- 395 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ON DÖRT ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ-8 MART KADINLAR GÜNÜ-HER GÜN KADINLAR GÜNÜDÜR..
Şubat ayının 14. günü dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemize de Sevgililer Günü olarak kutlanıyor. Sevgililer gününde sevgililer birbirlerine hediyeler alınır, sevgililer ve eşler birbirinine sevgilerini dile getiriyorlar. Peki, Sevgililer günü aslında ne?
Aziz Valentine kimdir? İşte Sevgililer Günü önemi hakkında merak edilenler...
Sevgililer Günü, her yılın 14 Şubat günü birçok ülkede kutlanan özel gündür. Kökeni, Roma Katolik Kilisesi’nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır.
Bu sebeple bazı toplumlarda "Aziz Valentin Günü" (İngilizce: St. Valentine’s Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır.
Günümüzde, bazı toplumlarda sevgililerin birbirine hediyeler aldığı, kartlar gönderdiği özel bir gün olarak devam etmektedir. Tahminlere göre 14 Şubat günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir. Bunun yanı sıra hediye alımlarından kaynaklı piyasada satışlar artmaktadır.
Şubat ayı ortasının aşk ile ilişkisi antik çağlara dayanmaktadır. Antik Yunan takvimlerinde, Ocak ayı ortası ile Şubat ayı ortasının arasında kalan zaman Gamelyon ayı olarak adlandırılmıştı ve Zeus ile Hera’nın kutsal evliliğine adanmıştı.
Antik Roma’da 15 Şubat, bereket tanrısı Lupercus’un onuruna, Lupercalia günü olarak kutlanmaktaydı. Bu günde, Lupercus’un din adamları tanrıya keçi kurban ederlerdi. Daha sonra kafalarının üstüne koydukları bir parça keçi derisi ile Lupercus’u simgeleyerek, Roma sokaklarında koşturup, karşılaştıkları herkese dokunurlardı.
Genç kızlar gönüllü olarak ileri atılır ve bereket tanrısının (!!)dokunuşundan paylarını almaya çabalarlardı. İnanışa göre bu dokunuş sayesinde doğurganlıkları kolaylaşacaktı.
Lupercalia bayramının arifesi olan 14 Şubat’ta genç erkeklerin genç kızların isimleri yazlı kura çekerek bayram boyunca ’çift’ olma alışkanlığı vardı. 469’da Papa bu gayri-Hristiyan bayramını yasaklayarak sadece kura çekilişine izin verdi. Ancak artık kuralarda kızların değil azizlerin isimlerini yazılıydı.
1908 tarihli Katolik Ansiklopedisi’ndeki eski şehitler listesinde, 14 Şubat gününe kayıtlı, inancı yüzünden öldürülmüş üç tane Aziz Valentine geçmektedir.
Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı tarihi dokümanlarda hiç geçmemektedir ve kimi tarihçilere göre sadece bir efsanedir. Valentine’nin onuruna kutlama günü, 14 Şubat 496 yılında Papa Gelasius tarafından ilan edilmiştir.
1969 yılında kilise takviminden Aziz Valentine gününü çıkarmıştır.
Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı ilk olarak 14. yüzyıla ait kaynaklarda görülmektedir. 1381 tarihli Parlement of Foules adlı kitaba göre, Fransa’da ve İngiltere’da 14 Şubat geleneksel olarak kuşların çiftleşme günü olarak bilinmekteydi. Günün bu özelliğinden dolayı sevgililer birbirlerine güzel sözler yazan notlar vermekteydi ve bu notlarda birbirlerine Valentine diye hitap etmekteydiler.
Hristiyan olduğu için öldürülmüş din adamı Valentine ile romantik aşk arasındaki ilişkiyi anlatan efsanelerin 14. yüzyılda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu efsanelerde geçen başlıcaları şöyledir:
Valentine, öldürüleceği günden bir gün önce gardiyanın kız kardeşine "Valentine’ninden" imzalı bir aşk notu vermişti.
Romalı askerlerin evlenmesinin yasak olduğu dönemlerde; gizlice evlenmelerine yardım etmişti.
