- 254 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
ÜNİVERSİTESİ YILLARIM 11 (NİMET VE BEN )
ÜNİVERSİTE YILLARIM 11
(NİMET VE BEN )
Masmavi gözlerin bir derya deniz
Senin gözlerinde huzura daldım
Kar beyazdı tenin ak bulut beniz
Dostluk vefasını gönlünde buldum.
Muhabbet gülünü özünde gördüm
Dostluğun izini seninle sürdüm
Varımda yoğumda yanyana durdum
Yıldız mı ay mıydın ufkuna daldım .
Aramıza fersah fersah yol girdi
Zaman felek ile kavlini kurdu
Vazgeçmedi gönlüm arayıp buldu
Dostluk hazineymiş seninle bildim.
Artık üniversiteli olmanın benim için bir ayrıcalık olduğunun farkındaydım. Hem kendimi, hem duygularımı ,hem de ruhumu idare edecektim. Önceden evde büyükler ne derse o olurdu. Abim, "kapı önüne çıkmayacaksın! Okula yalnız gitmeyeceksin!Kimsenin evine gittigini görmeyeyim! Yolda başını kaldırmadan yürü! " gibi emirler verirdi. Evde ise annem," Oturup durmayın! Gülay yeni gelin! Gülay hamile! Gülay uşaklı!Gülay nefse! O oturacak,siz çalışacaksınız! " derdi. Zaten ya gündüz ya gece sabaha kadar tarlalarda veya dayımın çiftliğinde çalışıyorduk. Boş kaldığımızda da annem evde burnumuzdan getirirdi. Aslında anneme kızsam da büyük bir hayranlık duyuyordum. Bu nasıl bir asalettir ki, başkalarının geline, el kızı diyerek hor görüp ezdiği bir dönemde,annem onu baştacı yapıyordu. Büyürsem bende annem gibi olacaktım. Bunu adım gibi biliyordum. "Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan "böyle dememiş mi atalarımız? Ben de mutlaka anneme benzeyecektim!
Yeni odamda ara ara bunları düşünürek yeni arkadaşlarımı gözlemliyordum. Bu kez aramızda yaş farkı olan, pek yok gibiydi. Kimi bir yaş küçük, kimi bir yaş büyük, farklı sınıf ve okullarda genç kızlardı. Antalya, Aydın, Denizli, Balikesir, Istanbul, Uşak, Afyon...Yine de çoğu çok havalıydı. Ben adım atarken bile ürkek biriyken, onlar şen kahkahalar atan, bakımlı, öz güveni yüksek kızlardı. "Nedir bunları farklı yapan? "diye sorguluyordum. Tabi ki çoğunun babası ve düzenli geliri vardı. Zamanla hepsini çok daha iyi tanıyacaktım. Bana en yakın olan, samimi davranan önce Balıkesirli Nuran Kangül oldu. Sonra Aydın Söke’den Elif Pek, Uşak’tan Semiha, Denizli Buldan’dan Tülay Özlü ve Antalya’dan Raziye...Odada bunlarla daha iyi iletişim kurabiliyordum. Raziye ile Nuran’ın benim gibi babaları yoktu. Elif ile Semiha’nın da maddi durumları o kadar iyi değildi. Denizlili Tülay ise yanakları gamzeli çok canayakın biriydi. Artık yavaş yavaş birbirimize ısınmaya başlıyorduk. Ayrıca odamda benim gibi minyon tipli, ama oldukça uyanık Afyon Dinar’dan birisi vardı. Ismi Sema ŞİMŞEK. Yaşından büyük davranır kendinden emin bir şekilde havalı havalı gezinirdi. Kezban ile aynı sınıftalardı . Odamızda bir yıl kaldı. Sonra Dinarlı bir milletvikili aracılığı ile okula çok yakın olan Sabancı yurduna geçti. "Güvendiğin dağın olunca böyle özgüvenli oluyordun demek ki!"diye düşünmekten kendimi alıkoyamazdım. Kaderin cilvesine bakın ki,okul bitince ben Dinar’a atandım ve Sema’nın abisi ile evlendim.
Bunları yaşamaya daha üç yıl var önümde. İlerde bunları da kaleme alacağım.
