- 760 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
The Animals
1. Bölüm
‘İnsan ol insan’ diye bağırdı bir gözü kör olan Kaz Iras Lindovs. Boynundaki tüyler ürpertici şekilde kabarmıştı. Kaz Iras Lindovs uzun zamandır peşinde olduğu Kaplumbağa Reli Hermanni ‘yi bir markette alışveriş yaparken tesadüfen görmüştü. Kaplumbağa Reli Hermanni ve eşi Bayan Rennis Hermanni’yi gördüğünde işte aynen böyle bağırmıştı.
Bir gözü görmeyen Kaz Iras Lindovs markette onca hayvana aldırış etmeden ikinci kere tekrarladı ‘İnsan ol insan’ Sonra bir aynin parçası olan figürler yapmaya başladı. Herkes şaşkınlıkla onu izliyordu. Ardından kanadından bir tüyü yolarak yere attı ve üçüncü kere tekrarladı ‘İnsan ol insan’ Hemen ardından son derece sert bir kanat çırpışıyla yerdeki tüyü Reli Hermanni’ye denk gelecek şekilde fırlattı. Iras Lindovs’un kanadından yolduğu tüy bir ok gibi fırladı ve Kaplumbağa Reli Hermanni’nin karnına saplandı. Olaya tanıklık eden ve şaşkınlıkla tüm bu olup bitenleri izleyen hayvanların bakışları arasında tüy yavaş yavaş saplandığı yerden süzülerek ere düştü. Tüyün ucunda hafif bir kan kalmıştı.
Reli Hermanni bu olayı tam da işten döndüğünde elini yüzünü yıkarken hatırlamıştı. Havluyla ellerini kurularken aynadan kendisine bakıyordu. Gömleğini, göbeğini görebilecek kadar açtı. Karnının üzerinde hala o kaz tüyünün küçük ve önemsiz yara izi görünüyordu.
Mutfaktan nefis akşam yemeğinin kokusu geliyordu. Eşi ona yemeğe gelmesi konusunda acele etmesini söylüyordu. Ama Reli eşinin seslenişini ikinci ve daha volümlüyken duyabildi. Doktor Raja Reprilyano’nun da tıslayarak dediği gibi kulakları artık daha da kötü bir durumdaydı.
‘Sana daha önce de söylediğims gibi senins yaşında birinins yükseks sesli ortamlardans uzaks durması gerekiyors, Reli. Kulaklarını dinlendirmens lazıms. Onlara daha çoks yıllars ihtiyacıns olacaks.’
Reli Hermanni, aynada kulaklarını kontrol ederken dilini bir şeyin rahatsız ettiğini fark etti. Öğlen yemeğinde yediği balığın kılçığı olabileceğini düşündü ve aldırış etmemeye çalıştı.
Çocukluğunda ve gençlik yıllarında bir sürü göçe katılmıştı. Çocukken katıldığı bir göçte duyduğu bir şeyi hatırlamıştı, hayvanların çok eski zamanlarda lanette bulunabildiğini duymuştu. Sonra tekrar dilini oynattı ve onu rahatsız eden şeyi görmek için ağzına açtı. Bir şey görünmüyordu. Saçma bir tebessümle güldü ve işi dalgaya döktü. ‘Bir daha yapmamalıyım.’ Diye söylendi. O kadar yapmacık bir gülümseme olmuştu ki daha fazla uzatmadan yüzünü eski haline getirdi. Kazlarla alay etmek için henüz çok erken diye düşündü. Bu yaşına kadar neler görmüş, nelerle mücadele etmişti. Her şeyin olacağına varması gibi kesin bir kanun vardı. Bunu bilecek kadar çok yaşamıştı. Her ne olursa olsun, kazları düşününce ürperiyor ve ne sebeple olursa olsun bir daha herhangi bir kazla görüşmemeyi umuyordu.