Valentine ya da Valentinus, Hristiyan inanışına göre Roma azizlerinden biridir. 269 yılı civarında öldürüldüğü sanılmaktadır. Aşıkların Azizi olarak da bilinir. Valentine, her yıl 14 Şubat günü anılır, zamanla bu gün Sevgililer Günü’ne dönüşmüştür.
Hristiyan metinlerinde Valentinus şeklinde anılan başka bir aziz daha vardır. Bu iki azizi tek kişi kabul edenler olsa da bazı araştırmacılar Sevgililer Günü’nün Valentine’den değil de Valentinus denen diğer azizden kaynaklandığını iddia ederler.
Valentine kelimesi batı medeniyetlerinde "hoşlanılan kişi" ya da "sevgili" anlamında kullanılır. Sevgililer Günü’nde gençler hoşlandıkları kişilere "Be my valentine" (Sevgilim olur musun?) yazılı kartlar verirler.
Veliye, âlime hürmet ehliyim.
Vahdetten yanayım, ülfet ehliyim
Tek kıble tanırım, sünnet ehliyim
Kerbela taşında arama beni.
***
8 Mart 1857’de New York’taki bir tekstil fabrikasında polis, grevci işçilerin üzerine kapıları kilitledi. Daha sonra fabrikada çıkan yangından kaçamayan 120 kadın hayatını kaybetti.
8 Mart 1908’de New York’ta çoğu sosyalist olan kadın işçilerin öncülüğünde sendikal haklar ve kadınlara oy hakkı talepleriyle miting düzenlendi.
Rusların o dönemde kullandığı Jülyen takvimine göre 23 Şubat 1917’de Rusya’da çarlığa son veren ayaklanmalar başladı. Ayaklanmalar sırasında kadınlar da protesto eylemleri gerçekleştirip greve gitti. 23 şubat Gregoryen takvimine göre 8 marta denk geliyor.
Dünya Kadınlar Günü, 1977’ye kadar resmiyet kazanmadı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977’de tarihe 1917 Şubat Devrimi olarak geçen ayaklanmalardan yola çıkarak 8 martın Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasını kabul etti.
Dünya Kadınlar Günü, Türkiye’de ilk kez 1921’de kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova’nın girişimiyle gündeme getirilse de 1975’e kadar olan 54 yıllık süreçte kutlanmasına izin verilmedi.
1975’te ’Birleşmiş Milletler Kadın On Yılı’ ilan edildi. Türkiye, Birleşmiş Milletler üyesi olduğu için 1975’te düzenlenen ’Kadın Yılı Kongresi’ ile Dünya Kadınlar Günü kutlaması yeniden gündeme getirildi.
Türkiye’de 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra askeri yönetim 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamalarını yasakladı. 1984’te yeniden demokrasiye geçişle birlikte 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlanmaya başlandı.
Türk doğmuşum, Türk’üm... kime ne bundan...
Her mü’min kardeşim, severim candan
İman baharını kovup zamandan
Zemheri kışında arama beni.
***
Fatih Sultan Mehmet Cennetmekan Hanım..O, Kadın haklarının sultanı!!
Kimimiz onu İstanbul’u fetheden, çağ açıp çağ kapayan hükümdar; kimimiz de Peygamberimiz’in kutlu hadisine mazhar olan bir komutan olarak tanıyor.
Ama onun henüz fethin ilk günlerinde İstanbul’daki şiddet gören kadınları korumak için ferman yayınladığını bilen var mı?
1453’te İstanbul’u fethederek Türk ve dünya tarihinde yeni bir çığır açan II. Mehmet fethin hemen ardından İstanbul halkından altı temsilciyi şehrin durumunu öğrenmek için huzuruna çağırmıştı.
Temsilcilerle görüştükten sonra şehirde boşanan çiftlerin ve intihar eden kadınların oranını öğrenen Fatih, Bizans’ın Kostantinapolis Valisi Takilitipos’dan bu konuyla ilgili resmi rakamları kendisine getirmesini istemişti.
