- 577 Okunma
- 7 Yorum
- 3 Beğeni
Köy Çocuğu Gözüyle Üç Büyükler
Üç büyükler deyince doğudan başlayayım saymaya: Çin Sovyetler Birliği ve ABD’dir kast ettiklerim. Sözlerime: “Ne Amerika (NATO) ne Rusya, bağımsız Türkiye” diyenlerin ardılı olduğumu belirtmek isterim. Eskilerin deyişiyle Maocu hiç değilim. Tek isteğim ülkemin adlarını andığım dünya siyasetine yön veren üç büyük ülkenin şerrinden uzak; olabildiğince bağımsız ve demokrasiyi içselleştirerek, “Yurtta barış dünyada barış” ilkesi ışığında barış içinde yaşamasıdır.
Sam Amcanın Kulübesi adlı kitabın adından esinlenerek kulağa daha hoş gelsin diye ABD demek yerine çoğu kez sam Amca diyeceğim. Önce Sam Amca’yla ilgili anılarımdan başlayayım söze.
Dün gibi anımsarım. İlkokul ikinci sınıfta okuyordum. Ders aracı olarak sadece Türkçe Kitabımız vardı köy okulumuzda. Sınıf kitaplığı hiç zengin değildi. Kitaplıktan küçük bir kitap geçti elime. Amerika hakkındaydı kitap. Kitabın bir sayfasını güzel bir kadın öğretmenin öğrencilerine beslenme eğitimi yaptığı fotoğraf süslüyordu. Gıptayla baktığım resimdeki öğretmenin kıyafeti ve öğrencilerin giysileri bizim siyah önlük beyaz yakalıklarımızdan çok farklıydı. Şık kıyafetli, sağlıklı çocuklar ilgimi çekmişti. Uzun süre gözlerimi ayıramadım resimli sayfadan. Amerika’yı böylece keşfettim Kolomb’dan yıllar sonra.
Daha ileri sınıflarda yine ilkokulda Süt tozu ve daha başka yiyeceklerle girdi Sam Amca yaşantıma. Süt tozundan elde edilen sütü okulda içmeyip eve götürdüm bir gün. Annem denemek için yoğurt yaptı. Yapılan yoğurtun damağımda bıraktığı hoş olmayan tadı hala anımsarım. Elbette birkaç kaşıktan fazla yiyen olmadı. Süte de ilgi giderek azaldı. İçmez olduk okulca özenle hazırlanan sütleri.
İlkokul yıllarımda Kıbrıs olayları patlak verdi. Evimizde radyo yoktu. Okulda beşinci sınıfta okuyan öğretmen çocuğu bir arkadaşımız akşamleyin evlerindeki radyodan dinlediği Kıbrıs’la ilgili haberleri heyecanla anlatırdı. Dördüncü sınıftım ben. Amerika, Makaryos adlarını geçerdi sözlerinin arasında.
Beşinci sınıftım, başkan Kennedy’nin vurulduğunu öğretmenimiz anlattığında üzülmüştük sınıfça. Aynı yıllarda Sam Amca’nın Kıbrıs olayları nedeniyle zamanın başbakanı İsmet İnönü ile aralarının bozulur gibi olduğunu da anımsadıklarım arasında.
Ortaokul yıllarım başladı. İlçemizde haber dinleme, ülke ve dünya gündemini takip etme olanağım yoktu. Sadece iftihara geçmek kafamı meşgul ediyordu. O yıllarda her şubeden ancak karne notları en iyi olan iki öğrenci seçilirdi iftihar listesine. Sadece derslere odaklanmıştım. Ve sene ortası ve sonu olmak üzere bir ve ikinci sınıfta iftihar listesinde adım okundu. Ancak orta üçte bir öğretmenimiz Clay adlı dünya şampiyonu bir boksörün Müslümanlığı seçtiği için Sam Amca’nın Vietnam Savaşı’na gönderilmek istendiğini anlattı. Adını Muhammet Ali olarak değiştiren boksörün ünvanlının elinden alındığını ve hapishaneye konduğunu öğrendim.