‘Reliii’ Eşi yüksek sesle sesleniyordu. Yavaş adımlarla banyodan çıkarken ‘Geliyorummm’ diye sesini az önce eşinin tonladığı gibi tonladı. Bu durum hoşuna gitmişti. Şimdi kedini daha iyi hissediyordu.
İyi hisleri çok uzun sürmemişti. Çok fazla pipo içiyor olduğu geldi aklına. Tütün ağzında beliren şeyin sebebi olabilir miydi? Papyonunu çıkarmış ve gömleğinin düğmelerini açmış halde salına salına aşağı indi. Geçen hafta 101. Yaş gününü kutladıkları oğlu Repi Hermanni evden çıkıyordu. Akşam yemeği için başka planları vardı.
‘Görüşürüz gençler.’
‘Görüşürüz Repi.’
Ağır adımlarla masaya geldi ve oturdu. Uzun zamandır bitiremediği bir kitaba uzandı ve masa hazır olana kadar okumayı sürdürdü.
‘Hayatım’ dedi Rennis. Kitabı koymasını istiyordu.
‘Efendim hayatım. Oh. Tamam.’ Dedi Reli ve kitabın bir yaprağını köşesinden katlayarak aldığı yere koydu.
Bayan Rennis bu akşam ona enfes bir akşam yemeği ziyafeti hazırlamıştı. Nefis bir patates yahnisi, deniz mahsüllü içli pilav ve mevsim salatası…
Reli, akşam yemeğini derin düşünceler içerisinde yedi. İştahında bir eksilme yoktu. Tabağındaki her şeyi silip süpürdü. Bu iyi bir şey diye düşümdü. İçi biraz olsun ferahlamıştı.
Reli bu güzelim akşam yemeği için eşinin elinden tuttu ve bir öpücük kondurdu. Hemen ardından daha önceden tütün doldurduğu, yüz yıllık bir ağacın kökünden yapılmış piposunu çıkardı. Bu pipoyu gençliğinde bir müzayededen almıştı. Satıcı onu kandırmadıysa bu pipo yüz yaşında bir ağacın kayaları oymuş olan kökünden yapılmıştı. Bitki özünden ve diğer zararlı maddelerden temizlenmesi için kaynatılarak altı yıl kuruması ve hazır hale gelmesi için bekletilmişti. Satıcının söylediğine göre doğanın bizlere sunabileceği en mükemmel pipolardan biriymiş. Ancak yüzde bir ihtimalle böyle kaliteli bir pipo üretilebilirmiş. Çünkü iyi bir pipo için ağacın damar düzeninin simetrik olması ve minimal sayıda kum çukurları bulunması gerekliymiş. Tabi Reli Hermanni bu pipoyu alırken işin teknik kısmından anlamamıştı ve sırf avucuna iyi oturmuştu diye bu pipoyu almaya karar vermişti. Pipoda, aldığı günden beri de herhangi bir deformasyon olmamıştı. Bu piponun dışında 5 tane daha piposu vardı. Bu beş pipoyu ve diğer pipoyu dinlendirerek kullanıyordu.
Piposunu ağır ve uzun uzun çekerek yaktı. Bayan Rennis ile yazılı olmayan bir anlaşmaları vardı; Reli onun alış veriş işlerine karışmıyordu. Rennis ise onun piposuna karışmıyordu. Reli’nin duymayla ilgili problemi ile ilgili ona sürekli hastaneye gitmesi konusunda söylenmeyi de bırakmıştı. Bu basit anlaşma uzun yıllardır evde huzursuzluğun çıkmasını önlüyordu.
Özel hayatlarının monotonluğu dışında başka şeyler de oluyordu. Mesela, Reli emeklilik süresini çoktan doldurmuştu. Emeklilik üzerine planlar yapıyorlardı. Diğer taraftan 80. Çalışma yılını doldurursa kendisine ek bir ikramiye verilmesine hak kazanacaktı.
