- 501 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Unuttukça dinlemek isteğim bir şarkı gibisin,
O kutsal mesleğimden emekli olup, bu küçük ve bir o kadar şirin kasabaya yerleştiğimden beri; âlemi gezip birilerinin hayatına dokunmaya maalesef çok uzak olamadım; Çünkü gece, gündüzün bir birine saygıdan kusur etmediği yaşlardaydım.
Hani büyüklerimizin o meşhur Atasözünde olduğu gibi "unumu eledim eleğimi astım."konuşacak birilerini bulmak için iletişim kurmanın yegâne kurallarına uyulması gerek aslında o konuda çok yetersiz değilim de. İnsanların beklentileri bir tık benim beklentilerimden yüksek olduğunu his edince geri durmam konusunda hislerime güvenmem gerektiğini bilirim…
İlk bu kasabaya gelirken beklediğimden farklı çok içten ve hoş karşılanmış olama mı? hiç unutamıyorum.
Nedenlerine gelince sanırım ben buraya gelmeden ruh sessizliğim ve merhametliliğim benden önce gelmişti.
Kısaca buraya gelişimin verdiği güzellikle Pembelerin ülkesinde sanki hafif ayakucuna basarak yürüyen bir prensestim ben..
Çeşit çeşit kuşların bahçemde ki ağaç dallarında korkusuz bekleyişlerini mi? sorarsınız kedilerin en sakin bakışmaların mı?
Velhasıl kelam bu kasabanın halkının sıcaklığına birde benim sıcakkanlığım eklenince kendimizce dostlukların oluşmamasına imkan yoktu ki!.
Mahalden ben yaşlarında birçok bayan birbirleri ile zaman geçirmek için çarşı içinde ki şehit ve gaziler lokalin de buluştuklarını söylediler.
Her neyse kalabalığını geride bırakıp ve yalnız yaşama kurallarımı koymakla meşgulken o kadar kolay değil yeni insanları hayatımın bir parçası edinivereyim deyip, gelirim? Yâda gelmem demeden konuyu değiştirip, sadece Kimsesizliğe bir bedel ödenecek ben tek başına öderim demek kolayıma geldi.
Ve bu arada kasabanın bir yaşayanı hakkımı kazanalı tam tamına sekiz yılı devirdim.
Bir var ki; değişikliler var gibi olmamış değil.
Mesela sekiz yılın sonrası annemin ben doğarken büyük bir sevinçle Mine koyduğu isimim kırmızı koltuklu teyze olmasına çok yabancılık çekmedim.
Yeni alışkanlıklar kazanan kişi eski sevmediği alışkanlıklarına da veda eder gibime geliyor. ve Benle isimi anılan o kırmızı koltuğun hikâyesine gelince
Kışın bahara geçiş anları idi,ve Televizyon kanallarında günlerdir şiddetli kara yağışı balkanları etkisi altına aldığını ve bizim ülkemizden de yağacağına dair haberler dönüp duruyordu.
Malum sokak canlılarının böyle zor kış şartlarında aç kaldıklarını biliyorsunuz. Benim ise en Duygusallık gösterdiğim olayların başında Sokak hayvanlarına yiyecek temini için mah kasabına sipariş listemi kar yağacağını duyar duymaz vermek oldu.
Şu işimi bitiren bu işimi de göreyim; öyle giderim bahanesi ile gün öğleyi bulmuştu. Bir yanda ise havanın soğukluğu sokak da ki ayak seslerini araçların geliş ve gidişlerini azaldığını fark ettim.yani asıl rengi siyah olan gecenin yalnızlığına dokunmama ramak kalmıştı.
ve Üşümemi engelleyen kalın paltomu şapka eldivenleri takıp evden çarşı içine doğru adımlarımı hızlandırdım. Keza çarşıda beni oylanacak işim yoktu; sadece hayvancıklarımı beslenmesine yetecek siparişimi alıp dönecektim.
Kasapla hesaplaşmam bitirip tekrar evimin dönüş yoluna daha kestirme yola girdim. O yol asvaalat değildi yani biraz çamurlu idi; ama belki başka kedilerin varlığını görür ona göre yer tespiti vardı kafamda. Yol boyunca tek tük evlerin varlığı da beni mutlu ediyor en azında tenha yol boyunca içimde ki sesten uzaklaşır o evlerin duvar pencere önlerinde ki çiçekleri ve insan yüzlerine takılırdım.
Dört beş dakika gibi yürümeme kalmadı ki! Dikkatim lojistik bir kamyonun etrafından olan birkaç kişinin varlığı ve küfürleşen çirkin seslerini duydum.
Ben sese daha bir yakınlaştıkça kafa tasımda ki beynim büyüyor ve kalbimin çarpıntısı da bir o kadar fazlaştı.
