- 340 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BİR KUŞ OLSAM
Yeşilin ve mavinin birleştiği, denizin evim olduğu çok sevdiğim o hoyrat Karadeniz’in küçük bir kasabasında yaşamım başladı. Öyle yeşil ve mavi ki sanki kanatlarımda saklanır gibi.
Küçük ve güzel ama bir o kadar yalnız, ıssız bir kasaba. Her şey sınırlı. İstediklerine çok kolay ulaşamıyorsun. Sanki renklendirmeyi unuttuğumuz bir resim içinde sıkışıp kalmış gibi hissettiğim bir kasaba.
Küçücük yüreğime, arkadaş adına girecek kimsenin olmayışı her sabah gökyüzüne, ağaçlara günaydın demek, balıklarla konuşmak en çok da hayal kurmakla sınırlıydı yaşadıklarım. Sessiz, sözsüz bir kasabada sadece benim sesim vardı sanki.
Neydi bu hayal. Belki de düşlediğim bu sessizliğin, yoksunluğun içinde her şeye inat mutlu, özgür bir masalın içinde olabilmekti aslında.
Aynaya baktığımda evet ben bir kuştum. Tekrar dünyaya gelseydim yine kuş olmalıydım dedim kendi kendime. Kuş olmayı seçersem kendimi de seçmiş olurdum aslında.
Ürkek, kırılgan, masum….
Denizin ve derenin el ele tutuştuğu, içinde yakamozlarla gümüşe benzettiğim balıkların oynaştığı, arkasında yeşilin her tonunun size “merhaba” dediği ağaçların kıyısında iki katlı bir evin balkonuydu yuvam. Arkadaşlarım kim miydi? Balkonumdan gördüğüm balıklar, kelebekler, ağaçlar, bulutlar ve kocaman gökyüzü.
Mutlu olduğum, çocuklarımı kanatlarımın altına aldığım küçük bir kuş yuvası. Öyle çok büyük hırslarım yoktu. Bu kuş yuvasının çok küçük olması hiç önemli değildi. Önemli olan çocuklarımın benimle olmalarıydı. Belki de annemi, babamı oldukça erken kaybetmiş olmam nedeniyle aile benim vazgeçilmezimdi. Benim ailem yoktu. Belki o sıcaklığı çok hissedememiştim, onların kanatlarının altında olamamıştım ama çocuklarımın bir ailesi vardı.
Her sabah onları beslemek için uçup onlara yiyecek bulmak, korumak kollamak onlar için her şeyi yapmak. Elbette zorluklarına da katlanırdım. Yırtıcı kuşlardan, onlara yapılacak kötülüklerden korumak adına o küçücük bedenim bir aslan kadar büyürdü. Yuvam, o minicik kuş yuvam benim için kocaman bir dünyaydı, yaşamdı, yaşamımdı.
Özgürdüm ama yuvama karşı hissettiğim duygularımla bir taraftan da o kadar tutsak.
Beni her yerde görebilirsiniz. Gezmeyi, özgürce uçmayı çok severim. Sahilde, sokak aralarında, parklarda…
Ben ve gökyüzü sonsuzmuşuz gibi geliyordu bana.
--Kafese koymayın, tutsak etmeyin beni!...
Beni kafese koymak yaşarken öldürmek gibi bir şey. Yaşayamam. Mutlu olamam. İnsanlar isterlerse en güzel yiyecekleri versinler yine de özgürlüğümden vazgeçemem. Ben kendi yiyeceklerimi bulur, emeğimle yaşayabilirim. Ama beni tutsak ederseniz benim kanatlarımı kırmış olursunuz. Dünyayı sizin istediğiniz gibi yaşamaktan hoşlanmıyorum. Kanat çırpmanın güzelliğinden yoksun bırakmayın beni.
Sizce de ben;
Yüreğinize, düşüncelerinize, özgürlüğünüze ambargo koyan, sizi içinize kapatan, tutsak edenlere karşı
Uçuşu, kaçışı, barışı, özgürlüğü hatırlatmıyor muyum?
Mutlu olduğum zamanlarda çıkardığım sesler bir annenin en güzel ninnisi gibi gelir insanlara. Arkadaş canlısı olduğum söylenir. Doğrudur aslında. Elde tutulmayı sevmeyen, soğuktan nefret eden ben hep sıcacık bir ortamda yaşamak isterim. Kim bilir belki de yaşadığım kasabanın çok soğuk olmasıdır sıcağı çok sevmemim nedeni.
İnsanlar hep özenmiştir aslında bana. İki ayağımın üstünde durma çabama. Yaşadığımız dünyada onca olumsuz ve kötülüklere karşı dimdik ayakta olmak. Bunu ben denge olarak görüyorum. Ne olursa olsun yıkılmadan, engelleri tek tek aşarak, vazgeçmeyerek yol almam. Bu benim için çok önemli. Aynı güven ve özgürlük gibi
Ben bir kuşum,
Kimseye kötülük etmeyi sevmeyen, herkesi sevmek için bir neden arayan, paylaşmayı seven, İç güdülerimle hareket edip yolumu bulmaya çalışan ben.
Evet ben bir kuşum,
Bir masalın içindeydim. Şimdi yola çıkma vakti.
Sınırsızca denizleri yemyeşil ovaları görmek, rüzgârın esişini yüzümde hissederek özgürce uçup tüm kötülükleri geride bırakarak Kanatlarımdaki maviyi ve yeşili de yanıma alıp, gökyüzünde süzülmenin güzelliğiyle
Şimdi Gitme vakti…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.