- 281 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
ÜNİVERSİTE YILLARIM -10 (Tatil Bitiyor)
ÜNİVERSİTE YILLARIM -10
(Tatil Bitiyor)
Yaz tatilini bayramlar hariç çalışarak geçirmiştik. Annem, bayramlarda mutlaka bamya yemeği ile bir tencere nohutlu firik pilavı ve bir tencerede pirinç pilavı yapardı. Bunlar olmazsa olmazımızdı. Sadece misafir gelecekse o gün ya kıymalı küfte (içli köfte)ya da Kübbülmüşviyye ile künefe pişirirdik. Esas bayramımız o zaman olurdu.
Annem, kardeşimi çarşıya gönderir çiğ kadayıf ile künefenin arasına koymak için tuzsuz peynir (pendir) aldırırdı. O künefeleri elleriyle dideler ve tereyağı ile yağlayıp harmanlarken onu izlemeyi çok severdim. Kalaylı sinimize onu güzelce yerleştirir , pendiri arasına serer üstüne yine yağlı kadayıfı döşer eliyle bastırırdı. Havuşumuzda, mangala meşe kömürü koyar, ateşin kayılmasını beklerdik. Mangalda ateş kayılırken, bulguru leyençeye koyar,üzerine soğanı doğrar,nane, kırmızı biber, tuz ve yağsız eti de katar, önce kıyma makinesinden çeker sonra da yoğururduk. Diğer yandan küçük bir tepsiye iç yağı ufak ufak doğrar, sakız gibi olana kadar sıcak su yardımı ile yoğururduk. Yoğrulmuş iç yağına tuz, karabiber, kırmızı biber ve nane koyardık. Yoğurduktan sonra küçük parçalara ayırır. Her parçacığa bir badem içi şekli verirdik. Köfteden iri parçalar alıp elimizle oyardık. İçine hazırlanmış olan bir badem büyüklüğündeki içyağından koyar, parmaklarımız yardımıyla ağzını kapatırdık. Sonra bunları mangalın üzerindeki ızgarada pişirirdik. Pişen köftelerden damlayan yağlar ateşin üstünde muhteşem kokular yayarak, cızırtılar ile pişerdi. Onlar bitince sıra mangalda künefe pişirmeye gelirdi. Ağır ateşte annem onu nar gibi kızarıncaya kadar pişirirdi. Hem biz bayram ederdik hem de eve gelen misafirlere iyi bir ziyafet olurdu. Bu arada annem pişirdiklerinden tabak tabak komşulara mutlaka gönderirdi. Asla dağıtmadan yemezdik!
Böyleydi bayramlarımız! Bir curcuna bir hay huy içinde geçiyordu.
Hepimiz bir arada birbirimize sıkıca kenetlenmiş olarak kimseye eyvallah etmeden, hem çalışıyor hem geleceği düşünüyorduk.
Evimizin kışlık zad zahresi alınmış, kışın sobada yakılmak üzere biraz odun ,biraz talaş,biraz da pir dediğimiz zeytin yaprakları ve dallarından alıp koymuştuk. Öyle tonlarca kömür alamıyorduk. "Bir kaç torba aldık mı yeter" diyordu annem.
"Havanın çok soğuk olduğu günlerde birer topak atarız . Olmadığı günlerde de tandırla idare ederiz" diyordu.
O zaman mahzunlaşıyordum. Ben Ankara’da kaloriferli yerlerde kalıyordum. Aklıma gelince hüzün çöküyordu içime. Kendim kurtulmuştum ama ya onlar! O kadar hassastım ki geceleri hep bunları düşünürken,sessiz akan gözyaşlarıma engel olamıyordum.
Yola çıkmadan önce annemden sandığı açmasını istedim. Bir kaç kumaş parçası ile bir gecelik aldım. Orada herkesin geceliği vardı. Annem, " ama onlar senin çeyizin " dese de "Aney vallah orda herkesin güzel güzel gecelikleri var. Ben utañorum. Üstüme hep ince bluz geyinip yatmak zorunda kalorum. N’olur aney! Ben öğretmen olunçu çok güzel şeyler alırım señe’’dedim. Sesini çıkarmayıp,yine başını salladı annem. Biliyordum için için ağlar gözyaşlarını içine akıtırdı.
Güneşte çalışmaktan amele yanığı gibi kapkara gidecektim yine Ankara’ya. Olsun cebime koyacak parayı kazanmıştık. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki? Ben mankenliğe gitmiyordum ya!
Amacım okumak bir an önce kendime ve aileme faydalı olabilmekti. Tabi ki ben böyle düşünüyordum da bakalım kaderde neler yazılıydı?
Mesut kardeşim gidip biletimi alıp getirdi. Herkesle vedalaştım. En çok karagözlüm ağladı. "Söz"dedim "sana söz veriyorum .Maymun sana bir sürü hediye biriktirmiştir. Hepsini gelirken getireceğim."Güldü o an. Gözlerinin içi güldü. O hayali maymun gerçekten de ona bugün dahi bavullar dolusu hediye hazırlar ya gönderir, ya giderken götürür ya da yollarını gözler geldiklerinde...
Kezbanlarla birlikte otobüse binip yola koyulduk.
Ekim ayı Ankara’da sonbaharın hükmünü sürdürdüğü günleri yaşıyordu. Ankara’yı özlemiştim. Arkadaşlarımı ,okulumu, yurdumu,dahası herkesin korkup çekindiği Gülcan öğretmenimi çok özlemiştim.
Yurda geldiğimde büyük bir süprizle karşılaştım. Bizim bloğu tamamıyle boşaltmışlar, herkesi karşı bloğa farklı odalara dağıtmışlardı.
Oda arkadaşlarımdan bir tane bile kalmamıştı. Tümüyle farklı kişiler, farklı üniversite öğrencileri ile yine onaltı kişilik bir odaya yerleştirilmiştim. Bu kez alt ranzayı bana vermişlerdi. Kısa sürede onlarla da kaynaştık. Bu odada üç yıl boyunca sağlam ve güzel dostluklar kurduk. Nuran,Nurcan,Semiha,Elif ve Raziye bir ömür hayatımda izler bıraktılar.
Nimet ile aynı koridorda farklı odalarda kalıyorduk ama artık çok daha samimi görüşüyorduk.
Üniversite ortamı bambaşka bir şeydi. Çünkü güzel vatanımın her ilinden her ilçesinden farklı insanları ve kültürlerini görüyor, tanıyor, öğreniyor ve kaynaşıyordunuz. İşte bu durum sizi başkalaştırıyordu. Velhasıl kendimde büyük değişimler oluyordu ve ben bunları hissedebiliyordum.
KARDELEN(Ayrıkotu)
13.03.2022
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/Afyonkarahisar