- 332 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Çilek Sepeti
Kesif kokulu kentin sokaklarında bir kadın kanlı eteğini toparlamaya çalışarak, sürüyerek, kendini adeta sürükleyerek ilerliyor. Üzerinde düğmeleri neredeyse tamamen açılmış bir gömlek, salaş bir etek var. Cehennemden kaçıyormuşçasına yerlerde düşe kalka sürgit devam ettirdiği bu kovalamaca, sanki geleceğini bilen, ölümlü bir vebalı gibi davranıyor oluşu, balık pazarındaki kokuşmuşluğun üzerine sindiği kalabalıkta bir korku dalgası yayıyor. Herkes kadının delireceğinden korkmakta. O ise tüm kirlenmişliğinden uzağa gitmek istercesine, arkasında yeni doğurduğu bir bebek yani bir ucube ve karanlık bir geçmişi bırakarak, kendini lacivert, hırçın ve bulanık dalgalarıyla kavga etmekle meşgul nehre atıyor. Gömleğindeki ve eteğindeki kan ve nehir bir araya geldiğinde sularda açan mor lotus çiçeği herkesi şaşırtacak elbette ama sadece bir kaç kişi fark ediyor kadının dalgalarla boğuşup, kadere yenildiğini.Uğuldayan bir rüzgâr etkisinde, dibe çöküyor lotus çiçeği, eflatun halkalar yayılıyor dalga dalga suyun yüzüne. Buna şaşmamak gerek. Bir görünüp, bir kaybolan hayaletlere benzerdi hamileyken de... Kimden gebe kaldığını O bile bilmiyor. Malum o zamanın Paris’i fakir ve herkes karnını doyurmakla, önüne gelenle yatmakla, birbirini marizlemekle, kafayı çekmekle meşgul. İntiharlar almış başını yürümüş. Kadını hatırlayan kimse olmayacak... Denizin dibine çekiliyor, nehir üstünü pamuk gibi yosunlarla, turuncu, mavi balıklarla, kırmızı mercanlarla kaplıyor... Ölümün kucağında, tanrının koynunda düşeyattığında kendisinin çekeceği acılı zaman sancısının tortusu gelip de oturuyor gözbebeklerine. Ölmeden önce bir oğlan çocuğu doğurmuştu.Tabakhanede aşağılandı oğlu, dayak yedi, sessiz ve sakindi. Zaman bir ileri bir geri gidiyordu. Gözünün önünden ölüme terk ettiği diğer üç çocuğu geçti. Kocam dediği adam ayyaşın tekiydi ve O’nu sürekli dövüyordu. Çığlıklarını duyan olmamıştı bir kız çocuğuyken de... Kimbilir kaç kez ölmek istemişti. Sadece bir kez aşık olmuştu. Mor lotus çiçeği giderek donuklaşıyor, donuklaştıkça sararıyordu. Lotus çiçeği rüya görür müydü,görüyordu, her şeyi görüyor. Gözlerinden yaşlar akıyordu çiçeğin. İçi acıyordu. Oğlunun acı çektiğini hissediyordu. Bu dünyada yalnız bırakmıştı oğlunu. Sevmeyi, özlemeyi, aşkı, sevilmeyi, sadakâti, şefkâti, sabrı, merhameti, özveriyi bilmeyecekti. Oğlunu gördü. Elinde çilek sepetiyle tedirgin ilerleyen, kızıl saçlı bir kızın peşindeydi, hipnotize olmuş gibi, gecenin yalnızlığında korkakça ilerleyen o gölgenin peşindeydi. O da bir gölgeydi. Yapayalnızdı, gölgesi yoktu.Aslında kokusu, bedeni, ruhu yoktu. Duyguları hiç olmamıştı. .. Lotus çiçeği yapraklarıyla gözlerini kapadı. Oğlunun bir hayaletten farksız oluşuna, kokusunu bir kez olsun içine çekmemiş oluşuna uzaktan bir filmi izler gibi, ne diyeceğini, ne yapacağını bilmeyerek bakarken, acımasız bir şehir efsanesi dinler gibi kulak kabartıyordu.Dalgalar bir dip akıntısı yarattılar... Nehrin dibi iyice bulanmıştı. Oğlunun isminin Janet olduğunu fısıldadı yakamoz. Yıldızlar, nehrin çılgına döndüğü bir fırtınanın esaretine tanık olmuşlardı.Rüzgâr bir ninni söylüyordu. Janet, O da bir çocuk işçi olmuş, karın tokluğuna çalışıyordu.Zamanın zembereği çözüldü.Yukarıda, şehrin en kalabalık meydanından ara sokaklara girildiğinde, gece daha da kararıyordu. Karanlıkta hayaletler ve gölgelerin çağı başlardı. Sevgisizler ve yetim ve öksüz doğanlar önce birbirine diş biler, sonra ava çıkarlardı.Kendilerine diş bileyen ve kusan ve aslında onlardan daha az nefret kokmadıklarından emin oldukları, sözde iyi ve elit kalabalık, küçük hesapların peşinde koşan, kişisel hırslarını yenememiş, dünyevi heveslerini, örneğin paranın, aşkın ve iktidarın peşinden koşanlar, güçleri yettiğince güçsüz bulduklarını aşağılar ya da kaba kuvvete başvururlardı.Bu dünyada ne lotus çiçeklerine, ne gölgesiz hayaletlere yer vardı.