Kendisi iyi bir hâkim olarak anılıyordu ve öyle de kalmayı istiyordu. Meslek hayatı boyunca Kaz İvam Lindovs davası dışında adını lekeleyen bir olaya karışmamıştı. İş hayatı bu küçük falso dışında gayet güzel gidiyordu.
Sonra şehre şu göçebe kazlar gelmişti. Bu defa hiç geçmedikleri göç yolunu tercih etmişlerdi.
‘İnsan ol insan.’ Diye haykırmıştı sol gözü kör olan kaz. Belki bir sazlıkta gözünü kaybetmişti, belki de biri ona taş fırlatmıştı, kim bilir belki de gözünü bir hastalıkta kaybetmişti. Sürekli aklına gelen bu konu artık onun haliyet-i ruhiyesinden hemen anlaşılıyordu.
‘Yine aklına geldi değil mi? Son zamanlarda bu davayı aklına taktığını iyice belli ediyorsun.’
Kaplumbağa Reli Bu sözler karşısında, kendini köşeye sıkışmış gibi hissetti.
Bayan Rennis ‘Sen hiç olmaması gereken bir karar verdin.’
‘İnan aklımda İvam Lindons davası yok.’
‘O zaman neden modun düşük?’
‘Az önceki kitapta okuduğuma göre,’ dedi. Daha adil bir yaşam olanağı gün be gün artıyormuş. ‘Kafam buna takılıyor.’ Aslında okuduğu şeyin tesirinde değildi, diline değen şeyin ne olduğu konusu kafasını kurcalıyordu. Eşine şimdilik bu konuyu açmak istemiyordu.
Sonra tekrar piposundan yavaş yavaş ve uzun uzun nefesler çekti.
Alnını avucunun arasına aldı ‘Bizim ihtiyar Karga Revi Korvus’u bilirsin. Hani geçen yıl bir pipo partisinde bayan konuklardan birinin kalçasına iyi bir şaplak patlatmıştı. İşi ve konumu gereği herkes yaşlılığına ve şakacı kişiliğine vermişti bu durumu. Hatırladın mı? Hah işte bu dava olayını başıma o sardı.’
Bayan Rennis ‘Nasıl yani? Davayı sana o mu verdi?’
Reli ‘Evet. İhtiyar Karga Revi Korvus.’
Aslında Bayan Rennis’te bunu tahmin edebiliyordu. Çünkü Yargıç Revi Korvus, Reli’den hoşlanmazdı. Reli’nin başını derde sokacak ve onun adil karar vermesine sebep olacak bu davayı pekâlâ daha önceden incelemiş bile olabilirdi.
Aslında Reli de aynı şeyi düşünüyordu. Yüzü çok solgundu. Kendini iyi hissetmiyordu. Kulağındaki sorun gün be gün artıyordu. Şimdi bir de ağzında çıkan o şey musallat olmuştu.
Reli, Normalde yaşını pek göstermezdi. Yüzyılı aşkın zamandır Bayan Rennis ile birlikte yaşıyorlardı. Bayan Rennis, Reli’yi ilk kez bu halde, çökmüş ve yaşlanmış görüyordu.
‘Aman neyse ne .’ dedi piposunu derin derin solurken. Yıllar içinde sakladığı birkaç gülüşü vardı Reli’nin, hafifçe eşine gülümsedi. ‘Neler oluyor bana?’ dedi içinden. Bugün ikinci keredir gülümsemişti. Bayan Rennis bu gülümseme olayını Reli’nin psikolojisine bağladı için ses çıkarmıyordu. Reli, böyle bir şeyi tekrarlarsa gerekli şeyleri yapmaktan asla çekinmeyecekti.
‘Repi nasıl?’ diye geveledi Reli.
Bayan Rennis ‘Artık pek aldırmıyor. Arkadaşları ona destek oluyor.’
