- 836 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
YİTİK ŞEHİDİN EMANETİ
YİTİK ŞEHİDİN EMANETİ.
Zeliha Ninemin anası, Fatma Nine, aslen Yaylabayır Köyünden. Köyümüz Düvertepe’ye, Halil Dedemle evlenince, gelin geliyor,
Fatma Ninem, Çanakkale Harbinde şehit vermiş kocası Halil’i.
Daha gelinliğini yaşayamadan, genç yaşta dul kalmış, Fatma Nine,. Babasız büyütmüş Zeliha Ninemi.
Eski zamanlarda iş kayıt çok, bu dediğim zamanlar, tarla tapan boş bırakıldı mı, ayıplanırmış konu, komşu tarafından. Ar belasına, bütün tarlalar ekilir, biçilir, suvarılırmış. Bir yandan da dana davar, haydi bakalım, başı kaşıyacak vakit yok.
Köyümüzün Eskisaya denilen mevkiinde, tarla, tapanları, hayvan ağılları, taştan ev, barkları varmış. Bazen orda kalırlarmış, bazen de çay kıyın da ki barakalarında.
Rahmetli babam anlatmıştı. Zeliha Ninemin işi kaydı çok olduğundan, bütün amcalarımı ve halamı Fatma Nine büyütmüş. Babam defalarca, dinlemiş Fatma Nineden, kocası Halil’in nasıl, harbe gidip de dönmediğini.
Eskisayada koca bir Meşe Ağacı vardır. Meşe ağacına “tal” derler bizim oralarda.
Dedemin ağılları, yatakları bu meşe talının dibindeymiş. Bu yılbaşından bir gün önce gittim gördüm bu meşe talını, Koca Meşe, kara kışa meydan okurcasına, çıkarmış giysilerini, dökmüş yapraklarını.
Fatma Nine zamanında, işte bu Koca Meşenin üst tarafında, ocak başı varmış. Oğul, kızan çok olduğundan, Fatma Nine akşama kadar bazlama yaparmış tandırda. Bu kadar nüfus nasıl doysun bazlamasız, gözlemesiz. Üstüne de ayranı içtin mi, doyuverir insan. Çalışıyor da kara kızan, acıkıyor haliyle.
Bir yandan da anlatırmış Halil Dedemi, kendi gençliğini, dedemin nasıl Çanakkale’ye gidip de dönmediğini.
“Oğul, 1910 yılları, deden bizim köye, tanıdıklarının düğününe gelmiş. İkimizde yeni sivrilip geliriz. Dedenin yaşı daha on yedi, on sekiz, benim de on dört bilemedin on beş, ya varım, ya yokum. Deden uzun boylu, beyaz tenli, kırmızı yanaklıydı, çatık kara kaşlı, kara gözleri, yeni terleyip gelir, kara kara bıyıkları vardı. Eli yüzü düzgündü. Güçlü kuvvetliydi.”“Düğünde bakışırken seviverdik birbirimizi. Düğünde bir harmandalı oynayışı vardı, dizini vura vura, döne döne. vuruluverdim işte!”
Fatma Nine kendini de methetmeden geçemezmiş.
“Bende güzeldim enme, uzun boylu fidan gibiydim, dengim yoktu yakın köylerde.”
Öyleymiş Fatma Nine, yaşlı halinde bile endamı yerindeymiş, gençken güzel olduğunun pırıltılarını taşırmış yüzünde, halinde, tavrında. Huyu da güzelmiş, ağırbaşlı, kendini bilen, çalışkan, lafını, sözünü ölçüp tartan. Tam bir yörük kadını.
O zamanlar da, oğlanlar kızlar yirmili yaşlara gelmeden, baş göz edilirlermiş. Başı bağlansın, bir an önce yurt yuva kurup, çoluk çocuk sahibi olsunlar diye. Tabi insan ömrü de kısa, şimdi ki gibi değil ki, otuzun da evlensin. İnsanlar elliyi zor görürmüş.
Gelmişler istemişler, Fatma Nineyi. Ninemde fazla naz etmemiş, varmış, Halil Dedeme. Bizim Yörüklerde, ata, baba, baskısı olmaz gönül işlerinde, oğlanın, kızın rızası aranır.
