- 310 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur'an Tefsiri (TUR)
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur’an Tefsiri
TÛR SÛRESİ
20-مُتَّكِئِينَ عَلَى سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ
"Sıra sıra dizilmiş tahtlara yaslananlar olarak. Biz onları şahin gözlü hurilere eş yaptık."
Cennettekiler, cevahirle yakutlarla süslenmiş tahtlar üzerinde nîmetlenmek suretiyle hoş vakit geçirirler. Sıra sıra tahtlar üzerinde karşılıklı oturarak hoş sohbet ederler.
İbn Merdûye, Ebû Umâme’den bildirir: Adamın biri Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi vesellem): "Cennetlikler birbirlerini ziyaret ederler mi?" diye sorunca Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) şu karşılığı verdi:
"Beni hakla gönderene yemin olsun ki evet, ziyaretleşirler. Üzerlerinde ipekten yumuşacık sergiler olan güçlü develer üzerinde birbirlerini ziyarete giderler. Ancak dereceleri daha yüksek olanlar daha alt derecedekileri ziyaret ederken alttakiler üsttekileri ziyaret edemezler. Zira orada da insanlar derece derece olacaklardır. Kollarını koyup da yaslandıkları zaman türlü türlü nimetler içinde yer, içerler. Boş söz söyletmeyen, günah işletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaştırırlar. Ancak ondan başları ağrımaz ve sarhoş da olmazlar. Bu şekilde kollarını yaslandıkları yerden kaldırmadan yetmiş yıl boyunca kalırlar."
Adam: "Yâ Resûlallah! Cennette cinsel ilişki de olacak mı?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem): "Beni hakla gönderene yemin olsun ki evet, olacak. Hem de yorulmadan ve usanmadan" karşılığını verdi ve eliyle nasıl olduğunu gösterdi. Sonra şöyle devam etti: "Ancak bunun sonucunda ne doğum, ne de ölüm olur. Orada ne sümkürür, ne de büyük abdestleri olur. Bu ihtiyaçlarını terleme yoluyla giderirler ki bu terleri misk gibi kokar. Buhurlukları inciden, tarakları ile kapları altın ve gümüştendir. Sabah akşam Allah’ı tesbih ederler. Kalpleri tek bir kalp gibidir. Birbirlerine ihanet etmez, öfke duymazlar. Sabah akşam Allah’ı tesbih ederler." (ed durrul mensur tefsiri)
أخرج ابن مردويه عن أبي أمامة قال: سئل النبي صلى اللّه عليه وسلم، هل تزاور أهل الجنة؟. قال: أي والذي بعثني بالحق إنهم ليتزاورون على النوق الدمك عليها حشايا الديباج يزور الأعلون الأسفلين، ولا يزور الأسفلون الأعلين، قال: هم درجات، قال: وإنهم ليضعون مرافقهم فيتكئون ويأكلون ويشربون ويتنعمون ويتنازعون فيها كأسا لا لغو فيها ولا تأثيم لا يصدعون عنها ولا ينزفون مقدار سبعين خريفا، ما يرفع أحدهم مرفقه من اتكائه، قال: يا رسول اللّه هل ينكحون؟ قال: أي والذي بعثني بالحق دحاما دحاما وأشار بيده، ولكن لأمني ولا منية ولا يمتخطون فيها ولا يتغوطون رجيعهم رشح كحبوب المسك مجامرهم الألوة، وأمشاطهم الذهب والفضة، آنيتهم من الذهب والفضة يسبحون اللّه بكرة وعشيا قلوبهم على قلب رجل واحد، لا غل بينهم ولا تباغض يسبحون اللّه تعالى بكرة وعشيا.
22-وَأَمْدَدْنَاهُم بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ
"Onlara canlarının çektiği meyve ve etten bol bol verdik."
Yani ara ara gönüllerinin istediği nimet çeşitlerinden fazlasıyla verdik.
-تفسير البغوي
{ وأمددناهم بفاكهة }، زيادة على ما كان لهم، { ولحم مما يشتهون }، من أنواع اللحمان.
23-يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَّا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ
"Orada kadehleri elden ele dolaştırırlar. Onlarda İçtiklerinden ötürü ne saçmalamaları, ne de günah kazanmaları sözkonusudur."
Yani cennetlikler cennette dostları ile, birbirlerine içerisinde içki dolu kadehleri tam bir istek ve iştiyakla alıp verirler.