Janet kızın peşinden koşmaya başladı. Gözü dönmüş gibiydi. Kız alımlıydı. Çekiciydi. Çilekler gün ışığı bahçesinden, topraktan, dağ yamaçlarından yeni toplandıklarından, gecenin loşluğuna bir canlılık katmıştı. Janet ilk defa gölgesini görür gibi olduğunda, bir faytonun sürücüsü, hızını alamayıp üstüne sürdü atları. Kız çığlığı bastı. Janet’nin gözlerinden sevgisizlikte pişmiş acı bir kurabiye kokusu, ki bu koku kömürleşmiş kuş üzümü tadını çağrıştırıyordu,çilek kokusunu bastırmıştı.Zaman o anda durdu. Lotus çiçeği yosunlardan kurtuldu.
Janet’nin başı dönmeye başladığında kendini toprakta buldu. Gün yeni ışımaya başlıyordu. Lavanta tarlaları coşmuştu. Selviler, çamlar, serçeler, yaban ördekleri, turnalar, leylekler, kırlangıçlar hep bir ağızdan şarkılar söylüyorlar, tanrı ikinci bir doğumu müjdeliyordu.Lotus çiçeği üzerini saran yosunların esaretinden kurtulup su yüzüne çıktı. Oğlunu kurtarmıştı. Çilekli kızı kurtarmıştı. Son kez gözlerini kapadığında, Levo nne bulvarında bir bıçak parıltısı, bir çığlık, çileklerin yere dağılması, kan ve kızıl saçların gölgesiz gece ikliminde yerde yatışını görmüştü. Ama hepsi geride kalmıştı. Şehrin kilisesinin çanı gece yarısını vurmaktaydı. İşte bu anda dua etmiş, af dilemişti tanrıdan.Oğlundan af dilemişti. Çilekli kızdan af dilemişti. Aydınlığa bakan yüzü ilk defa güneşe dönük gülümsedi... Zaman bir ileri bir geri hareket ediyordu. Kendisini aniden Eisen nehrinin kıyısında, tertemiz, çiçekli, sade, beyaz bir yaz elbisesiyle balık pazarına gitmek üzereyken buldu. Nehrin armağanı lotus çiçeklerinden bir taç ve kolye taşıyordu. Artık kimi doğuracağını biliyordu ve O’na, yaşadığı hayatı yaşatmayacağına yeminli, koşar adım hareket etti. Karşıdan gelen ve güzel yüzünden, kızıl saçlarından tanıdığı çilekli kız, elinde çilek sepetiyle geldi, yaramaz bir güvercin gibi gülümseyerek yere kondurdu sepeti, usulca ve yumuşacık.. Bir çocuk çığlığı, ağlaması duyuldu. Annesi, yani Paget, adını bir kez daha, mırıldandı bebeğinin... Janet! Oğlum!...
22 Mart 2022//
Patrick Süskind’in Koku adlı romanından uyarlanan Parfume filmini izledikten sonra yazıldı..
YORUMLAR
mimoza2023
mimoza2023
mimoza2023
Değer kattınız... Sevgi ve saygılarımla...