- 207 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Cehennemde mi sanal...
Cehennemde mi sanal...
Cehennemde mi sanal...Önce seni atalım mı
Adam diyor ki dünya sanal...cehennemde mi sanal...
Nurdan var edildik...esması sanal değil ki sudur sanal olsun...zatına denk değil varlık yönülden de de. ne gölgedir ne aynadaki görüntüye denktir yaradılan varlık yönüyle onlardan çok çok ekmeldir...
Rüyada bile sanal değilsin kan ter içinde kalıyor yatağımız rüyalarımız sebebiyle...Tayyi mekan olanlar da sanal değil...
Adl sıfatı farklılık oluşturur...yaradılan denk değil yaradana vede birbirine...ne varlıkta ne sıfatlarda ne isimlerde ne hallerde ne eylemlerde ne fikirlerde ne duygularda...Kelamı farklıdır Allahın bizim kelamımız sese muhtaç muhtaç olmayan kelam tek Allaha aittir...hiç bir esmasına denklik mümkün değil...
Cehennemde mi sanal...
Yaradılana sanal demek eksiklik vermektir yaradana...
Şirksiz inanamazlar bunlar Allaha...işte ayet..."Onların çoğu ortak koşmadan Allah’a iman etmezler."(Yusuf/106)
İşte tefsiri...İnsanların çoğu, göklerdeki ve yerdeki delilleri ibret gözüyle incelemedikleri ve akıllarını doğru kullanmadıkları için, Allah’ın varlığını kabul ettikleri halde O’na çeşitli yollarla ortak koşarlar. Nitekim Câhiliye döneminde Arabistan halkı da Allah’a inanmakla birlikte (Lokmân 31/25) çeşitli şekillerde O’na ortak koşuyorlardı. Meselâ, bazı putperest Araplar meleklerin Allah’ın kızları olduğuna inanırken (Nahl 14/57), bir kısmı da kendilerini tanrıya yaklaştırsınlar diye putlara tapıyorlardı (Zümer 39/3). Hıristiyanlar, Hz. Îsâ’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia ederken, yahudilerin bir kısmı, “Üzeyir Allah’ın oğludur” diyorlardı (Tevbe 10/30). Ayrıca cinleri Allah’a ortak koşanlar da vardı (En‘âm 6/100) (Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 261)
Kur’ana kelamullah derken de dikkatli yorumlar yap...Allahın habibi derken de mecazdır bu ifadeler...sadece mecaz...ne habibi ne de evliyası olmaz Allahın...ne de kelamı yaradılanın kelamının derecesine eksikliğine bürünür...
Esmasına yaradılanın esması denk değil...bağımsızdır esması...sadece esmasını esması bağımlı kılar beşer dua etti diye icabetetmez Hikmetliyse icabet eder..."Dua edin icabet edeğim ayetinden hizmetçimdir Allah iddiası üretme...O HİKMETE hadimdir...cehennemliklerin imdadına koşmaz...muhabbetin gereğidir dualara icabeti...esması gereğidir dualara icabeti...yaratması da esmasının icabıydı...seni senin için yaratmadı...bil diye memur ol kul ol köle ol diye yarattı...eksiklik yaratır eksikleri de yaratır ama ekmelliktir amacı...İnsanın emrine verdi hayvanları mesela...ama insanı da bilme amacı için yarattı...ekmelliktir nihai amaç...diğerleri nötürlenecekler...
Muhabbetten hasıl oldu MUHAMMED... ve bütün yaratılanlar...nihai amaç belli...
Evet...nihai amaç belli..."Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı ni‘meti, o ma‘rifetullâh içindeki muhabbetullâhtır."
"Cennet cennet dedikleri,
birkaç köşkle birkaç huri,
isteyene ver onları,
bana seni gerek seni..."dedi Yunus Emre...
“Haberde geldi ki:
“Dünyada öyle bir cennet vardır ki onu bulanda cennete bir istek kalmaz. Bu cennet mârifetullahtır.”
(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım! Bu âyet-i uzmânın sırrıyla insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, Hâlik-ı Kâinât’ı tanımak ve ona îmân edip ibâdet etmektir. Ve insanın vazîfe-i fıtratı(yaratılış vazifesi) ve farîza-i zimmeti(üzerine farz olan vazifesi), ma‘rifetullâh ve îmân-ı billâhtır. Ve iz‘ân ve yakîn ile vücûdunu ve vahdetini tasdîk etmektir. Evet, fıtraten dâimî bir hayat ve ebedî yaşamak isteyen ve hadsiz emelleri ve nihâyetsiz elemleri bulunan bîçâre insana; elbette o hayat-ı ebediyenin üssül’esâsı ve anahtarı olan îmân-ı billâh ve ma‘rifetullâh ve vesîlelerinden başka olan şeyler ve kemâlâtlar, o insana nisbeten aşağıdır. Belki çoğunun kıymetleri yoktur."(7. Şua)
Evet...nihai amaç belli...
İnsanlığın en yüksek mertebe ve makamı Allah’ı tanımaktır.
Evet..."Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, îmân-ı billâh içindeki ma‘rifetullâhtır."
Evet.."Ey insan! Kat‘iyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, îmân-ı billâhtır."
Evet...nihai amaç belli...
Muhabbet, ilim ve marifetin bir neticesi hükmündedir.
Evet...Tevhid ve marifet kalbi sahibine yöneltmesi noktasından kalbe yardım edip rehber oluyor. Nasıl tevhid ve marifet akla rehber olduğu zaman her şeyde Allah’ı bulduruyor ise aynı tevhid ve marifet kalbe rehber olduğu zaman da kalbi kainatın dağınıklığından ve mecazi aşklarından kurtarıp Allah’a yöneltiyor.
Kelime anlamı Allah sevgisi demek olan muhabbetullah, İslâm dîninin en mühim maksadıdır. Günde beş defa kılınan namazlarda çok kereler Allahü teâlâ zikr edilerek (hâtırlanarak) kalp kuvvetlendirilmektedir...
Muhabbet ayağıyla Marifetullaha teveccüh eden zatlar, şüphelere ve itirazlara kulak vermezler. Binler şeytan toplansa, onların hakiki mahbûblarının kemâline işaret eden bir emareyi, onların nazarında iptal edemez...
Allahı tanı seveceksin...Evet, bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve safi lezzet elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz. Cenab-ı Hakk’ı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara; ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır.
Cehennemde mi sanal...Cahilliktir ekmel ilime asiliktir bu ve benzeri iddialar
Evet...Dünya acıları sanal olsaydı sabra ödül olmazdı ve nimetlere de şükür gerekmezdi...Tiyatro oyuncusu değiliz...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.