- 402 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
TARİHİMİZDEKİ BÜYÜK FELAKETLER
Çoğu kez dünyanın devamlı değişkenlik gösteren bir gezeğen olduğu gerçeğini unutuyoruz. Ne zaman ki o büyük afetlerden birisi kapımızı çalana dek. Dünyamız için basit bir tektonik hareket veya hava olayı biz insanlar için yok edici sonuçları olan felaketlere dönüşebiliyor ve o anda dünya karşısında ne kadar aciz olduğumuzu bir kez daha hatırlıyoruz.
Hem dünyamızda hem de ülkemizde görülmüş olan bazı felaketleri kaynaklardan yararlanarak hatırlamakta yarar var.
Dünyadaki büyük felaketlerden bazıları:
1556 Çin Depremi:
1556 yılında Çin’de gerçekleşen 8 ölçeğindeki bir depremde 830.000 kişi hayatını kaybetmiş, ülke genelinde milyonlarca kişi evsiz kalmıştır.
1815 Tambora Volkanı Patlaması:
10 Nisan 1815 yılında Endonezya’nın Sumbawa Adası’ndaki Tambora Volkanı’nın patlaması sonucu lavlar püskürtmeler sonucunda 12.000 kişi hayatını kaybetmiş, daha sonra kül serpintisi nedeniyle tarımın bitmesiyle 90.000’den fazla kişi ölmüştür. Patlama nedeniyle o sene Kuzey Yarım Küre’de yaz yaşanmamış ve bu nedenle tarım faaliyetleri tamamen durmuştur.
1920 Çin Toprak Kayması:
16 Aralık 1920 tarihinde meydana gelen, Richter ölçeğine göre 8,5 büyüklüğünde bir deprem nedeniyle Çin’in Kansu eyaletinde çok büyük bir toprak kayması yaşandı ve insanlar ne olduğunu bile anlamadan tonlarca toprak yığını altında can verdi. 200.000 kişinin can verdiği olay tarihin en büyük toprak kayması felaketiydi.
1970 Bhola Kasırgası:
500.000’e yakın insanın ölümüne neden olan ve 1970 yılında gerçekleşen ve şimdiye kadar ki bilinen en ölümcül kasırga olan Bhola o dönemde Pakistan ve Bangladeş’in büyük bir kısmını vurdu. Geçtiği yerlerde evlerin %80’I yok oldu ve 3,5 milyon kişi bu kasırgadan etkilendi.
1972 İran Kar Fırtınası:
1972 yılında İran’da 4000 kişinin ölümüne neden olan kar fırtınası tam 200 köyü haritadan sildi. 3 Şubat’ta başlayan hava olayı 9 Şubat’ta bittiğinde kar kalınlığı 8 metreyi bulunuyordu. Tarihe bilinen en ölümcül tipi olarak geçti
2004 Sumatra Tsunamisi:
Tarihin gördüğü en büyük tsunami bizim yüzyılımızda yaşandığından hepimiz buna şahit olduk. 2004 yılında Hint Okyanusu’ndaki Sumatra Adası açıklarındaki 9.0 büyüklüğündeki deprem sonunda 2 milyona yakın insan evsiz kaldı ve 230.000 kişi hayatını kaybetti.
2010 Haiti Depremi:
12 Ocak 2010 tarihinde Haiti’de meydana gelen depremde 360.000 kişi hayatını kaybetti.
Ülkemizdeki Büyük Felaketlerden Bazıları:
Ülkemiz, okyanuslara kıyısı olan bir ülke değildir. Karadeniz ve Akdeniz gibi iki iç denize kıyısı vardır. Bu nedenle okyanuslardan kaynaklanan çok büyük yıkıcı kasırgalar ve tayfunlar bizim ülkemizde görülmez.
Ancak Himalaya-Alp kırığı üzerinde bulunduğu için şiddetli tektonik depremlere sahne olabilmektedir. Bu bakımdan ülkemiz dünyanın en çok deprem olan ülkelerinden birisidir.
Dünya çapında depremle ilgili kayıt tutmaya ilk kez 1881’de Japonlar başlamıştır. Birçok ülkenin sismometreler kullanması ve ardından gelişmiş sismik istasyonlar kurması sonucunda, depremlerin kayıt altına alınması yaygınlaşmıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde ise teknolojinin ilerlemesiyle birlikte dünya genelindeki depremler anlık olarak tespit edilip, dijital ortamlarda kayıt altına alınabilmektedir.
