Ve yine anlaşılıyor ki Ukrayna dişli çıktı. Rusya, Afganistan benzeri bir bataklığa saplanacak gibi görünüyor. Öyle olmasaydı nükleer silahlardan söz edilmezdi.
İnşallah bu akıl dışı ve vicdansız saldırılar sona erer, Rus askerleri kendi topraklarına döner. Üçüncü dünya savaşı çıkması hâlinde bu işten hiç kimse kârlı çıkamaz.
Son söz
Burada Aynştayn’ın (Einstein) bir özdeyişini hatırlamak gerek:
“3. Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı’nda taş ve sopalar olacağını biliyorum.”