- 275 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Duvarlarda Gözlerim Üşüyor
Duvarlarda Gözlerim Üşüyor
"Duvarlarda Gözlerim Üşüyor" şiir kitabı Şair Volkan Hacıoğlu’nun yirmili yaşlarda yayınlattığı ilk şiir kitabı. Birden fazla kitabı olan şair ve yazarların gençliklerinin baharında yazdıkları kitaplar hep dikkatimi çekmiştir. Çünkü ilk tecrübelerle beraber bu kitapları daha samimi bulurum. Dergilerin ilk sayıları da böyle değil midir? İlk heyecanlar ve yüksek bir adrenalin içerirler. Daha sonraki kitapların kalitesi her ne kadar artıyor gözükse de, piyasa ve beğeni kriterlerinin öncelendiğinin nişanelerini de taşıyacakları için kurguya daha çok tevessül edildiği görülür. Kimi şair ve yazarlar ilk kitaplarını saklarlar, ilk kitaplarının görülmesini istemezler. Bu durum şairin ve yazarın gelişiminin bir göstergesi olmakla beraber, yazma serüveninin ilk eserine karşı nankörlüğünü de barındırır. Bu ilk kitapta, şairi çok başarılı bulduğumu söyleyerek esas konumuza dönelim.
2006 yılında okurla buluşan eser, seksen sayfa hacmindedir. Elli yedi şiirden oluşmaktadır. "Çocukken, Severken, Düşlerken, Yokken ve Yürek Sürgünü" bölümlerinden oluşmaktadır. Şairin bu genç yaşında, zamanı, hayatı, yalnızlığı, ölümü vs. sorgulaması, tahliller yapması, hipotezler ortaya koyması ne kadar anlamlı. Mesela kısa “Tümce” şiirinde şöyle der; “Hepimiz yaşamın öznesi, ölümün nesnesiyiz” (sayfa 58)
Saf ve yalın bir anlatımla beraber şiirin sesini, uyumunu görmekteyiz. Bunların en doğalını "çocukken" şiir bölümünde görmekteyiz. Mesela şair "İlk Ağlayış"ını şu şekilde betimliyor. "...gözlerimden sular akıyor anlamıyorum" (sayfa 9) Başka bir yerde "çocukken" şiiri ne kadar yalın, samimi ve saf bir şekilde ele alınmış. Şair bu şiirini 18-20 yaşlarında yazdığını düşünürsek, şairlik kumaşının ne kadar sağlam olduğunu görmekteyiz. "…kalbimde/ yarım kalmış bir oyunun sızısı/ misketlerim gelir aklıma/ yeşili, mavisi, kırmızısı// çocukken sevdiğim kızlar/ şimdi büyümüşlerdir/ sert esen bu rüzgârda/ onlarda üşümüşlerdir// eski günler söyleyin/ nerde benim oyuncaklarım/ hâlâ tahta atımdan/ sallanıyor mu bacaklarım" (sayfa 10) Bu güzel şiir, imge içermediği halde, mısralar ne kadar güzel ve şiirsel değil mi? Muhtemelen şairin, şiire bakışı, şiir yazışı bu kitaptan sonra çok değişmiştir ve çok yol kat etmiştir.
Seçtiğim birkaç tane şiir bölümünü sizlerle paylaşayım izninizle.
* “Soyuluyor gözyaşlarım acıların renginden” (sayfa 46)
* “Yaşam, bütün eğretilemeler bir yana, bir gövde gösterisidir” (sayfa 53)
* “…ve gözleri denizler kadar eskimiş bir kadın/ giyindi soğuk mevsimlerin ağır giysisini…” (sayfa 71)
* “…dağılır düşünceler/ üçün beşin hesabında/ herkes bencilliğinde varsıl/ yürek yoksulluğunda// kurulmuş pazaryeri/ kent kent kurulmuş/ paradan paraya ne ki/ herkes biraz satılmış” (sayfa 75)
Şairin o yıllarda çok okuduğunu da görmekteyiz. George Berkeley’in "var olmak algılanmış olmaktır" anlamına gelen "Esse est percipi" sözüne olumsuzluk ifadesi veren “non” kelimesiyle bambaşka bir bakış açısı getirerek, "Esse non est percipi" şeklinde bir girizgâhta bulunuyor şair. Bu felsefi yaklaşım yansımalarını Ömer Hayyam dörtlüğünde de görmekteyiz. Ömer Hayyam şöyle der. "Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok/ kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok/ sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok/ ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok” Bu rubainin son mısrasıyla ne kadar çok benzeşiyor değil mi?
Ayrıca şiirlerde geçen "Annabel Lee, Eldorado, O tempoda! O mores!, Quasimodo Salvatore, Rilke, Arthur Rimbaud" gibi birçok değerin yanında, farklı dillerdeki alıntılarla kitabını zenginleştirerek bakış açısını yansıtmaktadır. Hangi fikirden olursa olsun, felsefi yaklaşımlarla konunun irdelenmesi, bu vasıta ile bir derinliğe ulaşılması takdire şayandır. “Her akıl idrak edemediği şeyi reddeder” diyen İbn-i Haldun’un yaklaşımı gibi bir bakış ve değerlendirmeye götürüyor okuru. Bunlarla beraber bizlerden olan değerlerimizden Fazıl Hüsnü Dağlarca, Nazım Hikmet sözlerinin alıntılandığını, eklemlendiğini görmekteyiz. Bu yaşlarda bu isimleri okuyor olmak ve farklı dillere aşinalık, şairin şiirlerinin zenginlik göstergesidir. Farklı şiir başlıkları ve ilginç gelen içerikler bir okur olarak benim beğenimi cezp etti. Şiir isimleri üzerinden örneklendirecek olursam; "Deniz Gülü Şarkısı, Isı, Akşam Üstü Suzan, Tropisme, Frankfurt Garı’nda Rilke Okuyan Kız, Fabrikada Öğle Tatili, Lağımcı, Çöp Yiyen Çocuklar" gibi bir kısmını sıralayabilirim.
Her ne kadar farklı şiirlerin, bölümler halinde işlenmesine rağmen hem yoğun bir emeği hem de şairin biçeminin yansımalarını görüyoruz. Şiir dilini dansa, düzyazıyı ise yürüyüşe benzeten ‘Paul Valery’ sözündeki gibi mısralarını dansta tutuyor adeta şair. Ayrıca hece şiirindeki kimi çağrışımlarından ve yinelemelerden de faydalanır ve şiirin bir nevi sesini oluşturur. Ayrıca şiirlerde yer yer ses yükselmesi gözlenir. Yinelemeler, tekrarlar hiç zorlamaya maruz kalmaz ve okuru rahatsız etmez. Dönüp dönüp tekrar tekrar okunabilecek, okurun damağında tat bırakacak güzel şiirler bunlar. Ek olarak, son şiirini kategori dışında tutar şair. Kitabın özetini bu şiirle yapar adeta. Ve şiirin ismi de, “Son Ses”tir. “…İnsanlar…”İnsanlar ey nerdesiniz” (sayfa 79) Final cümlesiyle şiiri bu şekilde sonlandırır.
İlkay Coşkun
19.03.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.