- 289 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur'an Tefsiri (Tur)
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur’an Tefsiri
TÛR SÛRESİ
14-هَذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ
"O gün onlara şöyle denecektir: "Dünyada yalanladığınız cehennem ateşi işte budur."
Ey Rasûlüm, Rabbinîn azabı, göğün şiddetle çalkalandığı ve dağların yerlerinden kopup yürütüldükleri gün, kafirleri yakalayacaktır.
Kıyamet gününde onlara; işte sizin dünyada iken inkâr ettiğiniz ve içine girmeyi yalanladığınız ateş budur. denilecektir.
-تفسير الطبري
و قوله: (هَذِهِ النّارُ التي كُنْتُمْ بِها تُكَذّبُونَ)
يقول تعالى ذكره: يقال لهم: هذه النار التي كنتم بها في الدنيا تكذّبون، فتجحدون أن تردّوها، وتصلوها، أو يعاقبكم بها ربكم، وترك ذكر يُقال لهم، اجتزاء بدلالة الكلام عليه.
15-أَفَسِحْرٌ هَذَا أَمْ أَنتُمْ لَا تُبْصِرُونَ
"Bu bir büyü müdür? Yoksa hâlâ görmüyor musunuz?"
"Bu bir büyü müdür? Bu, onları kınama ve azarlamadır. Dünyada iken vahiy (Kur’an) için büyüdür derdiniz.
Siz habere karşı kör olduğunuz gibi haber verene karşı da mı kördünüz?”
Bu da onları azarlama ve onlarla alay etmedir.
Yoksa iddianıza göre dünyada, başka değil gözlerimiz bağlanmıştır, dediğiniz zaman gözleriniz bağlandığı gibi burada da mı bağlandı?
Şu anda gözlerinizle gördüğünüz "bu (azâb) bir büyü müdür? yoksa siz mi görmüyorsunuz?" denilir.
-تفسير البغوي
{ أفسحر هذا }، وذلك أنهم كانوا ينسبون محمداً صلى اللّه عليه وسلم إلى السحر، وإلى أنه يغطي على الأبصار بالسحر، فوبخوا به،
16-اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاء عَلَيْكُمْ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
"Girin oraya; ister sabredin ister sabretmeyin; size birdir. Ancak yaptığınız şeyle cezalandırılıyorsunuz!"
Dünyada iken kendilerine gönderilen mucizelerin ve dinlerin sihir olduğunu iddia edenler, âhirette cehennem azabına atılınca, cehennem azabının dünya azabından farklı olduğunu bundan kurtuluşun ve kaçışın bulunmayacağını gördüklerinde; {سواء علينا أجزعنا أم صبرنا} "Şimdi biz sızlansak da, sabretsek de bizim için birdir." (İbrahim,21) Demekten başka çareleri yoktur.
Onlara, sabredip etmemeniz sizin için bir şey değiştirmeyecektir. Sizler ancak yaptıklarınızın karşılığı olarak cezalandırılıyorsunuz ve işlediğiniz günahların cezasını çekiyorsunuz?
Âhirette yapacağınız sabır, itaat ve baş eğme, size hiçbir fayda sağlamaz. Özetle onlara denilecek şudur: {قَالَ اخْسَؤُوا فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ} ”Orada alçaldıkça alçalın! Benimle konuşmayın artık. ” (Mü’minûn: 108)
-تنوير المقباس من تفسير ابن عباس
{ اصلوها } ادخلوها يعنى النار
{ فاصبروا } على عذابها
{ أو لا تصبروا } على عذابها
{ سواء عليكم } الجزع والصبر
{ إنما تجزون ما كنتم تعملون } وتقولون فى الدنيا
17-إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ
"Şüphesiz müttakiler, cennetler ve nimetler içindedirler."
Yüce Allah kâfirlerin durumunu belirttikten sonra, mü’minlerin de durumunu belirterek;
"Şüphesiz müttakiler, cennetler ve nimetler içindedirler."Yani muttakilere mahsus, onlar için yaratılmış cennetler ve nimetler içindedirler. En büyük nimet ise Allah’ın mü’minlerden razı olmasıdır.
تنوير المقباس من تفسير ابن عباس
ثم بين مستقر المؤمنين أبى بكر وأصحابه فقال
{ إن المتقين } الكفر والشرك والفواحش
{ في جنات } فى بساتين
{ ونعيم } دائم
18-فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
"Şüphesiz muttakîler Rablerinin kendilerine verdikleriyle sevinerek cennetlerde ve nimet içindedirler. (Zira) Rableri onları cehennem azâbından korumuştur."
Muttaki kullar, bağlar ve bahçeler içindeki sayısız nimetlerle zevkleneceklerdir. Cennet meyvelerinden yiyeceklerdir. Çünkü onlar
şirk koşmaktan ve Allah’ın men ettiği (fuhşiyyâttan) uzak durdular.