Sanki bana ne oluyor ki. Bu insanları Tanımam kavga nedeni ne olursa beni ilgilendirmez der. en azın da uzaklaşırım hakkı bulurdum kendim de …
düşüncelerimin dümenini bırakıp fırtınan beni nereye sürüklerse sürüklesin dedim seslere daha da bir yakınlaşıp diplerine kadar girdim.
Evin kapısında genç bir adam ve yaşları kaynana olacak iki kadın vardı. O benim bu senin sözleri dökülüyordu ağızlarında.
Genç adam ise kırmızı bir koltuğa oturmuş elinde ki beyaz bir kâğıt parçasına bir şeyler not ediyordu. Belli ki o senin bu benim listesini yapıyordu. Az bir süre olup bitenin benlik payını çıkarmanın çaresizliği ile o evden uzaklaşmaya başladım. lakin yolu az bir yarılamaya az kalırken Evin kapısının önündeki araç hızla yanımdan geçip gözden kayıp oldu.
Aslında meraktan değil de acaba o metruk evde kimsenin olup olmadığına takıldım. Onca kavga gürültü birinin orada ölmüş olması da gayet muhtemel deyip geri eve gittim ki kapının önünde kırmızı koltuk çok tatlı duruyor ve gel beni al der gibiydi.
Aman tanrım bu nasıl bir his avuçlarımın içine bir terleme gözbebeklerim uçurumun ucuna dayanmış ruhumu ile düştüm, düşeceğim ve kısaca dürüst olmak gerekirse bu kırmızı koltuk fena beni kendine çekiyordu. Onun etkisi ile dedektiflik ruhumu harekete geçirmem çok fazla zamanımı almadı.
Koltuğun yalnızlığına sebeplerine ait bir delil bul ve suçlulara da hak ettikleri cezalarını ver ve kendime acar bir hafiye moduna sokup evin yakına tekrar geliverdim.
O küfürlü bağrışan insanların gitmesi ile terk edilmiş o Evin bahçe kapısı ardına açık ve rüzgârının esmesi ile kâğıt ve toz artıkları Sağa sola devrilip kimi olduğu yere kapaklandırıyor; kimini gökyüzüne bir kuş gibi uğurluyordu.
Kulaklarımın en derinlilerinde yası anlatan melodiler vardı. Ama hangi çalgı aleti ile çalındığını ayrıştıramıyorum. Böyle bir durumda insanın düşünceleri beynine ne kadar ağırlık yaparsa o kadar hafifleten sebepleri peşinde getirmeyi beceriyor.
Elimdeki pazar arabasını bahçe kapısına dayayıp bir iki adım sonrası koltuğun ipeksi dokusuna ellerimi usul gezindirdim. Tıpkı bir insan gibi belki de şefkatte ihtiyacı olabilir; dedim.
Koltuğu kumaşı gayet yeni hatta çok yeni idi; buradan alınıp diğer eşyaları ile görülmemesinin sebebini araştırmaya başladım ve koltuğun alıp kendime doğru çekip yukarı kaldırınca beyaz ucu işlenmiş bir bohçanın olduğu ilk gözüme çarptı. Bohça bana ait değildi. Fakat ben onu alırsam kişiye saygısızlık yaparım ve bu düpedüz hırsızlık olurdu da.
Ama ben almasam başkasının alabilmem ihtimalini düşünce bohçayı alıp bir solukta pazar arabamın içinde ki eşyaların üstüne yerleştirdim.kaderine terk edilen kırmızı koltuğu da birilerini yardımı ile bir şekilde almaya gelirim deyip oradan ayrıldım.
O gün çok şeye şahit olmuşum doğrusu ve insanın yaşı ilerledikçe hareketleri kısıtlanıyor; benimde yavaş unutkanlıklarım ve oturduğum yerin sürekli aynı yer olmasına da engele olamıyordum. Hiç zaman kayıp etmeden üşümüştüm gidip yatak odam da derin bir uykuya daldım. yani kırmızı koltuğun içinde aldığım beyaz bohçaya hiç dokunmadım ne vardı ne yoktu içinde? Diye:::
Sabah uyandığım da ilk gün ışığana merhaba dediğim saat dokuz buçuğu geçiyordu. pencereye yapışmış ve gözlerime inanmıyorum.
aman tanrım bu ne güzellik böyle! Ve günlerdir beklen kar yağmış ve kasabayı aynen pasta kırmasına çevirmeyi başarmıştı…
beyaz kar ile uzun bir bakışma sonrası Odanı ısısı daha fazla düşmemesi için bir iki odunla yanan ateşi harlandırdım dışarı da lapa lapa kar yağıyor ve o metruk evde ki koltuğu alamamanın bu sefer beni üzüntüsü sardı.