İlkokul dördüncü sınıfta sınıf duvarlarımızda haritalar asılı dururdu. Kuzey doğu komşumuzun adı büyük harfle S.S.C.B. olarak gösterilirdi. Bu harflerin açılımını bildiğimi o yıllar için söyleyemem. Lakin o ülkenin Rusya olduğunu bilirdik.
Rusya demek öcü demekti benim gibi doğduğu topraklar 41 yıl Rusya egemenliğinde kalmış bir çocuk için. Bizzat köyümün ve yaylalarımızın bulunduğu topraklarda dedelerimiz Rus işgallerine karşı çete savaşları vermişler. Bu olaylar belli ki, I. Dünya savaşı yıllarında yaşanmış. Babaannem işgal yıllarını hüzünle anlatırdı. Mevsim kış. İnsanlarımız gündüz ormanlarda saklanıp geceleri evlerine korkarak dönüp hayvanlarını beslerlermiş. Yine ninemden duymuşum; iki soldat (Rus askeri) bir gelini yakalamak istemişler. Gelin kaçmış önlerinden. Anneannemin deyişiyle “Çiftlama ateş edip gelini öldürmüşler.”
Ruslar, Ardahan’ı işgal edip yaylalarımızdan aşağı uzanan bir vadi boyunca Şavşat Köylerine doğru geliyormuş. Bizim milisler vadinin karşı yamacındaki ormanlardan Rus askerlerine ateş açmış. Kamandarlarını (Rus Komutan) vurulmuş. Askerler kamandarlarının elbiselerini alıp geri geri kaçmışlar. Bu öyküyü köyümüzden bir yaşlı amca anlatmıştı. Ben o yıllarda 12-13 yaşında bir çocuktum diyordu anlatıcı amca.
Rusya’da komünist idare olduğu söylenirdi köylerde. Komünizm demek evlilik, namus anlayışının olmadığı bir anlayışı olarak anlatılırdı köylerimizde. Benim için kapalı kutuydu S.S.C.B. ülkesi.
Özellikle ortaokullu yıllarımda ibre bizden yana dönmüştü. 1711 yılı Ruslarla ilişkilerimizde tarihimizin altın sayfasıydı, Ruhumuz huzur bulurdu. Robinson çağımızdaydık çünkü: Prut Savaşı’nda Baltacı’nın Katerina’nın çadırda tatlı bir gece yaşadığı efsanesi şövenist duygularımızı coştururdu. Bir yönüyle de Baltacı’ya Rus Ordusunu niçin yenip dağıtmadığına da hayıflanırdık.
Çin, Çinliler dördüncü sınıf Tarih kitabıyla girdi dünyama. Oğuz Kağan, (Mete Han) Büyük Hun İmparatorluğu, Hunların atalarımız olduğunu ve Mete Han’ın, babası Teoman’ın korkusuz yiğitliklerini anlatıyordu tarih kitabımız. Atalarımızın kahraman insanlar oldukları Asya kıtasında büyü bir imparatorluk kurdukları biz çocukları coşturuyordu. Çin Seddi’ni, Çinlilerin Hunlara karşı savaşlarda başarılı olamadıkları için yaptıklarını da göğsümüzü gererek okuyorduk.
Savaşlarda yenemedikleri Türkleri Çinliler hilelerle aralarında ayrılıklar çıkardıklarını ve Büyük Hun İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı Hun Devletleri adlarıyla ikiye böldüklerini üzülerek okuduk. Bu devletleri maalesef Çinlilerin ortadan kaldırdıkları da üzüntümü daha da artırmıştı.
Ve Kore’de askerlerimizin sam Amca’nın yanında Çinlilerle savaştığı da çocukluk ve ilk gençlik bilgilerim arasındadır. Dünyanın üç muktedirlerle ilgili ilk bilgilerim kabaca bunlar. Daha sonraki yıllarda bu üç süper güçle ilgili bilgilerim, dünya görüşlerim değişimlere uğradı. Onlara karşı ilgim daha da arttı.