Yapılan tespitin sonucunda intihar eden evli kadınların sayısının şehrin üçte birine yakın olması genç padişahı ürkütmüş, bunun üzerine Fatih, 13 Haziran 1453 de "Zevce-i Taalluk"isimli fermanla Osmanlı ve Türk tarihindeki ilk kadın haklarını savunan belgeyi yayınlamıştı.
Çağına göre devrim niteliği taşıyan bu fermanı nedeniyle, ünlü tarihçiler Abdi, Avnizade Mahmut Efendi, Nikola Yorga, Phillips Marko, James Michelle "Zamanının ilk feminist hükümdarı" olarak tanımlıyor.
Fatih Sultan Mehmet fermanında kadınların haklarını şu cümlelerle savunacağını bildiriyor: "Hane-i mülkümde kimse zevcesine el kaldırmaya... Her kim ki nesne-i saadetimde zevcesini incitir; onun kadrine mülkümde yer yoktur.
Ta ki zevcesi zevcini sine-i hakikatinde affeder. Zinhar ben yaşadıkça kimse kimsenin hakkını gasp etmeye... El şeriat ki, göze (kadının iffetine) yapılanı görmeye ancak Allah (c.c) kafidir."
Bu sözleriyle günümüzde sosyal toplumun kanayan en büyük yarası olan kadınlara yönelik şiddete karşı şiddetli bir tavır alan Fatih, sadece tavır almakla yetinmiyor, eşine şiddet uygulayan erkeğe eşi affedene kadar sürgün cezası vermesiyle kendisine atfedilen unvanının hakkını veriyor.
Bu fermanın ardından başta Bizans ahalisi olmak üzere İstanbul’daki kadınların büyük bir feraha kavuştuğu da yine tarihçiler tarafından kaydediliyor.
Kadınların haklarını böylesine koruyan fermanın peşinden çeşitli uygulamalar da gündeme gelmiş.
Fatih Sultan Mehmet Fatih Medresesi müderrisi Numan Efendi’nin eşine şiddet uygulaması üzerine tarihte ilk kez Beşiktaş ’ın Kabataş semtinde "İhsaniye" isimli bugünkü anlamda ilk rehabilitasyon ve kadın sığınma evi kurulmuş..
Bu merkeze Padişah tarafından bugünkü anlamda bir uzman hekim (Sururizade Abdurrahman Efendi), ve "Psikolog" diye adlandırabilecek 1 hekim (Tayyibe Kalfa) tayin edilmiş.
Numan Efendi’nin eşi Nefise Hatun bu eve sığınan ilk muhtaç kadın olarak tarihe geçerken, Numan Efendi bu olayın ardından Rodos Adası’na daimi ikâmetle sürgüne gönderilerek kadın hakları konusunda tarihte bir ilke imza atılmış.
Üsküdar’daki bu merkezin kurulmasından üç yıl sonra Edirne’de benzeri aile içi şiddet vaka’larının görülmesi üzerine Zağanos Paşa’nın teklif ve ısrarıyla Edirne’de de bir Rehabilitasyon merkezi ve "Sıhhat-i imaret" isimli ilk çocuk sığınma evi kurulmuş.
Fatih Sultan Mehmet ölümünden birkaç ay önce 1481 yılında batılı hükümdarlara örnek teşkil etmesi için Latince yazmaya başladığı "Şeriat-ı Manâ" isimli eserinde Eski Yunan tarihinde, Bizans tarihinde ve İslam Tarihinde Kadının teşkil ettiği yeri dini, sosyolojik, psikolojik hem de analitik felsefeyle açıklamaya çalışsa da; eserini bitirmeye muvaffak olamadan vefat etti.
Hastalığı sırasında tamamlayamadığı bu eserini tamamlaması için Müderris Ali Molla’ya emanet etmesine rağmen, eserin günümüze sadece adı ulaşıyor. Ahmet Akgunduz
İman kaynağımdır, Tevhit havuzum
İslâm’ın dışında arama beni.
Muhammedü’l-Emin tek kılavuzum
Putların peşinde arama beni.
***
Cennetmekan Sultan Abdülhamit Han’ın kollarında ruhunu teslim ettiği, biricik eşi Müşfika Hanımefendinin nadir fotoğraflarından birini gördüm geçen gün...