Yakın tarihimizde şiddet sıralamasına göre Türkiye’de görülen depremler aşağıdaki gibidir:
Deprem Yeri: Şiddeti: Can Kaybı :
1939 Erzincan depremi 7.9 33.000+
Maraş Depremi 7,7 40.000+
1930 Hakkâri depremi 7.6 2.514
1976 Çaldıran depremi 7.5 3.810
1999 Gölcük Depremi 7.4 17.480+
2011 Van depremi 7.2 601
1970 Gediz Depremi 7.2 1.086
1999 Düzce depremi 7.2 894
1943 Tosya-Ladik depremi 7.2 4.000
1944 Bolu_Gerede depremi 7.2 3.959
1953 Yenice-Gönen depremi 7.2 265
Tarihimizdeki diğer depremlere ait kayıtlar veya yazılı belgeler genellikle İstanbul depremleri ile ilgilidir. Çünkü bu büyük kentimiz yüzyıllarca ülkemize başkentlik yapmıştır. Bu nedenle de çeşitli olaylarla, bu arada deprem ve başka felaketlerle ilgili kayıtların İstanbul’da yapılmış olması anlaşılır bir durumdur. Araştırmacılar doğal olarak sadece İstanbul depremleri ile ilgili belgelere ulaşabilmişlerdir.
Büyük İstanbul Depremleri:
Ülkemiz dünyanın en aktif deprem kuşaklarından birisinde yer almaktadır. Yaşadığımız coğrafyada tarih boyunca çok büyük depremler görülmüş ve bu depremler sayısız can ve mal kaybına neden olmuştur. İstanbul ve civarında görülen yüzlerce depremden bazılarını tarihçiler özel olarak ayırmışlar ve bunları “Büyük İstanbul Depremleri” diye adlandırmışlardır. Sonuçları bakımından diğer küçük depremlerden hayli farklı olan ve yaklaşık 250 yılda bir görülen bu İstanbul depremlerinin üç tanesini ele alacağız.
Tarihçi Murat Bardakçı, İstanbul’da vuku bulmuş depremler konusundaki araştırmasında çok önemli bir tespitte bulunur:
“Marmara’nın geçmişini şöyle üstünkörü bir incelediğiniz takdirde Anadolu’nun kuzey taraflarında, özellikle de İzmit çevresinde bir deprem olduğunda sarsıntıların yavaş yavaş batıya uzanıp mutlaka İstanbul’u vurduğunu ve İstanbul depreminin bir geldi mi günlerce devam etmek gibi yapışkan bir âdeti olduğunu görürsünüz. Ama asıl endişe edilmesi gereken nokta, şehrin 15 asırdan bu yana her 250 senede bir onbinlerce can almış sarsıntılara kurban gitmesidir. Mesela 1509daki felaketi 1766’da yaşanan başka bir büyük felaket takip etmiş, sonra 1999 depremi gelmiştir. Bu deprem, asıl büyük İstanbul depreminin habercisidir. 250 senelik limitin dolmasına, yani eskilerin tabiriyle “küçük kıyamet”in kopmasına şunun şurasında sadece birkaç sene kalmıştır. “
1509 Büyük İstanbul Depremi:
Tarihteki en büyük İstanbul depreminin günü konusunda tarihçilerde ortak bir uzlaşma yoktur. Kimi tarihçiler bu depremin 22 Ağustos 1509, kimileri 10 Eylül 1509, kimileri de 14 Eylül 1509 olduğunu belirtirler. Joseph von Hammer ve tarihçi Murat Bardakçı 14 Eylül 1509 tarihini kabul ederler.
1509 Büyük İstanbul Depremi, Marmara Denizi’nde Adalar yakınlarında 14 Eylül 1509 tarihinde olmuş bir depremdir. Depremin büyüklüğü ve yarattığı ağır hasar sebebiyle halk arasında Küçük Kıyamet (Kıyamet-i Suğra) olarak adlandırılmıştır.
Depremde o yıllarda 160.000 nüfusa ve 35.000 yerleşim birimine sahip olan İstanbul’da aralarında Osmanlı hanedanından bazı kişilerin de bulunduğu 13.000 kişi hayatını kaybetmiş ve 1070 ev yıkılmıştır.
İstanbul Pera’nın bazı bölgelerinde yerlerde yarılmalar, su ve kum fışkırmaları oluşmuştur. Deprem, tsunamiye neden olmuştur. Tsunami, şehrin surlarını, Galat ve İstanbul’daki birçok duvarı aşmış ve ağır hasara sebep olmuştur. Bu duvarlara yakın bazı evlerin denize battığı görülmüştür.