Sen davayı karara bağladıktan sonra gittiği görüşmelerde bayağı sorun yaşamış. Görüşmelerde istemediği tepkilerle karşılaşmak canını çok sıkmış. Yani senin verdiğin bir karar müteselsil bir bağlayıcılığa sahip olmamalıymış. Repi bu duruma öfkeli ama zamanla aşacaktır. Aşmak zorunda. İş başvurularını yapmaya devam edecek. Onu ve beceriksizliklerini anlayacak birileri karşısına çıkacaktır.
Reli Hermanni, eşiyle konuşurken oğluyla ilgili gözlemlerini de işin içine katarak onunla bir konuşma yapmayı planladı. Sonuçta bir hata varsa bu hata kendisine aitti. Bu hatanın oğluna yansıtılmasını istemiyordu.
Her ne olursa olsun işe alımda bir hayvanın önce, o iş için yetersizliğine, görgüsüzlüğüne, beceriksizliğine, kabalığına ve liyakatsizliğine bakılmalıydı. Elbette üstlerine karşı takınacağı, sorgusuz ve sualsiz tutumu da önemliydi ama öncelikler her zaman bunlardı. Reli, oğluna yapılan haksızlığa gerçekten içerlemişti. Onun şöhreti ve üst düzey nüfuzu işe yaramıyordu.
Reli ve Repi Hermanni gece yürüyüşüne çıkmışlardı. Repi Hermanni akşam yemeğini arkadaşlarıyla yedikten sonra fazla takılmamış ve eve erken gelmişti. Canı hala babasının işleri yüzünden kendisine yapılan haksızlığa sıkkındı. Frakti Caddesi boyunca yürüyüşlerine devam ettiler. Buradaki evler çok pahalıydı ve bu pahalılık, caddenin yukarısına doğru iş iyice çığırından çıkıyordu. Bu cadde üst sınıf hayvanların olduğu kral dairesi gibi bir yerdi.
‘Verdiğim kararın bir hata olduğunu biliyorsun değil mi Repi?’
Repi ona bakmadan başıyla onayladı sadece.
‘Bazen doğru karar verebiliyorsun. Bunu neden yaptım bilmiyorum. Bu duruma bir içgüdü denebilir. Her hâkim adaletsizliklerle dolu bir çalışma hayatı hayal eder. Benim idealim de böyleydi. Bunun için savaştım. Adaletten kaçındım. İyilik yapmadım. Liyakati aklımın ucundan dahi geçirmedim.
‘Bunları duymak istemiyorum baba.’
‘İnan ben de istemiyorum ama iş başvurularında bu işin karşına gelmesini istemiyorum. Sen bunu hak etmiyorsun.’
Reli, oğluna bakıyordu ‘Bu durum o kadar da kötü değil.’ Dedi. İfadesi hiçte öyle olmadığını gösteriyordu. Yetkinliklerinin farkındaydı ama bu özellikleri beş para etmeyen şeylerdi. Hayvanlar âlemi ile ilgili sosyolojik kitaplar yazan Tytoni Chordata bile hayvan davranışlarındaki, gerçeğin ne olduğu görme konusunda önemli olan kıstasın; toplumun bu davranıştan göreceği fayda ya da zarara bakış açımızda gizli olduğu yazmıştı. Yani, bir davranış, tutum, düşünce, karar vs… kişi için iyi ise ve toplum bundan zarar görüyorsa, bu noktada toplumsal bir zarar vardır. Yazara göre hayvanların gerçekliği görme konusunda ciddi sıkıntıları vardı. Reli’de Tytoni Chordata gibi düşünüyordu ve gerçekliğin farkında olduğu için bir nebze olsun mutlu hissediyordu. Tabi bu mutluluğun ve farkındalığın bedeli ağırdı. Reli’ye toplumda yer bulamamasına sebep olan bu farkındalık, kafasını iki boyutlu dünyadan dışarı çıkarıp üç boyutlu dünyayı gören bir atari karakteri gibi hissetmesini sağlıyordu.
Repi, babasının İvam Lindons davası ile ilgili verdiği karardan dolayı çok utanıyordu. ‘Durumu kabullenmen senin işine gelir, diğer türlü senin üzerine gelirler.’ Baba diye konuştu.
