- 254 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÜCÜN TEK ELDE TOPLANMASI İFSATIN KAYNAĞIDIR!
“Onlar harcadıklarında israf eder sınır tanımazlar ama başkalarına verdiklerinde ise cimrilik ederler.” Tüm mahlûkatın yaratanı insanın yeryüzünde güç olmasıyla nasıl bir tavır takınacağını açıkça beyan etmesine rağmen, Yaratıcıya kul olduğunu söyleyenlerin bu doğrultuda gözü kara davrandıklarını görünce bu hususta birkaç kelam etmek lüzumunu hissettim.
Gücü ele geçiren tüm anlayışların, kendi tüketimleri için hiçbir sınır tanımaksızın kendi dışında kalanların ihtiyaç ve imkânlarının sınırlarını belirlediğine şahit olmak, artık hayatımızın bir doğası haline geldi. Dünyanın neresine giderseniz gidiniz, her toplumda çoğunluğun yaşamı üzerine bir hesaplama içinde olanlar, mutlu azınlıkların yaşamı için hiçbir değerlendirme yapmazlar. Çünkü mutlu azınlıklar her şeye sahip olduklarına ve kâinatın içinde kendilerinin olmazsa olmaz olduğuna inanır ve öyle yaşarlar. Onların yaşamlarını etkileyecek hiçbir olumsuz uygulama onların mıntıkasına yaklaşmamalıdır. Eğer bir kısıtlama ve hesaplama yapılacaksa bu mutlaka mutsuz çoğunlukların yaşamı üzerinde ele alınmalıdır. Onun içindir ki her dönemde asgari yaşam diye, bir gündeme şahit olursunuz. Asgari yaşam standardı demek biyolojik bir varlık olma hakkını kazanmanız demektir. Biyolojik açıdan canlılığını koruyanlara, bunun dışında sosyal bir varlık gibi davranılmasını beklemekte o kadar güç olmaktadır. Çünkü biyolojik olarak yaşamak demek, sizin diğer ayrıcalıklı mutlu azınlıklar gibi, dünya nimetlerinden faydalanacak düzeyde, içinde bulunduğunuz tabakanın dışına çıkarak onlara sahip olma isteklerinizi haklı kılmıyor. Mutlu azınlıkların hayatını etkileyecek bir olumsuzluğun ortaya çıkmaması esas alınarak, sizin yaşam şekliniz onlara göre biçim almaktadır. Dünyanın var olan tüm sistemleri böylesi bir yaşamı özgürlük insan hakları ve demokrasi olarak yaygın hale getirip meşrulaştığı dönemde, mutsuz çoğunlukların talepleri, bu durumda her zaman meşru olmayan talepler içinde yer almaya mahkûmdur.
Yaratıcı, malın mülkün tek elde toplanarak devletleşerek, başkalarına zulmetmesini istemediği halde, adı ne olursa olsun, tüm devletlerde malın tek elde toplanıp başkalarını mağdur etmediği bir yönetim biçimi gösterebilir misiniz? Ne yazık ki, muhafazakârlıktan demokrasiye, teokrasiden sosyalizm ve komünizme, monarşiden oligarşiye, kapitalizmden liberalizme kadar adı ne olursa olsun hepsi bir güç etrafında pervane gibi dönen mutsuz çoğunluklara hükmetmektedir. Mutsuz çoğunluklar mutlu azınlıklara hizmet edip sonunda ezilen tarafta yer almalarına rağmen, bu sistemler buna rağmen yaşamlarını devam ettiriyorsa, mutsuz çoğunlukların bu işte büyük veballeri vardır.
