16
Yorum
19
Beğeni
0,0
Puan
1846
Okunma
O gün işe gidiş-dönüşlerde sürekli kullanmam için verdikleri şirket aracım bozulduğundan, ofisteki arkadaşım evime bıraktı. Ana caddeden içeriye doğru evimizin sokağına yüz metre arayla iki adet girişimiz var. Hafta içi bir sorun olmadığı sürece ilk giriş daimi yönüm, ikinci giriş ise genellikle hafta sonları sahile yürüyüş yaptığım güzergâhtır.
Sabah yürüyüşünden sonra mutlaka sokağın başındaki çiçekçiye uğrar, hem kendimi mutlu ederim hem de çingeneye destek olma amacıyla çiçekler alırım.
Arkadaşıma evimizin sokağına girmeden ana cadde üzerinde beni bırakmasını rica ettim. Araçtan indim, ufak tefek alışverişten sonra keyifle çiçekçi kızın olduğu yere doğru yürümeye başladım. Yanında taşıdığı taburesinde sırtı bana dönük oturuyordu.
Usulca yanına yaklaştım, yüksek ses tonuyla,
-Merhaba nasıl gidiyor işlerin?
Sesimi duyduğu an dalgınlığın vermiş olduğu boşlukla irkilerek taburesinden fırlayacak kadar hızlı kalkarken, yüzüme doğru baktı. Sokaktan geçenlerin duyacağı yüksek sesle, hayranlık dolu ifadeyle,
-Abla, bu sokağı devirirsin güzelliğinle.
İçimden gülmek geldi, sokağı devirmedim ama çingene kızı az kalsın devirmek üzere olduğum kesindi. Her hafta sonu üstüme giydiğim eşofmanlarımla, sıkı sıkı enseme topladığım saçlarımla gördüğü için, şaşkınlıkla üstten aşağı süzerek boynumdaki şalıma sanki dokunarak;
- Hem de kırmızı güllü, bunu ben de takardım...
Şaşkınlığı gerçek miyim, hayal miyim diye bakışlarını alamayarak devam ediyordu. Belliydi ki karşısında şimdiki gördüğü durum bambaşkaydı. Dağınık bukleli saçlarım, gül desenli tokalarım, boynuma doladığım kırmızı gül desenli ipek fularım, onu tamamlayan koyu yeşil elbisem ve kırmızı pabuçlarım.
Hafta içi her sabah mesleğim gereği çoğu zaman plansız oluşan toplantılar nedeniyle şık giyimli olmak durumundaydım…. Hafta sonlarım ise benimdi. Hafta içi giyinmek için harcadığım zamanın acısını çıkarırcasına rahat kıyafetler giyinmeyi seviyordum.
Çingene kız kendi kendisine mırıldanarak yüzüme bakıp bakıp tekrarlıyordu.
-Allah belanı vermesin abla, ya sen dünyalar güzelisin.
-Allah belanı vermesin abla dünyalar güzelisin.
Onun bu halini görünce bir anda ister istemez kendimi iyi hissetmeme neden oldu. Söz yerindeyse ’’hafiften şımarmıyorsun da değil yani’’ demek geldi içimden.
- Hafta sonu çingeneliğim tutuyor, demez miyim.
Çingeneliğim!!!
O an yer yarılsa da içine girsem, nasıl bir gaf yapıp karşımda beni mutlu eden kişinin kalbini kırmıştım. Bin kahrederek utandım kendimden. Göz göze gelerek mahcup bir şekilde.
- Sakın yanlış anlama. Öyle demek istemedim.
-Sizin gibi ben de nihayet hafta sonları neşeli ve özgür oluyorum.
Al sana ikinci gaf. Hafta sonları belki de sıradan hâlimle, bakımsızlığımı onunla eş tuttuğum klasik eşofmanım içinde görüyordu beni!
Yüzümde daha fazla oluşan mahcup ifadeye bakarak tatlı tatlı gülümseyerek.
-Abla boynundaki şaldan bana da alır mısın?
- Haftaya ablamın düğünü var, güzel olmak istiyorum.
Kaç beden elbise giydiğini sordum.
O hafta aynı şaldan ve ablasının nişanında giymesi için güzel bir elbise de alarak yaptığım gaftan sonra beni affetmesi için yeniden gönlünü kazandım.
Evlendi minnacık bir bebeği var, eşiyle birlikte çiçekçilik yapıyorlar.
Mutluluklar onların olsun...
Ümmühan YILDIZ