Dedemin hali vakti yerindeymiş, dört başı mamur bir düğün yapmışlar. Evlenince daha çok sevmişler birbirlerini. Huyları, suları uymuş birbirlerine. Eskisayada ki bayır evinde kalır, koyun, keçi, inek, tarla, tapan, geçinip giderlermiş.
Daha evliliklerinin üçüncü, dördüncü ayındayken, harp patlak vermiş. Dedemi askere almışlar.
Halil’ini, askere uğurlamış, Fatma Nine, gözü yaşlı, ne yapsın. Vatan borcu bu, her şeyin üstünde, vatan yoksa hiçbir şeyin yok. Onur, namus, şeref, mal, mülk, bunlar hür bir vatan sayesinde var. Vatanın esirse, bunlar düşmanlarının insafına kalmıştır. O yüzden askerlik namus borcudur ya.
1911-1912 yılları arasında, Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı savaşmış Halil Dedem, Mustafa Kemal’in askeriymiş. Mustafa Kemal binbaşıymış o zamanlar. İlk orada görmüş, Türk’ün Sarı Başbuğunu.
Mustafa Kemal, Trablusgarp’ta; Bingazi, Tobruk, Derne Birliklerinin Komutanıymış. Burada hem gönüllüleri örgütlemeye çalışıyor, hem de emrinde ki Osmanlı askerlerine komuta ediyormuş.
Dedem, onun komutasında, Tobruk’un hemen dışında, Nadura Tepesini, İtalyan’lardan nasıl aldıklarını, nasıl İtalyan birliğini yok ettiklerini, defalarca anlatmış Fatma Nineye, gururla, omurla. Mustafa Kemal’in ilk kez savaş dehasını gösterdiği yerdir buralar.
Türk’ün Sarı Başbuğu, yaralanmıştır, Derne’ de ki bir İtalyan bombardımanı sırasında. Sol gözündeki, hafif şehlalık ondandır. Yine de dünyanın en güzel bakışlı adamıdır o.
Osmanlı Devleti çok kayıp vermiş oralarda. Yemen’ de de isyanlar çıkınca, zaten az olan birliklerinin bir kısmını buraya kaydırmış, iyice güçsüz kalmıştır, Osmanlı Devleti ve İtalyanlarla 18 Ekim 1912 de, Uşi Antaşmasını imzalanmaya zorlanmıştır. Osmanlı Devleti yüzlerce yıl sonra, çekilmek zorunda kalmıştır Kuzey Afrika’dan.
Dedem sağ salim dönmeyi başarmış. Dönmeyi başarmış fakat vücudunda savaşın izlerini de taşıyormuş. Şair der ya; Vatan için ölmekte var fakat borcun yaşamaktır.
Anlatıyor Fatma Nine:” Oğlum deden harpten geldi, harp sonrası iki üç ay kaldı kalmadı, zaten balkan harbi patlak vermişti oğul. Bir daha askere aldılar dedeni. Yeniden gözü yaşlı uğurladım, helalleştik,” bu arada gözleri nemleniyor. Yaşlı bedeni aynı anı yaşıyor gibi. İnsanoğlu böyle işte, anılar küllense de, acılar unutulmuyor. Bir acı yel esmeye görsün.
“Harbe gideceği gece, dedene sarıla sarıla sabahlara kadar ağladım,” kolay m? Daha gelinliğinin baharında.
” Deden, Fatma’m gidip de dönmemek, dönüp de görememek var. Allah’a emanet ol.” Dedi.
“Gözlerimden yaşlar boşanıverdi. Deden, Fatma’m ağlama, hep seni böyle hatırlarım, ağlama kurban olduğum! Deyiverince iyice koyuverdim kendimi.”
“Nazım oğlum, ben anana gebe kalmışım, aradan sekiz dokuz ay geçti, dedenin haberi yok, nasıl haberi olsun Halil’imin “ diyor
“Anan dünyaya geldi, nur topu gibi. Onunla teselli buldum. Kızımı bastım bağrıma, derdime derman diye.”
1913 yılında dünyaya gelmiş Zeliha Ninem, O günden sonra Halil Dedemden hiç haber alınamamış ta ki Çanakkale Harbine kadar.
Aradan üç yıl geçmiş dedem gideli, Zeliha Ninem doğalı da iki yıl olmuş.
Fatma Nine, aslen Yaylabayır Köyünden olduğundan, duyulmuş köyde, kızı olduğu, anası, babası, teyzeleri gelmişler muştuyu duyunca.
