15
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
1136
Okunma
Sabah, kişiye akıl berraklığının hissedebileceği imkanlar sunar. Aklın hissedilebilir bir yaratım parçası olup olmadığı gibi sorular bir an önce bertaraf edilirse... Özür dilerim, bu değildi.
Aslında az önce dinlemeyi bitirdiğim sesli kitaptan bahsetmek daha çok hoşuma gidecek. Çünkü kadın olan yazarına yakın hissettim. Peki, kadın olduğu ya da yazma işiyle uğraştığı için birine yakınlık duyulabilir mi? Kelimelerin insanları bir araya getirdiğini söyleyen pek çok konuşma dinlemişimdir. Hatta bir kez kelimeleri ile imparatorluk kurmuş, bebeksi kelimelerini beslemiş, büyütmüş, erginlemiş, onlara söylediği doğal ve yerel melodiler ile çok görkemli dizeler geliştirmelerini sağlamış, o geniş topraklarda yalnız yaşayan, gelişime ve yayılıma açık birini tanımıştım. Yazdıkları arasında beni anlattığını sandığım da oldu. Ama dediğim gibi bu imparatorluğun sınırlarından ötesini görmem, diyelim içinde bir kelime laboratuvarı varsa bile bunu bilmem mümkün değildi.
Kadın yazara dönecek olursam tek ortak noktamız varlık problemini daha iyi göstermemek için takındığı alaysı tavırdı. Göz kapakları düşük insanlar öteden beri hoşuma gider. Arama motoruna girip resmine baktım, onu daha önce de görmüştüm, bu sefer gözlerini daha kısılmış hayal ettim, beyaz tenli bir Orta Asyalı olduğunu, çok hassas ve alerjik yapısı olduğu için oba halkının hep at üstünde gezdirdiğini de hayalime ekledim.
Saint Joseph mezunu olduğunu yazdıktan sonra kontrol edecektim. Bunu yapmak zor olandı, hem iki kez Saint Joseph’e ait yazım hatalarımı düzeltecek hem de başka okul okumuşsa yine de yazdığımı kabul etmek zorunda kalacaktım ve bunu yaptım. En azından evinde silah görmemiş olabilirdi.
Onu kıskanmıyorum. Olsaydı şu nedenle olurdu demek beni nedene sonsuza dek bağlar ya da daha mantıklı ve sözgelimi bunu geçici bulurum. Dinlediğim sesli kitabını para verip satın alan insanlar ve bir de onu seslendirmiş biri vardı. Bunu fark ettiğini ve varlık problemine saygısı gereği dava açmadığına ilişkin onu hoş gösteren şeyler düşündüm. Seslendiren kadının sesi çok güzeldi. Diksiyon eğitimi aldığını sanmıyorum. Şehirde büyümüş yeni yetme bir genç kız olmalıydı, sesinde acı yoktu, sesinde acı olmayan biri akvaryuma bakar gibi kitap okur. Hangi nedenle yapmıştı, doğrusu fazla merak etmiyordum. Hikayenin bir yerinde hafifçe güldü, ben başka bir yerde gülümsedim. Dişlerim göründü diye hatırlıyorum Üşenmemişti. Zamanını kitaba vermiş, kitaplarsa yazarının dediği gibi en iyisi sinek öldürmeye uygunluğu ile ölçülürdü. Ben de mesela bu yazının ya da hikayemin ( iyelik eki telif hakkı gereği) onun tarafından seslendirilmesini isterdim. Göz kapakları düşük yazarı kıskanma nedenim bu olurdu.
Berrak aklım bulanmadan ve ellerim yine soğuktan çok kötü olmuş gibi beden hapishanesinin koşullarını konuşmanın adeta ortak bir ilkeymişcesine ortaya konduğunu bir ortak dilden medet ummadan, insanların birbirine kızgın olma nedenlerinden biri de saçları olduğunu zannederim. Yerde saç tellerimi görünce sanki başka birininmiş gibi söyleniyorum. Evde işim kolay ama dışarıda ya da iş yerimde onları yerden toplamam öyle kolay olmuyor. Temizlik görevlisi gelmeden görebildiğim kadarını bir peçete yardımıyla topluyorum. Çünkü rengi, uzunluğu, düz ya da kıvırcık olup olmaması kişiyi ele veren özellikler ile ele geçirilmek istemiyorum. Ele geçirilmemek için beni sevdiğini söyleyen insanlar yorulmasınlar diye elimden geleni yapıp kendimden soğutmuşumdur. Sevgi ve saçların rahatsız edici olup olmadığını en iyi insanlar bilir. Bir de Mart ayı kedileri olabilir. Biraz önce birinin çığlığı gelince dünyanın yöneticisi insanlardan biri olarak kanıksamak zorunda kaldığımız bu duruma bir kez daha kulaklarım nedeniyle maruz kaldım. Daima mağdurla özdeşleşme olacak iş değil. Hele mağdur değilse.
Sesli kitap ve uğurlu yazarından birazcık uzaklaşmak ve geçip gideceği belli günlerim için kum saatini ara ara çevirmek yerine temalar belirsem daha hoş zamanlar geçirebileceğim fikri ilgimi çekmeye başladı. Örneğin tarım gündemi ilgimi çekiyor ama henüz aç hissetmediğimden ve bahsi çok geçtiğinden kendimi yakın hissetmedim. Yine de göz kapakları düşük anneme ait topraklara ağaç dikmenin ne de güzel olacağı hakkında çok ayrıntılı olmayan bir hayal kurdum. Bir ihtimal tarlayı çevreleyen ormandaki çam ağaçları bu durumdan hoşlanmayabilirdi. Eski kızgınlıkları kadar diyelim kivi ağacını kökleri ile zehirlemek istedikleri ortak bir eyleme girişebilir ve ben yanlarından geçerken her biri o hoş kokularını saklayabilirdi. Durduk yere çamların düşmanlığına sahip olmak istemiyordum.
Aradan bir yarım gün geçince yazara tekrar döndüm, aklım karışık ve yorgundu, nedense resmine bir kez daha bakıp boynuna sarılmak istedim. Eminim çok soğuk biriydi ya da öyie biri olmasa bile beni tanımayacaktı. Ona, sen de beni anlamayacaksın biliyorum, diyecektim. Bunu daha önce kimseye söylemedim yalanıyla birlikte. Yazara hiç benzemediğimden ve onun gibi iyi yazamadiğımdan sahneyi taraflı ölçümlerim ve değerlendirmem ile gerçekçi buldum.
Galiba gündem düştü.
Kişisel Not: Hep daha fazlasını ister, iki şehrin hikayesi bitti.