Joseph von Hammer, “Osmanlı Tarihi” adlı eserinde bu büyük deprem için aşağıdaki açıklamaları yapmıştır:
“14 Eylül 1509 tarihinde İstanbul, Osmanlı tarihinin kaydettiği depremlerden en hızlısına uğradı. Yüzdokuz cami, bin yetmiş ev, kara tarafındaki bütün surlar, deniz tarafındakilerin de çoğu, Yedikule, Saray duvarları- denizden Bahçekapısı’na kadar- yerle bir oldu. Fatih camiinin en büyük dört sütununun başlıkları da düşerek kubbenin bir tarafı eğildi. Hastanenin, imaretin, Sahn-i Seman’ın (cami etrafındaki sekiz medresenin) ve başkaca daha birçok yapının kubbeleri yıkıldı. Sultan Beyazıt camiinin medresesi de yıkıldı. Binlerce insan yıkıntılar altında gömülü kaldı. Sadece Vezir Mustafa Paşa’nın konağında atları ile birlikte üçyüz süvari hayatlarını kaybetti.
Bu deprem kırkbeş gün İstanbul’u, Rumeli ve Anadolu eyaletlerini sürekli bir heyecan içinde yaşattı. Çorum halkının üçte ikisi, şehirlerinde yarılıp açılan toprak içinde yok oldular. Gelibolu istihkâmları da yıkıldı. Beyazıt’ın doğduğu Dimetoka şehri, bir toprak yığınından ibaret kaldı. Köpürmüş deniz dalgaları İstanbul ve Galata surlarını aşarak sokakları tufana boğuyordu. Eski su bentleri de yıkılmıştı. Sultan II. Beyazıt, sarayın duvarlarına güvenemediğinden, bahçesinde gayet hafif bir çadır kurdurmuştu. Orada on gün kadar oturdu. Sonra da devletin ikinci payitahtı olan Edirne’ye sığındı. (9 Recep 915/23 Ekim 1509)
Edirne’de de deprem çok zararlı oldu. Bu sırada Tanca da taşarak ve yatağını da aşarak depremin yıkıntılarını kapladı. Deprem olayları geçtikten sonra Beyazıt İstanbul duvarlarının derhal onarılmasını görüşmek üzere bir “At divanı” topladı. (Atı dizgininden tutara ve ayağını özengiye koyarak binmeye hazır durumda düzenlenen toplantı) padişah, vezirlerine şu paylama ile söze başladı:
“O kadar haksızlık, o kadar zulüm ettiniz ki, mazlumların ahları göklere kadar çıkarak şehir ve memleket üstüne Allah’ın gazabını davet etti. “
Osmanlı ülkesinin her tarafından üç bin duvarcı getirildi. Üç bin müsellem işçi ve sekiz yüz yaya kireççi bunlara katıldı. İki ay gibi kısa bir süre içinde, sadece İstanbul ve Galata surları değil, aynı zamanda Galata Kulesi, Yaldızlıkapı’daki Yedikule, Deniz feneri, Yeni saray, Büyük ve Küçük Çekmece köprüleri, Silivri hisarları onarıldı.
Deprem sonrası, yaraları sarmak için Padişah tarafından görevlendirilen binlerce kişi, boyunca yoğun bir şekilde çalıştı. Halktan hane başına 22 akçe olmak üzere ek vergi talep edildi. Bu yaraların izlerini silmek o kadar kolay olmadı. İstanbul halkı uzun bir süre bu depremin yarattığı korkuyu iliklerine kadar hissetti.
Haziran 1510 tarihinde onarım yıldönümü münasebetiyle verdiği ziyafette Sultan Beyazıt-büyüklerin ve ulemanın ısrarlı ricaları üzerine- üç gün yoksullara, gümüş tabak ve bardaklar içinde yiyecek ve içecek dağıtmıştı.
1766 İstanbul Depremi:
22 Mayıs 1766 tarihinde meydana gelmiştir. Bu depremde Fatih Camii neredeyse tamamen yıkılmıştır. Depremde İstanbul’da 4.000 civarında can kaybı meydana gelmiştir.