Koskoca Hünkar’dan kalan mirası ise resimde görülen bu soba ve duvarda asılı bir levha..Vefatından önce tam 30 yıl evinden hiç çıkmamış. Elbette Müşfika Hanımefendi de kocasına çok bağlıydı ve hiç unutamamıştı.
Koca Hünkarın vefatından sonra 30 yıl evinden çıkmaması oldukça ibretlidir. Ama o kocasının üzüntüsünü duvarında asılı; "Gönül tahtına senden özge sultan olmaya Ya Rab" Yazılı levhasıyla teselli olmuştu. Yani kalbime Allah’tan daha iyi ve güzeli var mı? Çok hisse alınacak bir levha bu..
Bir röportajında muhabir; "30 yıldır kapıdan çıkmadığınıza göre vücut hareketiniz çok az oluyor demektir. Hiç rahatsızlık çekmiyor musunuz?" diye sorusuna, cevabı çok hoştur; "Namaz kılıyorum evladım.
Beş vakit namaz, beni hem Allah’ıma yaklaştırıyor, hem de sıhhat kazandırıyor. Namazdan iyi hareket olur mu?"
Evet” sözü verdim Bezm-i Elest’e
Şüphem yok, ayrılmam en son nefeste
Şeytanın yaptığı süslü kafeste
Papağan kuşunda arama beni.
***
Kültürel sömürünün yaygınlaştığı , kadının bir cinsel araç olarak kullanıldığı çağımızda her yıl “Kadınlar Günü “ kutlanır .
Sanayileşme döneminde Batı’da kadın haklarının konuşulmaya başlaması iş alanındaki kadının sömürülmesiyle ortaya çıkmıştır .
İnsan hakları ve demokrasi konusunda araştırmaları olan eski sosyalist bir avukat , “ genel ev “ kadınlarının haklarıyla ilgili bir yazı kaleme almış ama meseleye hep mesai, sigorta ve ücret açısından bakmış .Çünkü gözündeki gözlük öyle .
Yazısının bir bölümünde diyor ki “ Türkiye’de tescilli 15 binin üzerinde genel ev kadını bulunmaktadır .
Genel ev kadınının ne koşullarda çalıştırıldığı , kaçının sigortalı ve sosyal güvenceli olduğu , işçi mi yoksa değil mi ; ne menem bir şey olduğu belirlenmiş değildir …
Bu kadınlar çalıştıkları evlerde tabiri caiz ise müebbet hapse mahkûm gibi çalışırlar .Bu kadınlar işçi ise fazla mesai ücretini kimden alırlar ? Senelik hakkını , bayram tatili hakkını kim öder ? Zamlı ücret alırlar mı ? …
Bu işe veda ederken servet sahibi olmuşsa kazanılan milyonlar nereye ve nasıl gitmiştir ? …Kaçı sesini duyurabilmiştir ? …
Geçenlerde üç zavallı kadın Meclis kapısındaydı.Ellerini zincirlemişler. Başlarını örtmüşler .”Sömürülen seks köleleriyiz” diye bağırıyorlardı.Biri sinirlerine hâkim olamayıp hırçınlaşınca polisler Savcı’nın telefon emriyle alıp götürdüler. …
Kadınların ekonomik ve sosyal hakları araştırılırken muhakkak bunların sorgulanması gereklidir ama kadının yapmak zorunda olduğu iş (!) insanlık onuru ve gururu ile bağdaşıyor mu ; önce ona bakmak gerekir .
Bir kadının bedenini , etini satarak yaptığı bir işte hangi hak , hukuktan bahsedeceksiniz ?
Bu kader mahkûmu kadınları o batakhanelere düşüren sistemin organizatörleri, iddia ederek söylüyorum ki hiç kuşkusuz erkeklerdir .
Bu zavallı kadınların arka planında, genelde onları uçuruma iten hain ana , babalar ve namussuz kocalar vardır .