Veya cennette birbirlerinden kadeh kapışırlar. O kadehlerin içinde ne bir saçma söz söyletecek şey ne de günaha sokacak bir şey bulunur.
Yaşadıkları hal, failinin dünyada yaptığında günah sayılan yalan, küfür ve kötü söz gibi şeyleri de yapmazlar. Ama onlar sadece hikmet ve güzel şeyler söylerler, kerim kişilerin yaptıklarını yaparlar. Çünkü akılları başlarındadır.
-تفسير البغوي
{ يتنازعون }، يتعاطون ويتناولون، { فيها كأساً لا لغو فيها }، وهو الباطل، وروي ذلك عن قتادة ، وقال مقاتل بن حيان لا فضول فيها. وقال سعيد بن المسيب لا رفث فيها. وقال ابن زيد لا سباب ولا تخاصم فيها. وقال القتيبي لا تذهب عقولهم فيلغوا ويرفثوا، { ولا تأثيم }، أي لا يكون منهم ما يؤثمهم. قال الزجاج لا يجري بينهم ما يلغي ولا ما فيه إثم كما يجري في الدنيا لشربة الخمر
وقيل لا يأثمون في شربها.
24-وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَّكْنُونٌ
"Etraflarında saklı inciler gibi uşakları dolaşır."
Bu "uşaklar" kendilerine tahsis edilmiş özel hizmetçiler; yahut kendilerinden önce ölmüş evlatlarından olduğu söylenmiştir.
Bunların, sedeflerinde saklı inci gibi olmalarından murat, beyazlık ve safiyette bu incilere benzemeleridir.
"Rivâyet edildiğine göre Resûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem)’e,
Ey Allah’ın Resulü, hizmet edenler inciler gibiyse hizmet edilenler nasıldır?
Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevap vermiş: "Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, onların ikisinin arasındaki fark, on dördündeki ay ile diğer yıldızlar arasındaki fark gibidir."
{والذي نفسي بيده إن فضل المخدوم على الخادم كفضل القمر ليلة البدر على سائر الكواكب}
Yine Peygamb Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’den rivâyet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur:
"Cennet ehlinin mertebece en aşağısı, hizmetçilerinden birine seslendiği zaman, onun kapısında bin hizmetçi, "Emir buyur! Ferman buyur!" diye kendisine cevap verirler."
{إن أدنى أهل الجنة منزله من ينادى الخادم من خدامه فيجيبه ألف ببابه لبيك لبيك}
25-وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ
"Onlar birbirlerine dönüp sorarlar."
Yani mü’minler cennette birbirlerine hallerini, işlerini, Allah katında nail oldukları lütuf ve kerametleri sorarlar. Bu bir zevk ve ulaşabildikleri ölçüde o büyük nimeti itiraftır.
Onların her biri, hem soran, hem de kendisine sorulandır.
-تفسير البغوي
{ وأقبل بعضهم على بعض يتساءلون }، يسأل بعضهم بعضاً في الجنة.
قال ابن عباس يتذاكرون ما كانوا فيه من التعب والخوف في الدنيا.
26-قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ
"Dediler: "Gerçekten biz bundan önce ailemiz içinde korkardık".
Soru sorulan herbir kişi, soru sorana; gerçekten biz daha önce yani dünyada iken Allah’a isyan etmekten ve dolayısıyla azabından çekinip korkardık.
Ya da imanın çekip alınmasından ve güvenin kaybedilmesinden korkardık. Demektir.
-تنوير المقباس من تفسير ابن عباس
{ قالوا إنا كنا قبل } قبل دخول الجنة
{ في أهلنا } مع أهلنا فى الدنيا
{ مشفقين } خائفين من عذاب اللّه
27-فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ
"Allah bize lütfetti ve bizi insanın içine işleyen o azaptan korudu".
Allah (celle celâlühü); mağfiret, rahmet ve tevfiki ile tüm mesamata işleyen cehennem azabından bizi korudu.
”Mesamat;" ağız, boğaz, kulak gibi vücuttaki deliklerdir.
el-Müfredât’ta ”Semûm" zehir etkisi yapan kızgın rüzgâr diye tarif edilir.
Azâbı semum, (vücûdun içine işleyen azap) yani deri üzerindeki gözeneklerden içeri giren sıcak rüzgârdır.
Cehennem ateşi de bununla adlandırılmıştır. Çünkü o da bu özelliktedir.