Ekâbir sınıfının yaşam alanı içindeki en üst tüketim sınırını belirleyemeyen, ama en altta yaşayanların ölüm sınırı hakkında rahatlıkla konuşan sistemlerin tümü, miadını doldurmuş olmalarına rağmen, hala yeryüzünde yaşıyorsa bu durum insanlığın, insan olarak yaşadığını sanmasındadır. Siz yaşamınız hakkında sizin yerinize düşünen birilerinin gölgesinde kaldığınız müddetçe, üzerinize güneşin doğmayacağından emin olabiliriniz. Güneşin doğrudan ısı ve ışığından faydalanamayanlar, her daim hastalıklı bir organizmayla varlıklarını devam ettirirler. Dünyanın her yanında yaygın hale gelen bu hastalığın hücrelerinin kurutulması ve yeni bir dünyanın oluşumuna kapıların aralanması için, öncelikle kendi kapsam alanlarımızdan başlayarak kendimizi değiştirerek yola koyulmak zorundayız.
Kendi cinsleri üzerinde egemenlik kurmaya çalışanlar, kendilerini daha konforlu yaşatmak için herkese dağıtılmış olan rızıkları ele geçirerek, onların yaşamlarını zora sokarlar. Ondan sonra bunun adına da kader diyerek büyük bir topluluğu köleliğe mahkûm ederler. Kader denilen şey ölçüdür. Yaratıcı ölçüyü doğru yapmıyorsa o bir yaratıcı olamaz, onun ortaya koyduğu doğru ölçüyü, kendinize göre ayarlayıp sorumluluğu da Yaratıcıya yüklediğiniz zaman, siz yeryüzünden gitmesi gereken necisler sınıfına girersiniz. Yaratıcı hiçbir zaman yarattığı bir canlının acılar içinde kıvranarak yaşamasından zevk alacak kadar gaddar değildir, mutlu azınlıklar gibi… Yaratan merhamet ve şefkat sahibidir. Onun tüm bu olumsuzluklara ses çıkarmıyor gibi görülmesi yanlış anlaşılmasın, onun sünnetinde asla bir değişim bulamazsınız, onun söylediği her söz gerçekleşeceği günü beklemektedir. ”Zalimler gaddarlar ve insanlığı ezen haydutlar için önceden tayin edilmiş bir ecel olmasaydı, Allah onları anında yok ederdi. Allah’ın kanunları günlük değil, o bir plan ve düzen içindedir. O gün geldiği zaman, onun önüne geçecek hiçbir yaratılan bulamayacaksınız. Bazen duyarsınız Yaratıcı bizi hiç mağdur etmedi ne istediysek verdi, tüm düşmanlara karşı bizi galip getirdi, önümüzdeki engelleri aşmamızı sağladı, demek ki bizler yaratıcının halis kullarıyız diye kendisine büyük övgüler dizilmesini isteyen yaratıkları… Oysa Bu Rab öyle bir Allah ki, Kötülük aşılamada üstüne kimse olmayan şeytanın isteklerine bile, karşılık verecek bir Rabdir. “İnsan hayra dua eder gibi şerre de dua eder…”İstediği şerlerle karşılaştığı zaman, onların kendisi için verilmiş bir hayır ve kendisinin de seçilmiş bir kul olduğuna inanır. Oysa bu yaşam denklemi hiçte öyle işlemiyor, keşke azgınlaşan insan bunu bir anlasaydı.
Her türlü hainliği mütekebbirliği yapmış olan iblis, ”Rabbim yeniden dirilecek güne kadar bana mühlet ver” dedi ve Allah ona cevaben ”Sen mühlet verilenlerdensin ”dedi. Evet, İçten istenilen iyi ve kötü ne varsa onların karşılığını verecek bir Allah var hayatın her alanında… Elimize geçenlerin, bizim çok iyi biri olduğumuzdan dolayı bize verildiğine inanarak hareket edersek, şunu hiç unutmayalım ki iyiliklerin mıntıkasına ulaşma basiretimiz kalmayacaktır. İnsan kendisinin iyi mi, kötü mü yaptığına yalnız kaldığında vicdanın içerden kendisine seslenmesiyle anlayacaktır. Ancak Vicdanın sesini boğmak istediği müddetçe bufalo gibi çamura batarak yaşam sürecini noktalayacaktır.