Bir din görevlisi anlatmıştı :-“ Merkez Cezaevine mahkumlarla sohbet için giderdim . Bir gün kadınlar kısmında haylice coşmuştum ki arka sıralardan genç bir kadın ayağa kalkarak:-‘ Hoca ; sen ne anlatıyorsun ? Hep kadınlara çattın … Erkeklerin hiç mi kabahatı yok ?
İçki içen , evinde rakı sofrası kurdurup arkadaşlarını çağıran kocam , beni erkek arkadaşlarına satmak istedi .
Kavga edip evden kaçtım . Karakola sığındım , orada bir polis benim ırzıma geçti .
Karakoldan kaçıp ana babamın evine vardım , onlar da ‘ sana yedirecek ekmeğimiz yok ; kocanın evine dön !’ diyerek beni kapının önüne koydular .
Sonra tekrar evime döndüm . Bir gece yine sarhoş kocam , beni arkadaşlarına satmak isteyince elime geçirdiğim bir ekmek bıçağıyla kocamı öldürdüm .
Hoca !... Söyle bakalım .. yalnız biz mi suçluyuz ? ‘ İzmir Emniyet Müdürlüğünün yaptığı bir araştırmaya göre genel ev kadınlarının büyük çoğunluğu Ramazan ayında oruç tutmakta , kurban kesmekte , Allah’a inanmakta , yaptıkları işi çocuklarından gizlemekte , çocuklarını şehirde kiraladıkları evlerde parayla özel bakıcılara baktırmaktadırlar .
Hepsinin özlemi , içinde bulundukları pis ortamdan kurtularak kendi evlerinin hanımı olabilmektir .
Örümcek ağına düşen kanatları tozlu kelebekler gibi çırpınıp kurtulmaya çalışırlar . Çok merhametlidirler .
Ezilmişliğin , kirletilmişliğin , sömürü ve ihanetin hüznü içinde inlerler .
Dış görünüşleri acımasız , vahşi ve saldırgan ama iç dünyaları bir yangın yerinin sönmüş görünen kızgın küllerine benzer . Bu kadınların insanca , kadınca yaşama hakları vardır .
Toplumumuza yakışan davranış , bu bataklıkları kurutmak oradaki dalları kırılmış örselenmiş gül fidanlarının gül bahçelerinde yaşamalarını sağlamak olmalıdır .
Bu kadınların kazancından KDV alan sistem bana ters geliyor . Mesele , bu kadınların ekonomik haklarından ziyade onların sosyal hayatlarıdır . Ve mesele kadının “İNSANCA” , “KADINCA” yaşama meselesidir .
Ahmet Müfit Kutlu
Hak kelâm” duyduğum, kitap Kur’an’dır
Başka yok! Uyduğum kitap Kur’an’dır
Dolduğum, doyduğum kitap Kur’an’dır
Beşerin “boş”unda arama beni.
Kadınlar günüymüş!!Suriye’de evladının gözleri önünde öldürülen kadının günü yokmu.?
Ya Irak’ta eşinin gözleri önünde conilerin tecavüz ettiği kadının günü.?
Ya Çin de zorla Çin’li erkeklerle evlendirilen Doğu Türkistandaki kadının günu..Ya da Arakan’da dünya seyrederken yakılarak öldürülen kadınların günü.?Yok değil mi.?
️Çünkü onlar Müslüman kadınlar.!Alçaksın, İki yüzlüsün, Namussuzsun, Kan emicisin BATI...!!!
Geçen geçti zalimler de mazlumlarda kabir denilen karanlık makberlere girdiler.Biz de bir gün oraya gideceğiz.Büyük Dedelerimi ahirette görmek için ellerinden öpmek için sabırsızlanıyorum.
Allahın Hakim,Resulullahın Müdde-i Umumi olduğu Ahiret Mahkemesinde Yüce Sultanlarımın hakkını savunmak için şahitlik için getirileceğim Mahkeme-i İlahide hüsnü şehadette bulunacağımı bugün gibi görüyorum.
Kişi sevdiği ile beraberdir.Hadisi Şerifi muktezasınca ecdad-ı Aliye-i Osmanlımın tarafında olduğunun bilinmesi kaydıyla..
Hoşca sağlıcakla kalınız..
13.03.2022//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.