Deprem, kurban bayramının üçüncü gününün sabahı Marmara Denizi’nin doğusunda gerçekleşmiştir. Marmara Bölgesi ve çevresinde en detaylı rapor edilen tarihsel depremdir. Büyüklüğünün 7.5 olduğu tahmin edilmektedir. Sarsıntı sırasında çok büyük bir gürültü oluşturan ve 3-4 dakika boyunca devam eden deprem, İzmit’ten Tekirdağ’a kadar uzanan geniş bir alanda etkili olmuş ve büyük deniz dalgaları (tsunami) yaratmıştır. İstanbul’da Topkapı Sarayı, Fatih Camii, Yedikule, Eğrikapı, Edirnekapı, şehir surlarında ağır hasar, Galat ve Pera, Kapalıçarşı, Ayasofya ve diğer camilerde hasar meydana gelmiştir. İstanbul ve Mudanya Körfezi’nde de önemli ölçüde hasar gözlenmiştir.
O dönem padişah olan Sultan III. Mustafa Han, saraydaki ağır hasardan dolayı uzun bir süre bahçedeki çadırında yaşamak zorunda kalmıştır.
Birçok bölgeden inşaat malzemeleri ve bina ustaları getirtilerek onarım çalışmaları başlatılmıştır. Kamu binaları yıkılarak yeniden yapılmıştır. Fatih Sultan Mehmet Camimi ancak 5 Mayıs 1771 yılında kullanıma açılabilmiştir.
Depremde tahrip olan Yerebatan sarnıcı, şehrin sular altında kalmasına sebep oldu. Marmara Denizi’ndeki küçük adalardan bazıları yarı yarıya battı. Birçok bölgede su seviyesi yükseldi. Hanlar, dükkânlar yıkıldı. Yiyecek sorunu tabloyu yeterince karartmıyormuş gibi içme suyu ağının da zarar görmesi nedeniyle temiz su meselesi ortaya çıktı. Haliyle tüm bu olumsuzluklar dönemin karanlık tonunu daha da artırmış oldu.
1894 İstanbul Depremi:
10 Temmuz 1894 Salı günü saat 12.24.’de İstanbul, çok büyük bir depremle sarsıldı.
Ertesi gün gazetelerde okurlara şu bilgiler aktarılıyordu; “Yaklaşık yarım dakika süren şiddetli yer sarsıntısı şehirde tarif edilemez bir paniğe sebep oldu. Maalesef çok sayıda ölü ve yaralı bulunmaktadır. Tanrı’ya ve Meryem’e yakarmalar duyulmaktadır. İstanbul ve bazı vilayetlerde başlayan kolera salgını da buna eklenince bitkin düşen halk bu deprem faciasıyla iyice perişan olmuştur.”
Deprem sırasında İstanbul’un değişik yerlerinde büyük yarıklar, çökmeler meydana geldi. Ambarlı’da birisi 3 km uzunluğunda iki büyük yarık oluştu. Sirkeci iskelesi önünde 42 m uzunlamasına yarık meydana geldi. Kınalıada, Burgazada ve Ortaköy’de yarıklar ve çatlaklar oluştu.
Depremde birçok bina yıkıldı. Kapalı çarşı, bitpazarı, mercan çarşı tamamen yıkıldı. Camiler, minareler, medreseler, okullar, dükkânlar ve karakollar yerle bir oldu. Binalardan çıkamayan yüzlerce kişi enkaz altında kaldı. Fatih, Beşiktaş, Ortaköy, Sultanahmet, Aksaray, Edirnekapı, Topkapı, Balat, Bakırköy ve Silivrikapı’da hasar çok büyüktü. 1349 kişi hayatını kaybetti. Depremin merkez üssü İzmit Körfeziydi. Depremin 7 şiddetinde olduğu da tahmin edilmektedir.
1894 depreminde Amerika, Fransa, Almanya ve Belçika’dan yardımlar geldi.
Deprem sırasında Yıldız Sarayı’nın zemin katındaki çalışma odasında Derviş Paşa ile görüşen II. Abdülhamit, odadan bahçeye çıktı.
O akşam saraylıların ve saray çalışanlarının konaklaması için bahçeye çadırlar kuruldu. Fakat padişah o geceyi odasında geçirdi.
II. Abdülhamit, depremden sonra Yıldız Sarayı’nda ezan ve Zilzal Suresi’ni okuttu. Bütün Müslümanların daima abdestli gezmelerini, tövbe etmelerini, dini vecibeleri yerine getirmelerini istedi. Padişahın emriyle bir aydan fazla Kur’an-ı Kerim okutuldu. Allahtan af dilendi.