Lakin, orada bir bohça ile eve dönüşümü kafamda şimşek gibi çaktı. Sonra bir koşu beyaz ucu nakışlı bohçayı dün bıraktığım yerden alıp mutfak masasının üzerine koydum. Hem büyük bir heyecan hemde başkasına ait bir şeye hakım olmadan dokunmanın acısını yüreğimin derinliklerinde his ettim
. Birde olayı şu yönden düşündüm bir sokak hayvanın kime ait olduğu belli değil ama ben onu alıp doyuruyorum. Bununda kime aitliği bir o kadar ona benzer yanını düşünerek bohçalara atılan düğümleri tek tek çözdüm.
Hardal rengi bir kazağa gelişi güzel sarılmış bir şeylerin olduğunu anladım.bir yanda ise iç sesim soru yağmura tutuyor beni nedir bu acabalarla ?
aaaa! Bu bir günlük idi;
Grimsi belki daha önce beyazdı bu günlüğüm kapağı zamanla bu hali almış kanısındayım. S/ y harfleri dışında üstünde çokça kalp çizilmişti. İçeriğini penceremin önünde sürekli duran koltuğuma geçip okuyunca anlarım dedim..
Ve ve işte günlüğün yazılışına sebep olan şeyler:
Sanki asılar geçmiş! Gecenin ışığa boyu devrilmeyişine; gökyüzünde ki yıldızlar ise bir üstat elinden yeni çıkmış elmas yüzük serisi gibi alıcısını bekliyordu ışıl ışıl mağaza vitrinden...
Biz ise yaşam alanlardan uzaklaşmış beden sessizliğini yoldan gelip geçen kamyon tr şoförlerinin emrine vermiyorduk.
Beden kirliğine gelince kendimden ara edecek bir ben değildim; gecenin karanlığını fırsat bilip ne yazık ki bu işi yapan çok sayıda kadın vardı evlisi, bekârı ve kendi bedenlerine birer seks servisi açan açanaydı
İçlerinde bir benim yaşım küçük yoldan her zaman gelip geçen şoförler vücudumun kırıklığını tazeliğini birbirlerine uçurmuş olmalılar ki adımı gerdanı beyaz kızı istiyorum durumuna kadar getirmişlerdi. Benim adıma yolun istek fişini kesenler hep çoğaldı çoğaldık ben mi? büyümüş gibi anılarıma oyunlarıma yenisini ekledim...
Burası Anadolu’nun töre bilmem ne gölgesinde olayların sıkça var olduğu bir iki il arasında kalan bir ilçe idi; sınıra yakın madalyonun öteki yüzü kadının adı bedeni yine ar namustan çok uzak kısaca hiç bir şeydi ki!’’.
Çalılıkları arasına gizlenmiş biz ve Önce uzaktan iki gözü ışık topu araçlar görünür sonrası ani fren sesi yarı Türkçe yarı Türkçe fiyat pazarlığı başlar şoför ve o adamla kimi sarı perçemli kimide peynirci Medeni olarak da tanınırdı. İşi kendine göre payelendirirdi. Ve Her seferinde elindeki peynir poşetinde ekstra dan dan bizi sattığı adamlara satardı. Aynı zamanda O peynirin kazancına biz ortak değiliz keza o ise hep bizim bedeninizin erkeklere servisinde en büyük pay sahibiydi.
Çözüleceği imkânsız ve bizimkisi Garip ilişkilerin yumağı adeta
Hep normal seks ihtiyacına hizmet veremiyor olduğumuzu sanmayın bazen karşımıza daha beteri adamlar da çıkıyordu. Mesela iller ki zamanlarda bir adamın bana yapmaya çalıştıkları. Medeni ile pazarlık konusunda anlaşması sonrası adam çalılıklara doğru yangından mal kaçırır gibi bir hamle ile yere itekleyerek üstümdekileri adeta parçalıyor çıplak bırakınca lanet bir iş yapıyorsun sen cehennemliksin sürekli yüzümü bedenimin geri kalan kısmını tükürüğüne boğdu.
Kükreyen bir aslandı sesi gecenin karanlığına top gibi düşüyordu ben gözlerimi sımsıkı kapatıp bekledim. O ise ıslak dil, damak ve dudakları kuruyana kadar bana hakaretlerine bir fil devam etti sonra kalkıp aracına binip gözden kayıp oldu.
Pekiyi medeni peynircisi ile nasıl yolum kesiştiğine gelince söz olarak en çok kadına sayılmamak da vardı. Birde unutulduğum yerden tekrar tekrar başlamanı yorgunluğu hiçe yazılmış bir kader içersin de çıkıp kaçmaktı ama daha beteri oldu gittikçe çamura da bulandım.her kadının bir kurtarıcı hikayesi gibi benimde hikayem aynı sadece zaman ve yer isimler değişikti. Anadolu’nun kırsalından koca şehirleri yurt edinmeye başlamam kendisi ile beraber o kadınlardan biri ve bu sefer yol kenarı değil de; mekanım belliydi….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.