Bunları örneklendirmemin sebebi, asıl konumuz hakkında düşündüklerimizi ortaya koyarken, nereden bu bağlantıları kurmamız gerektiğini tetkik ederek doğru sonuçlara gitmemizi sağlamaktır. Yeryüzünde var olan yönetim sistemlerinin hiçbiri kuşatıcı ve merhamet yönü ağır olan bir sistem değildir. Eğer dünyanın her yerinde mutlu azınlıklar, mutsuz çoğunlukların kanını emerek ve onların yaşamları için kuralları onlar koyuyorlarsa, orada adalet ve insanlık hepten imha edilmiştir. Değer sistemi olmayan bir dünyanın değerli olması asla düşünülemez. Onun için önce yeryüzünde değerli olan varlığı ortaya koyarak o varlığın yaşamının değerli olması için tüm çabalar onun etrafında şekillenmelidir. İnsan yaratılış itibarıyla değerlidir. Çünkü Yaratıcı kendi ruhundan üfledikten sonra, onun değerli olduğunu vurgulamıştır. Allah’ın değerli kıldığı bu varlığın, varlığına has olan bu değeri kimse onun elinden alıp, onu değersizleştirme hakkına sahip değildir. İnsanın yapıp ettikleri ile ilgili olan değer, onun eylemsel boyutta kazandığı değerdir. Eyleme dayanan kazanımlar ya onun davranışsal saygınlığını artırır ya da aşağı çeker. Bundan dolayı alacağı karşılık hiçbir zaman yaratılıştan kaynaklanan verilmiş değerini imha edecek bir karşılık olamaz. İşte dünya ölçeğinde kurulmuş sistemlerin tümü, insanın davranışsal kazanımları ile doğuştan getirdiği yaratılışta kendisine verilen değeri birlikte görüp insanı imha yoluna gittiler. Ondan dolayı da yeryüzünde yaşayan insanlar arasında ciddi uçurumlar oluştu. Bir tarafta olağanüstü mutlu azınlıklar, diğer yanda dünyanın neredeyse tamamına yakını olacak düzeyde mutsuz çoğunluklar ortaya çıktı.
Allah’ın tüm canlılar için yarattığı ve verdiği imkânlar, doğuştan gelen haklardır. Onların herkes arasında pay edilmesi ve kimsenin, başkasının hakkına tecavüz etmemesi gerekir. Bundan sonraki kazanımlar ise, eylemlere bağlı elde edilecek imkânlardır. Bu da her insanın kendi yeteneklerini kullanmasıyla elde edeceği imkânlardır. Ancak bunlar hırsızlık uyanıklık hile, kandırmaca şeklinde kazanılamaz, doğal ortamda insani kurallar ve hakikate hizmet eden hukuk çerçevesinde olmalıdır. O zaman bu insanın kazanımları ana sütü gibi helaldir. Bu kazanımlar hiçbir zaman insanlar arasın da uçurumlar oluşturmaz, çünkü sınırsız biriktirme ve harcama hakkını ona vermez. Dolayısıyla mal ve birikimler insanlar arasında dağılır ve bir yerde birikerek devlet olmasının önüne geçilir. Bunu yapmayanlar ve bunların olmaması için mücadele etmeyenler, yönetim sistemlerini bu çerçevede gözden geçirip adaletin tesisi için uğraşmayanlar mutlaka ama mutlaka çok yakın bir dönemde imha olacaklardır. Allah’ın sözünde bir eksiklik ve yalan bulamazsınız. “Zalimler yakında nasıl bir devrilişle devrileceklerini bileceklerdir. Dünya müstekbir güçleri, doğrudan hız limiti olmadan oraya doğru gidiyor. Yeryüzünde adil ve mutlu bir yaşamı isteyen Allah, yeryüzünü ifsat edenlere, mazlumların gücü yetmediğinde ya da mazlumlar kendilerine zulmederek zalimlerin değnekçisi olup onları omuzlarında yükselttiğinde hepsini birden imha eder yerine yenilerini getirir. Bu ona güç değildir.