Devam edecek…
YORUMLAR
çok acıklıydı,Çok güzeldiyüreğine sağlık Üstadım ,
ders vericiydi,akıcı anlamlısevgi ve özlem vardı
düşündürücüydükutluyorum Üstadım.
Dualarımla selamlarımla
İBRAHİM YILMAZ
Selam, saygı ve dualarımla sağlık içinde esn kalın.
İBRAHİM YILMAZ
ilginize ve yazıya değer katan düzeyli yorumunuza teşekkür ederim.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Ciddi ciddi müthiş bir konu bu helal olsun kesinlikle devam etmeli bana film gibi akıcı geldi.
İBRAHİM YILMAZ
Valla ana sayfada üç büyükler başlığını görünce "İbrahim ağabeyim spora da el atmış." Dedim içimden. Ama gelince bir de ne göreyim, dünya liginde maçtan maça gidiyoruz:)))
Aslında yazınızı dün gece okudum ama o saatte kafa yorgundu. Ancak yorum yazabiliyorum.
Okurken sizin de okuduğunuz "Özgür Düşünce Ne Kadar Özgür?" isimli yazım geldi aklıma. Aslında sizin yukarıdaki yazınız, benim yazımın başında olabilirmiş. Bir birini çok güzel tamamlıyorlar bence...
Bu arada hafızanıza da hayran kalmadım değil hani. Her yazınızda; hem kendi, hem
memleket, hem de dünya tarihine ışınlıyorsunuz bizi. Biz de engin bilginiz ışığına ufkumuzu besliyoruz.
Konu ile ilgili yorumumu devam yazınıdan sonra yapmayı planlıyor ve devamını sabırsızlıkla bekliyorum.
Sevgi ve saygılarımla...
Uğur Arslan
İBRAHİM YILMAZ
İki güzel insan daha tanıdım. İki Uğur. Bilmem Uğur Zengin burada da yazıyor mu?
Farkındayım yazım yanlışları, dilbilgisi kurallarını es geçen cümleler. Fakat memleket sorunlarından kopuyorum sizi, sizler gibi donanımlı ve düzeyli dostları okudukça ve de bir şeyler yazmaya çalışınca.
Selam ve sevgiler soylu yüce gönlüne.
Benzer duygu ve düşüncelerle büytüldük, siz Karadeniz yaylasında, biz iç Anadolu gecekondusunda.
Tebrikler hocam, anılarımızı canlandırdınız.
Saygılarımla.
İBRAHİM YILMAZ
kaleminize kuvvet muhterem hocam.
farkındalık kazandıran ne değerli bir paylaşım
devamını da merakla bekliyorum, efendim.
en derin selam ve sygılarımla
İBRAHİM YILMAZ
Selam ve saygımla esen kalın.
Bu ülke o kadar çok şeylere özendirildi ki hâlâ özendirilmeye devam ediliyor. Bir örnek versem sana yağı olayı kâbustur. İnsanların hayvancılıktan soğutmaya taa o zamanlardan başlanıldı belki de.
İnsanın dilini, dinini kültürünü unutturursan giderek kendisi olmaktan çıkar, yozlaşır.
Değerli öğretmenin her konuyu öyle derinlemesine yazıyorsunuz ki biz öğrenciler olarak sizi okuyup ufkumuzu genişleterek sorgulamalarımızı çoğaltıyoruz.
Bu arada köy çocuklarının geniş ufku olan sohbetleri daha çoktur. Yayan gidilen okul yolları az çınlamadı sesleriyle
Saygılarımla selamlarımı gönderiyorum.
İBRAHİM YILMAZ
"İnsanın dilini, dinini kültürünü unutturursan giderek kendisi olmaktan çıkar, yozlaşır."
Yaşanan olumsuzlukları alt edecek sizler gibi düşünen, düşündüklerini yazıyla, sözle...somutlaştırıp uygulamaya geçiren yetesiye değerlerin olduğuna inanıyorum.
"Tek bir şeye ihtiyacımız var." Atatürk'ün dediği "çalışkan olmak". Çok çalışmak diye anlayalım bu özlü sözü.
Saygı ve selamlarımla esen kalın.
Ümmühan Yıldız
Saygılarımla.