II. Abdülhamit, Hicaz valisinden Harameyn-i Şerifeyn’de, İstanbul’da deprem ve koleranın son bulması için dualar okutulmasını istedi. Bunun üzerine Medine-i Münevvere’de din adamları, seyit ve eşraftan bazı kimseler İstanbul’un kolera ve depremden kultulması için dua ettiler. İstanbul’da da bazı tekkeler, dergâhlar ve taşradaki cami ve mescitlerde felaketin son bulması için dua ve niyazda bulunuldu. Kiliselerde de dua edildi.
1999 Gölcük Depremi:
1999 Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi ya da 17 Ağustos 1999 depremi, 17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03:02’de gerçekleşen, Kocaeli/Gölcük merkezli deprem. Richter ölçeğine göre 7,5 Mw büyüklüğünde gerçekleşen deprem, büyük çapta can ve mal kaybına neden olmuştur.
17 Ağustos depremi tüm Marmara Bölgesi’nde, Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedildi. Resmî raporlara göre 17.480 ölüm, 23.781 yaralanma oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. Resmî olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 ölü, ağır-hafif 100.000’e yakın yaralı olmuştur. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişi evsiz kalmıştır. Yaklaşık 16.000.000 insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddî kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir. Depremin Türkiye’nin önemli bir sanayi bölgesi olan Marmara Bölgesi’nde meydana gelmiş ve çok geniş bir coğrafyayı etkilemiş olması, ülkede büyük sıkıntılara neden olmuştur.
İllere göre ölü sayısı: Bolu: 270, Bursa: 268, Eskişehir: 86, İstanbul: 981, Kocaeli: 9.477, Sakarya: 3.891, Yalova: 2.504, Zonguldak: 3 olmak üzere toplam 17.480 kişi ölmüştür.
1939 Erzincan Depremi
27 Aralık 1939 tarihinde merkez üssü Erzincan olan, 7,9 Mw büyüklüğünde meydana gelen depremdir. Sarsıntı sonucunda resmî rakamlara göre 32 bin 968 kişi hayatını kaybetti. 100 binden fazla kişi ise yaralandı. 116 bin 720 bina tamamen yıkıldı. 50 saniye süren deprem, yerin 20 km derinliğinde gerçekleşti. Ölüm oranlarının yüksek olmasının ana nedenleri arasında; zorlu kış şartlarının olması, yardımların ve arama-kurtarma faaliyetlerinin güç koşullar altında yürütülmesi gösterildi.
8,0 büyüklüğündeki 1668 Kuzey Anadolu Depremi’nden sonra Anadolu topraklarında meydana gelen en büyük ikinci deprem olan Büyük Erzincan depremi, ayrıca 20. ve 21. yüzyılda Türkiye’de gerçekleşmiş depremler arasında en çok can kaybı ile sonuçlanan deprem olarak ilk sırada yer almaktadır.
Kahramanmaraş Depremi
6 Şubat 2023’te, merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan 7,7 Mw büyüklüğünde ve 9 saat sonrasında, merkez üssü Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesi olan 7,6 Mw; büyüklüğünde iki deprem meydana geldi. Peşpeşe gelen iki depremin yıkımı ağır oldu. Türkiye’de en az 40.643+ kişi öldü, 108 bin kişi yaralandı. Depremlerin ardından büyüklüğü 6,7 Mw’e kadar varan en az 1.972 artçı sarsıntı gerçekleşti. İlk deprem 7,9 Mw büyüklüğündeki 1939 Erzincan depreminin ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kaydedilen en büyük ikinci deprem olarak kayıtlara geçti. "Yüzyılın felaketi" olarak nitelendirilen ve toplamda Gölcük depreminin 4 katı büyüklüğe ve saldığı enerji bakımından 5,5 katı güce sahip bu depremler, 1939 Erzincan depremi ve 1999 Marmara depremini de geride bırakarak son 120 yılda Türkiye’de meydana gelen depremlerde en çok can kaybına yol açan deprem oldu.
Sonuç: Sonucu en kısa ifadelerle Japon Deprem Uzmanı Yoshinori Moriwaki açıklıyor:
"Deprem riskinde Türkiye dünya 6.sı. Depremde meydana gelen ölü sayısı sıralamasında dünya 3.sünüz" diyor ve ekliyor: "Depremi ciddiye almıyorsunuz!"
Ben de sebebini söyleyeyim: Çünkü bir türlü bilim toplumu olamadık.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.