Artık Nimet ile her an her yerde birlikteydim. Beraber çalışma odasına gidiyor, beraber yemekhaneye iniyorduk. Okula giderken paramız yettiğince otobüse biniyor yoksa kar kış demeden o beş kilometreye yakın yolu yürüyorduk. Bu yıl kendime bir kaban dikecektim. Bu soğuktan kurtulacaktım. Nimet ile birlikte kumaş aldık ama ben gücüm yetebildiği ölçüde bir kumaş aldım. Ve çok güzel kabanlarımız oldu bu sayede. Dersteki başarılarımızı gören öğretmenlerimiz Nimet ile bana sipariş işler yaptırıyorlardı. Ben ayrıca odamdaki arkadaşlardan özellikle Nurcan’a değişik kıyafetler dikiyordum.’’Hazır almak istemiyorum sen bana değişik giysiler dik lütfen diyordu. Hafta sonları veya ders arası boş zamanlarımızda oturup dikiyor para kazanıyorduk Nimet ile birlikte.
Sabahları ikinci otobüs çok dolu olacağı için, sabah erkenden kalkıp ilk servise binip okula gidiyorduk. Bir gün okulun merdiven altında küçük bir kantini olan Kemal amca bizi çağırdı. " Çocuklar ben yetişemiyorum. Ders zili çalıncaya kadar bana yardım eder misiniz?" Dedi. Seve seve kabul ettik. Sandviç ekmeklerini kesip arasına peynir domates koyuyorduk. Kemal amca kasada durup bunların satışını yapıyordu. Bize de her sabah bir sandviç mutlaka yediriyordu. Bir yıl boyunca sabah kahvaltılarımız hep Kemal amcadan oldu. O kadar babacan biriydi ki. Biz ona yardım etmekten büyük bir mutluluk duyuyorduk. Ne yazık ki bir daha ki yıla, okulun alt katına başkaları ihale yoluyla büyük bir kantin açınca Kemal amcamız da büyük bir üzüntü ile okuldan ayrıldı.
Ayda bir kez bile olsa Nimet ile kendimize bir güzellik yapıp sinemaya gidiyorduk. Ankara’da ilk kez bir tiyatroya gitmiş adeta büyülenmiştim. Gittiğimiz oyunun ismi ’’ Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe’’ idi. Orhan Asena tarafından kaleme alınmıştı. Oyunda Kanuni Sultan Süleyman’ın oğulları Bayezid ve Selim arasındaki taht kavgası anlatılmaktaydı. Oyunda, Hürrem Sultan’ın entrikaları sonucu Şehzade Mustafa’nın boğdurulmasından sonra, şehzadeler Bayezid ile Selim arasında yaşanan taht kavgası konu ediliyordu. İzlerken dehşete kapılıyordum. Kardeşler arasında taht yüzünden neler yaşanıyordu böyle?
Bu oyun ruhumda büyük sarsıntılara sebep oldu. Hayata farklı anlamlar yüklemeye başlamıştım.
Güzel dostluklar kurarak ve okurken kendi kendimize üreterek bu yılı da böylece geçirdik. Ama bu yıl mayıs ayında Nuray bacımı ben yokken gelin ettiler. Annemle telefonda konuştuğumda durumu bana anlattı ama, yüreğime de bir avuç köz atmıştı. Çok küçüktü. Onaltı yaşına yeni girmişti ama maalesef şartlar onu gerektirmişti.
Haziran ayında finallere gireceğim hafta annemle yine telefonla konuşurken annem" Kele kızım Naci âmmiñ kızı Safiye’yi Mesut’a vericimiş. Geliñ isteyiñ dor. Mesut 17 yaşında Safiye daha 14 üne yeni girecek. Ne diyim ben şimdi? " dedi.
’’Mesut bu işe ne d’ôr aney’’ dedim.
’’ Mesut’un aklı uçor yavrım. Cahal istôr. Olsun d’ôr.’’ dedi.
’’Eyi aney ne’dek. Âmmim bize böyle kol kanat gerici zâhar’’ dedim.
Mesut ile aramızda bir yaş vardı. Çok çalışkan, zeki tuttuğunu koparan ve ölümüne mert biriydi. Ancak bu işe neden hemen karar vermişti.Safiye çok güzel ve genç irisiydi.Ama çocuktu ya! Anlayamıyordum amcamın mutlaka bir bildiği vardı.. Ben yaz tatiline eve gelinceye kadar Mesut yüzüğü parmağına takmıştı. Ve yakında düğünü olacaktı.
İkinci sınıfı da başarı ile tamamlayıp Kilis’e dönmüştüm ama annemi çok büyük kaygılar içinde bulmuştum ne yazık ki!...
Zaman sen nelere gebesin bakalım?