Allah (celle ve ala) cehennem azabını onlardan uzaklaştırdı. Onları korudu.
Yani o müttakîler, Rablerinin kendilerine verdikleri nimetler ve cehennem azabından koruması sebebiyle zevk alarak cennetler ve nimetler içindedirler.
-تفسير الماوردى
{ فَاكِهِينَ بِمَآ ءاتَاهُمْ رَبُّهُمْ } فيه خمسة أوجه :
أحدها : معجبين ، قاله ابن عباس .
الثاني : ناعمين ، قاله قتادة .
الثالث : فرحين ، قاله السدي .
الرابع : المتقابلين بالحديث الذي يسر ويؤنس ، مأخوذ من الفكاهة ، قاله ابن بحر .
الخامس : ذوي فاكهة كما قيل : لابن وتامر ، أي ذو لبن وتمر ، قاله عبيدة ، ومعنى ذلك ، أنهم ذوو بساتين فيها فواكه .
19-كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
"Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için"
Yüce Allah (celle ve ala) Cennet ahalisine: "Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için" { هنيئا }; (بلا داء ولا إثم ولا موت) Henîen’den kasıt orada hastalığın, günahın ve ölümün olmayacağıdır.
Bunun üzerine cennet ehli; birinci ölümden sonra bir daha ölmeyeceğiz değil mi? Azap da görmeyeceğiz ha!" derler.
20-مُتَّكِئِينَ عَلَى سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ
"Sıra sıra dizilmiş tahtlara yaslananlar olarak. Biz onları şahin gözlü hurilere eş yaptık."
Cennettekiler, cevahirle yakutlarla süslenmiş tahtlar üzerinde nîmetlenmek suretiyle hoş vakit geçirirler. Sıra sıra tahtlar üzerinde karşılıklı oturarak hoş sohbet ederler.
İbn Merdûye, Ebû Umâme’den bildirir: Adamın biri Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi vesellem): "Cennetlikler birbirlerini ziyaret ederler mi?" diye sorunca Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) şu karşılığı verdi:
"Beni hakla gönderene yemin olsun ki evet, ziyaretleşirler. Üzerlerinde ipekten yumuşacık sergiler olan güçlü develer üzerinde birbirlerini ziyarete giderler. Ancak dereceleri daha yüksek olanlar daha alt derecedekileri ziyaret ederken alttakiler üsttekileri ziyaret edemezler. Zira orada da insanlar derece derece olacaklardır. Kollarını koyup da yaslandıkları zaman türlü türlü nimetler içinde yer, içerler. Boş söz söyletmeyen, günah işletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaştırırlar. Ancak ondan başları ağrımaz ve sarhoş da olmazlar. Bu şekilde kollarını yaslandıkları yerden kaldırmadan yetmiş yıl boyunca kalırlar."
Adam: "Yâ Resûlallah! Cennette cinsel ilişki de olacak mı?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem): "Beni hakla gönderene yemin olsun ki evet, olacak. Hem de yorulmadan ve usanmadan" karşılığını verdi ve eliyle nasıl olduğunu gösterdi. Sonra şöyle devam etti: "Ancak bunun sonucunda ne doğum, ne de ölüm olur. Orada ne sümkürür, ne de büyük abdestleri olur. Bu ihtiyaçlarını terleme yoluyla giderirler ki bu terleri misk gibi kokar. Buhurlukları inciden, tarakları ile kapları altın ve gümüştendir. Sabah akşam Allah’ı tesbih ederler. Kalpleri tek bir kalp gibidir. Birbirlerine ihanet etmez, öfke duymazlar. Sabah akşam Allah’ı tesbih ederler." (ed durrul mensur tefsiri)
أخرج ابن مردويه عن أبي أمامة قال: سئل النبي صلى اللّه عليه وسلم، هل تزاور أهل الجنة؟. قال: أي والذي بعثني بالحق إنهم ليتزاورون على النوق الدمك عليها حشايا الديباج يزور الأعلون الأسفلين، ولا يزور الأسفلون الأعلين، قال: هم درجات، قال: وإنهم ليضعون مرافقهم فيتكئون ويأكلون ويشربون ويتنعمون ويتنازعون فيها كأسا لا لغو فيها ولا تأثيم لا يصدعون عنها ولا ينزفون مقدار سبعين خريفا، ما يرفع أحدهم مرفقه من اتكائه، قال: يا رسول اللّه هل ينكحون؟ قال: أي والذي بعثني بالحق دحاما دحاما وأشار بيده، ولكن لأمني ولا منية ولا يمتخطون فيها ولا يتغوطون رجيعهم رشح كحبوب المسك مجامرهم الألوة، وأمشاطهم الذهب والفضة، آنيتهم من الذهب والفضة يسبحون اللّه بكرة وعشيا قلوبهم على قلب رجل واحد، لا غل بينهم ولا تباغض يسبحون اللّه تعالى بكرة وعشيا.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.