Reli oğluyla farklı iki dünyada yaşadığını hissettiği için ‘Aynen evlat.’ Diyerek konuyu bitirmek istedi.
Repi Hermanni de iki boyutlu dünyaya sıkışmış kalmıştı. Sağ sol, ileri geri. Bunun dışında bir boyutu görmüyordu. Oysa Reli gerçeklik denizine kafasını sokmuştu. Bu denizde yukarı ve aşağı da vardı. Oğlunun bir gün hayvanların, davranışlarındaki tuhaflığı sezmesini ve gerçeklik denizine bir an kafasını daldırmasını diledi.
‘Sen yaptığın hatayı düzelteceksin babacığım.’ Dedi Repi.
Reli Hermanni yine gülümsedi. Bu defa aldırış etmemişti. Gülümsediği için ilk defa pişman olmadığını hissetmemişti.
Dönüş yolunda ağır adımlarla yürüyorlardı. Baba oğul konuşmadan öylece etrafa bakınıyordu. Derken hızla yanlarında bir araba geçti. Serseri tipli birkaç hayvan gecenin karanlığını yırtan müzik sesi ile dolaşıyorlardı. Reli bu arabayı anımsamıştı. Bu araba, Kaz Iras Lindovs’un eşi İvam Lindovs’a çarpıp öldüren arabanın aynısındandı.
Reli Hermanni’nin zihni, az önce yanlarından geçen arba yüzünden İvam Lindovs davasına gitmişti. Oğluyla çıktığı yürüyüşün sonlarına doğru dava dosyasına eklenen güvenlik kamera görüntülerini düşünüyordu.
Sonra kafasına yıldırım gibi çakılan çarpma sesi gelmişti. Uzun boynu çarpmanın da etkisiyle son derece sert bir şekilde sağ ön çamurluğa vurmuştu. Kafası oracıkta patlamıştı. Sonra araç sağa yönelmişti ve ön lastikler İvam Lindovs’un bedenini ezmiş ve araç bir ağaca çarparak durabilmişti. İşte az önce yanlarında geçen araç Bayan İvam Lindovs’a çarpan araçla aynı marka ve aynı renkteydi.
Baba oğul evlerine vardıklarında Bayan Rennis onlara beyaz çay demlemişti. Beyaz çay en az işlenen ve sadece bir adımdan oluşan basit bir üretim sürecinden geçtiği için sağlıklıydı. Bayan Rennis doğal güneş ışığında ve açık havada kurutulan bu çayı özellikle tüketiyordu. Yaşları ilerlemişti ve siyah çay onlarda çarpıntı yapabiliyordu.
‘Ben hemen size çaylarınızı getireyim.’ Dedi Rennis.
‘Çok iyi olur.’ Diye karşılık verdi Reli. Kafasındaki görüntüleri dağıtmaya ihtiyacı vardı.
‘Anne siz geçin isterseniz ben çayları getiririm.’ Dedi Repi.
Bay ve Bayan Hermanni oturma odasına geçtiler. Repi piposuna yöneldi ve içini temizlemeye başladı. Çay gelene kadar piposunu hazırlamak istiyordu. Çayla birlikte pipo içmeyi seviyordu.
Bayan Rennis ‘Umarım ikiniz de daha iyisinizdir.’
‘Efendim, anlayamadım.’ Dedi Reli ve elini kulağına götürdü.
Bayan Rennis bu defa yüksek sesle sordu.
‘Daha iyim. Repi de öyle. İkimiz için de ilginç bir yürüyüş oldu.’ Dedi Reli Hermanni.
Pipo temizlemeye yıllar içerisinde alıştığı için piposunu hemen hazırlamış ve içmeye hazır hale getirmişti. Sonra hazırladığı piposunu ağır ağır yaktı ve dumanını yavaş yavaş üflemeye koyuldu. Pipo içmekten gerçekten zevk alıyordu. Hayatta yegâne keyif aldığı şeylerden biriydi. Bu alışkanlığını asla bırakamayacağını düşündü.