İnsanın ilahi boyutunu dikkate almayanların tümü, kendini yeryüzünde mutlak güç sanır. Oysa bilmez ki kendisinin güç olup olmadığını onaylayacak olanlar da kendisinin değer vermediği cinsleridir. Aşağıladıklarınızın verdiği değerle kendinizi değerli bulacak kadar basit ve sıradan bir değerlendirme kriterini kendinize ölçü alarak yaşarken, kendinizin erişilmez olduğunu sanmanız komik olmuyor mu sahiden, siz bunu anlayabiliyor musunuz?
Zulmü meşrulaştırarak, zulümle abat olacağını sananların hepsi yerin altında hesap gününün gelmesini bekliyor. Zulmün yerine adaleti, kavganın yerine kardeşliği, savaşın yerine barışı, ayrıştırmanın yerine kaynaşmayı ve dayanışmayı, gaddarlığın yerine merhameti, kanunun yerine hukuku, hırsızlığın yerine emeği, israfın yerine tasarrufu, cimriliğin yerine cömertliği, konforun yerine sadeliği ve mütevazılığı, kötünün yerine iyiyi, firavunluğun yerine istişare ve ortak aklı, mutlu azınlığın yerine mutlu çoğunluğu, asgari yaşam yerine insani yaşamı koyan bir anlayışla dünyaya yeniden yelken açmanın tam zamanı, yoksa bütün bir insanlık yok oluş kıyısının yanı başında doğacak tsunami dalgalarının ortaya çıkacağı zamanı bekleyedursun…
Bu hatırlatmalarım bütün bir insanlığın yok olma sürecinden önce yeniden dirilme mesajı olduğunun bilinmesini isterim. Bir kâhin olarak bunları yazmıyorum, sadece kâinattaki Allah’ın sünnetullahının gerçekleşeceğine yakinen inananlardan olduğum için, bu sürecin hızlanarak geldiğini görüyorum… Hiçbir şey nedensiz değildir. Nuh (as) gibi bende insanlığın haddi aştığını söylüyorum. Ancak Nuh’a (as) o toplumun verdiği cevap, senin o bahsettiğin şeyler ne kadar ne kadar uzak, zaten onların olmasına da inanmıyoruz dediklerini, şu an da söyleyeceklerin olacağını biliyorum. Ancak bu gün Nuh’un(as) gemisinin, adalet hak hukuk ve sadece iyiliklerin taşıyanı olduğunu görmek lazım bunun dışındakilerin tamamı batacak.
“Yer sarsıldıkça sarsıldığı ve içindeki tüm hazineleri dışarıya fırlattığı zaman, insan ne oluyor der: İşte, o gün yer rabbinin kendisine bildirmesiyle içindekileri dışarı atıyor…”Bu gün geldiği an biz aşağı, aşağıdakiler yukarı, gelin o güne gelmeden önce, gurur ve kibirlerimizi ayaklarımız altına alarak kendimize gelelim, o gün kendimize gelecek zamanımız olmayacak…
Son olarak diyorum ki, yeni sistem tüm insanlığın kurtuluşu ve yaratıcının yeryüzünde olmasını istediği bir sistem olmalıdır. Hiçbir din ve ideolojiye dayanmadan sadece Adalet ve hukuk çerçevesinde şekillenmeli tüm farklı düşüncelere insan olarak yaklaşıp ona göre hizmet sunan bir anlayış barındırmalıdır. Bunu yapacak beyinlerin ve dertli insanların olduğuna inanıyorum o dertli insanların tümünü Nuh’un gemisinde buluşmaya davet ediyorum tufan dünyayı kuşatmak üzere…
Selam saygı muhabbet ve dualarımla…
Erol KEKEÇ/13.02.2022/15.42
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.