Çok beklemişler, babası gelsin de adını koysun, diye. Umutlarını kesince adını Zeliha koymuşlar, Su Perisi manasına gelen, uçsun da babasını bulsun diye.
1915 yılı başlarında Çanakkale Harbi patlak verince, eli silah tutan ne kadar genç varsa, askere alınmış.
Yaylabayır Köyünden bir genç, Halil Dedemin takımına düşmüş. Takım Çavuşu yapmışlar dedemi, okuma yazması var, tecrübeli asker diye. Bu gencin adını da babam söylemişti, hafızamda kalmadı maalesef.
Halleşmişler yeni gelen gençle, dedem sahip çıkmış bu delikanlıya Fatma’mın köyünden diye. Fatma’sından da haber getirmiş hem. Anlatmış delikanlı,” Halil Çavuşum iki yaşında kızın var, adını da Zeliha koydular.”
Dedem sevincinden yemek yiyememiş. Muştuyu getiren delikanlıya, tayınını vermiş.
Dedem, kızının olduğunu duydu ya, ne yapacağını bilememiş. Çıkmış komutanına.” Komutanım kızımı dünya gözüyle bir göreyim. Bir daha ya görürüm, ya göremem, gayrı sen bilirsin komutanım.” demiş.
Komutanı, çok sevdiği eski askerini, kırmak istememiş. Bir şekilde geçici olarak, Sındırgı yöresinde askerlik toplama işlemlerinde görevlendirilmesini sağlamış.
Dedem, Düvertepe yöresine geldiğinde, Fatma Nine, Eskisayada ki, bayır evindeymiş.
Fatma Nine:” Oğul, deden çıktı geldi, sanki dünyalar benim oldu. Ben temelli döndü sandıydım nerde! On dakika ya kaldı, ya kalmadı, oturup halleşemedik bile, zaten konuşamadık ağlamaktan, başıma örttüğüm allı yazma vardı, onu bağlayıverdim sol koluna, kızımızın da, yeşil patiklerini göğüs cebine koyuverdim, hasretimizi duydukça koklasın diye.”
Dedem: “Fatma’m, kızım sana emanet, sen de Yüce Rab’bime. Dönemezsem emanetime sahip çık olur mu? Allah’a Ismarladık “ der gider dedem. Fatma’sına, kızı Zeliha’sının kokusuna doyamadan.
Dedemden bir daha haber alamaz Fatma Nine. Ta ki 1916 yılı gelip de Boğaz Harbi bitene kadar.
Yaylabayır’ lı delikanlı, harpten gazi olarak, sağ salim dönebilmiştir. Gelir bulur Fatma Nineyi.
Delikanlının gelişinden anlar, iyi bir haber olmadığını, yine de bir umut, bekler belki Halil’im yaşıyordur diye. Soramaz Halil’ime ne oldu ? Diye, kötü haberi duymak istemez gibi.
Anlatır delikanlı neler olup bittiğini, gözleri yaşlı, mahsun, kendi sağ döndüğünden utanır gibi;” Halil Çavuşum, takım çavuşumdu, Allah razı olsun, Allah şehadetini kabul etsin.” Deyiverir.
Fatma Nine, koskoca dünya da, kızıyla, Halil’ inin emaneti Zeliha’yla kalakalmıştır bir başına.
Anlatır Yaylabayır’lı Gazi: “Halil Çavuşuyla birbirlerine, söz vermişler. Kim sağ dönerse, diğerinin köyüne, eşine, dostuna haber götürsün diye.”
Dedem, Fatma Ninenin koluna bağladığı allı yazmayı hiç çıkarmamış, kızının patiklerini de göğsünden.
Çanakkale’de komutanı, yine Mustafa Kemal’miş. Kurmay Albay rütbesindeymiş o zaman. Mustafa Kemal’in askeri dehasını bütün dünyaya gösterdiği, ilk yerdir Anafartalar.
Birinci Anafartalar Muharebesinde ikisi de yara almamış. Dedem, gözü pek, akıllı, tecrübeli askermiş. Yaylabayır’lı Gazi,.muharebe esnasında, hep dedemi takip edermiş.