-تفسير البغوي
{ فمن اللّه علينا }، بالمغفرة، { ووقانا عذاب السموم }،
قال الكلبي عذاب النار.
وقال الحسن ((السموم)) اسم من أسماء جهنم.
28-إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ
"Şüphesiz biz bundan önce ona ibâdet ediyorduk. Çünkü o, ihsanı bol, çok merhametlidir."
Yani dünyada iken "ona ibâdet ederdik” ya da ondan koruma isterdik.
"Çünkü O, ihsanı bol” iyilik edendir. Çok merhametlidir.” Rahmeti boldur.
Nâfi’ ile Kisâî feth ile (ennehu) okumuşlardır. Manayıda buna göre verdik.
-تفسير البغوي
{ إنا كنا من قبل }، في الدنيا، { ندعوه }، نخلص له العبادة، { إنه }، قرأ أهل المدينة [ و الكسائي ] ((أنه)) بفتح الألف، أي لأنه أو بأنه، وقرأ الآخرون بالكسر على الاستئناف، { هو البر }، قال ابن عباس اللطيف.
وقال الضحاك الصادق فيما وعد { الرحيم }.
-تنوير المقباس من تفسير ابن عباس
{ إنا كنا من قبل } من قبل المغفرة والرحمة
{ ندعوه } نعبده ونوحده
{ إنه هو البر } الصادق فى قوله فيما وعد لنا
{ الرحيم } بعبادة المؤمنين إذ رحمنا
TÛR SÛRES
29-فَذَكِّرْ فَمَا أَنتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ
"Ey Rasûlüm, sen hatırlat ve öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne bir kahin ne de bir delisin."
Ey Rasûlüm, sen, peygamber olarak gönderildiğin insanlara hakkı hatırlat ve Allah’ın, kendilerine verdiği nimetleri onlara bildir. Onların dediklerine aldırma.
Allah’ın sana verdiği peygamberlik nimeti sayesinde, sen ne gaipten haber veren bir kahin ne de bir delisin.
Bu ayeti kerime müşriklerin Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hakkında söyledikleri sözlerine de bir reddiyedir.
Çünkü Ukbe b. Ebi Muayt; O bir delidir, Şeybe b. Rabia; O bir sihirbazdır, diğerleri ise; O bir kahindir, demişlerdi. Yüce Allah (celle ve ala) onların hepsinin yalancı olduklarını belirtip iddialarını reddetmektedir.
-تفسير البغوي
{ فذكر }، يا محمد بالقرآن أهل مكة، { فما أنت بنعمة ربك }، برحمته وعصمته، { بكاهن }، تبتدع القول وتخبر بما غد من غير وحي، { ولا مجنون }، نزلت في الذين اقتسموا عقاب مكة يرمون رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم بالكهانة والسحر والجنون والشعر.
30-أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَّتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ
Yoksa: "Şairdir, ona zamanın hadiselerini mi bekliyoruz?” diyorlar.
Onlarin bundan kastettikleri ya zamanın kötü hâdiseleridir, yahut ölümdür.
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in de kendisinden önce yaşamış olan (Züheyr, Nabiğa) gibi şairlerin helâk olup gittiği gibi helâk olmasıdır.
"Neterabbesu bihi reybel menün":
Bunda da iki görüş vardır:
Birincisi: Reybel menün ölümdür, bunu da İbn Abbâs, demiştir.
İkincisi: Zamanın hadiseleridir, bunu da Mücâhid, demiştir.
-تفسير النسفى
{أم يقولون} هو
{شاعر نتربص به ريب المنون} حوادث الدهر اى ننتظر نوائب الزمان فيهلك كما هلك من قبله من الشعراء زهير والنابغة وام في اوائل هذه الآى منقطعة بمعنى بل والهمزة
-تفسير البغوي
{ أم يقولون }، بل يقولون، يعني هؤلاء المقتسمين الخراصين، { شاعر }، أي هو شاعر،
{ نتربص به ريب المنون }، حوادث الدهر وصروفه فيموت ويهلك كما هلك من قبله من الشعراء، ويتفرق أصحابه وإن أباه مات شاباً ونحن نرجو أن يكون موته كموت أبيه، و ((المنون)) يكون بمعنى الدهر، ويكون بمهنى الموت، سميا بذلك لأنهما يقطعان الأجل.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.