Repi elinde tepsiyle göründü. Annesinin daha önceden hazırladığı kurabiyeleri ve tepsiye koyduğu fincanları doldurmuş ve gelmişti. Çayları verdikten sonra oturdu.
Bütün aile bireyleri çayla birlikte kurabiye yemeyi çok severdi. Reli piposunu bir kenara koyup soğumasını beklerken kurabiyelerden birkaç tane aldı.
Herkes keyifle çayını yudumlayıp kurabiyelerini yiyordu. Televizyonda ihaleyi kendi aile şirketine vermiş bir bürokratın konuşması veriliyordu. Bu ihaleyi alan aile şirketine teşekkür ediyordu.
Tam bu esnada Reli ‘Ahh.’ Diye inledi. Sesinden canının yanmasından ziyade bir şeye şaşırdığı belli oluyordu. Televizyon izleyip sakin sakin çaylarını yudumlayan Repi ve Bayan Rennis bir anda Reli’ye döndüler.
‘Reli hayatım neyin var?’ dedi Rennis Hermanni. Oğlu Repi de irkilmişti.
Reli ‘Çay bardağını alırken üzerime biraz çay döküldü .’ Diye yalan söyledi. Aslında sabah dilini rahatsız eden şeyin ne olduğunu anladığı için şaşırmıştı. Ağzında beliren şeyi görmek için deliriyordu. Diliyle oynamaya devam etti. İçine büyük bir korku dolmuştu. Doktor Raja Reprilyano’dan acil bir randevu almalıydı.
Dikkat çekmemek için çayını bitirene kadar bekledi. Sakince yerinden kalktı ve ‘Ben bir dava dosyası için çantama bakıp gelmeliyim.’ Diyerek odadan çıktı.
Üst kata belki de o güne kadar çıkmadığı bir hızda çıktı. Nefes nefeseydi. Ağzını açıp açmamak arasında kararsız kalmıştı. Çok heyecanlıydı. Diliyle tekrar ağzını yokladı. Diline resmen bir diş geliyordu. İçini büyük bir korku kaplamıştı. Aynadan ağzına bakmaya çekiniyordu. Sonra aklına Kaz Iras Lindovs geldi. ‘İnsan ol insan’ diye bağırmıştı. Aklına o lanet olası Iras geldiği için midesi buladığını hissetti. Onun kaz tüyünü karnına fırlatışı geldi bir an gözüne ve öğürmeye başladı. ‘Nefesini tut. Nefesini tut.’ Diye kendisine telkinde bulundu. Sonra derin nefesler alarak kendisini toparladı. Ağzına bakıp bakmama konusunda ki kararsızlık ve korku devam ediyordu. Göreceği şeyin kusmasına sebep olacağından emindi.
Derin derin nefesler alarak kendisini toparlamaya çalıştı. Artık midesi bulanmıyordu. Sonra gözlerini kapadı ve ağzını açtı. Gözünü hafifçe açtı.
Gördüğü şey karşısında şaşırıp kalmıştı. Öylece boş gözlerle aynaya bakmaya devam etti. Göz kapaklarını oynatmıyordu. Sonra elini istemsizce ağzına götürdü. ‘Diş bu.’ Diye sessizce söylendi. ‘İyi de kaplumbağaların dişleri olmaz ki!’ diye içinden geçirdi. İçinde hala bir umutla hasta olabileceğini umuyordu. ‘Bu lanet olasıca tütün beni kanser mi etti yoksa?’ diye düşünüyordu. Gerçeği kabullenmek istemiyordu Reli. Aslında Iras Lindovs’un kendisini lanetlediğini çok iyi biliyordu. Reli’nin asıl merak ettiği şey bu lanetin ne olduğu ve lanetin nereye varacağıydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.