İkinci Anafartalar Muharebesinde, İngiliz ve Anzak Kuvvetlerine karşı Mustafa Kemal’in emriyle taarruza kalktıkları sırada, İngiliz Savaş Gemilerinden ateşlenen toplardan biri, dedemin bulunduğu mevziye düşmüş.
Düşen şarapnel, Halil Dedemin vücudunu beş, altı parçaya ayırmış. Başı bir yana, yazma bağlı kolu bir yana düşmüş. Yaylabayır’lı Gazi, dedemin kopmuş başının yere düşerken, kelime-i şahadet getirdiğini söylemiş.
İşte böyle,’ Fatma Ninem, şehidine verdiği sözüne sadık kalmış, çok isteyeni olsa da, ömür boyu hiç evlenmemiş. Ölene kadar hiç ayrılmamış kızı Zeliha’nın yanından.
Kızının ikinci oğluna, Halil adını vermişler. Adını yaşatmışlar Halil Amcamda, hatırasına saygı için.
1992 yılında, Ankara’da görevliyken, Milli Savunma Bakanlığı Askere Alım Daire Başkanlığında görevli Üsteğmen bir arkadaşım vardı. Onun yardımıyla, Halil Dedemin ayak izlerini bulmaya çalışmıştım.
En son arşiv kayıtlarında, Balkan Harbi için silah altına alındığı kaydını bulabildim fakat Çanakkale Savaşı ile ilgili hiçbir bilgi ve belge bulamadım.
Tabi babamın anlatımıyla; Fatma Ninenin ve Yaylabayır’lı Gazinin hatıralarından başka.
Yitik Şehitti Halil Dedem.
Bu toprakların kanlarıyla, canlarıyla, Türk Vatanı olarak tapusunu alan isimsiz kahramanlardan biriydi.
Allah Şehadetini kabul etsin.
Ne zaman Çanakkale’de, Anafartalar Türk Mevzilerine gitsem, Şehit Dedemin, beni izlediği hissine kapılırım.
Bütün şehitlerimizin ruhları şad, mekanları cennet olsun!
Atalarımız bize bir vatan ve onur dolu bir tarih bıraktılar...
Aziz ruhları önünde, saygıyla eğiliyorum...
Minnettarız...
(Ben de babamın anlatımıyla, Şehit Dedemin gözünden bakarak, kendi halimce bir şiir yazdım.)
KIZIM SANA EMANET.
Ölüm püskürtüyor, denizde yüzen, demir dağlar.
Hücum ettik her yönden, hedef Anafartalar.
Ölmeyi emretti, tarih yazan adam,
Verilecekse can, en kutlu yoldan,
Yok artık gözde, ana, baba, eş, ne gam.
Ey Allah’ım son vatana yardım et.
Fatma! Kızım sana, sen Allah’a emanet.
Şehidim ben, adım, sanım yok belki,
Yandı gemiler, dönmek yok bil ki!
Geçemezler, yok etmeden, son Türk’ü,
Sırtlanların birbirinden yok farkı,
Belli değil, aslı, nesli, ne ırkı.
Ey Allah’ım, son vatana yardım et.
Fatma! Kızım sana, sen Allah’a emanet.
Şahit tuttum, Rab’bimi son nefeste,
Uçuverdi, kuş misali, can emanet kafeste,
Allı yazmayı, bağladım da koluma,
Yollar ırak, ben dönemem köyüme,
Kara gözlüm, bakma gayrı yoluma,
Ey Allah’ım son vatana yardım et.
Fatma! Kızım sana, sen Allah’a emanet.
Can verdim, vatanımın yoluna,
Kanım verdim, bayrağımın alına,
Şehit yazmış, Hüda açık alnıma,
Parçalandım, üç bu yana, beş bir yana,
Ayrı düştü, kol bir yana, baş bu yana.
Ey Allah’ım son vatana yardım et.
Fatma! Kızım sana, sen Allah’a emanet.
18/ 01 /2020 Muhittin KOÇ
YORUMLAR
Malkoçoğlu
Sağlıcakla kalın.
Saygılarımla.
Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun, Çanakkale zaferimiz kutlu olsun
Yüreğinize sağlık
Tebrikler
Malkoçoğlu
Başta Mustafa Kemal ATATÜRK ve tüm şehitlerimizi, saygı ve minnetle anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.
Çanakkale Zaferimiz kutlu olsun.
Sağlıcakla kalın.
Saygılarımla.