- 725 Okunma
- 6 Yorum
- 4 Beğeni
*** ÇOCUKLUĞUMUN RENKLİ DÜŞLERİ ***
* Yeniden dönebilsem diye düşünüyorum, dönsem o renkli düşlere. *
Sahi insan yeniden dönebilir mi o çocukluk günlerine...
Sabahları uyanışımız ; radyodaki o güzel şarkılarla şen bestelerle sanki bir bayram sabahına uyanırdık. Çok kardeşlerdik ev her an bir curcunaya dönerdi , bizim sesimiz , bazen birbirimize küçük takılışımız sayesinde ...
Ama kahvaltı sofrasına oturduğumuz o şen sabahları hiç unutamıyorum .
Okul taatil değilse , kahvaltıdan sonra hazırlanır okul yoluna çıkardık. Ne çok severdim okulu. Sanki orası ikinci evimiz ; öğretmenlerimiz bir anne bir baba şevkati ile sararlardı renkli dünyamızı.
Çoğu zaman derslerimi dedemle yapardım. Daha çok edebiyat dersi dedemin işiydi, onunla şiirler okur şiir ana fikirlerini, anlatımlarını hep onunla yapardım. Dedemin de öğretmen olması bu çok çocuklu evde işe yarıyordu.
Okulda öğretmen , evde de öğretmen olması beni çok mutlu ediyordu.Bu yüzden tek düşündüğüm meslek öğretmenlikti.
İşte böyle hayatın renkli düşlerinde koştururken , okul taatil olduğu zamanlarda da ailemiz bizi çok sevdiğimiz memleketimiz Halfeti’ye götürürlerdi. Orası bizim için küçük bir taatil yeri, ailenin diğer fertlerinin bulunduğu bu yer en büyük eğlencemiz olurdu.
Halfeti sabahlarında daha bir renkli düşler içinde uyanırdık. Dayımın evinin o büyük bahçesine kocaman bir sofra açılmış her sabah bizi beklerdi. Ve bahçenin bir köşesinde erik ağacının altına kurulan plak çalarda eski şarkılar döner dururdu ; bunu çok seviyordum . Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla , Hafız Burhan lar. Ben hep bunları dinlerken ; bu şarkıları ve bu sanatçılar öyle ruhuma yerleşmişti ki dilimde onların şarkıları ile bambaşka bir rüyada yaşıyor gibiydim.
hele burada gül zamanı gelmişsek sabahları gül kokusu doldurur evleri.
her tür gülleri ile özellikle siyah gülü ile tanınır halfeti...
her sabah burdaki günlerimiz bir başka güzel rüya gibi geçerdi. halfeti kasabasının içinden fırat nehri geçer. bu nehir daha bir güzelleştirir bu beldeyi.fırat kıyısı bahçeler bir başka güzeldir.buranın en belirgin bitki ağaçları, nar,incir, dut,erik,fıstık ve ek olarak yetiştirilen muz, portakal, kebat denilen portakal benzeri reçeli yapılan bir türü.kokulu gülleri,siyah gülü, yeşil gülü ve nergis ayrı bir güzellik katar halfetiye.
İşte çocukluğuma renkli düşlerinin dolduğu Halfeti sabahları geziler kahvaltıda planlanır ve bizi ya Fırat’ın karşı kıyısındaki tanıdık ve akrabalara çaya veya yemeğe gideriz. Ya da ; Başbostan denilen dedemin bahçeleri bulunan yerleri gezmeye giderdik. Başka bir gün de Çekem denilen semtini ziyarete giderdik.
O gün de dereye ve pınara karar vererek en yakın yerlerden başlardık. Kahvatıdan sonra hazırlanıp yola çıktık. Dere boyuna giderken önce ismi - eşek pınarı- dedikleri pınara geldik... bu pınar buz gibi suyu dağın kayaların içinden çıkıp gelir, akan suyunun gözüne bir incir yaprağı yerleştirilip suyunun kovalara daha iyi gelmesi için bu yöntemi bulmuşlar. Bizimde hoşumuza giderdi...
Pınardan sularımızı içtik ve dereye doğru yollanırken ben : ’ bu ismi beğenmedim pınarın ismini ’Aşk Pınarı ’ koyalım ’ dedim. Tabii bu bizim aramızda değişti... yine oradaki insanlar eski ismini söylerler.
Dere boyu yürürken solumuzda yüksek duvarlar ve derenin akıp giden yolunun üst kısmı, sağ tarafta ise yüksek kayalıklar yine bu kayalıkların üst kısımlarında evler ve bahçeler var. Kayalıklardan sarkan çeşitli bitkiler yosun tutmuş bu kayalardan küçük su tanecikleri akar yola doğru...bu hoş bir manzara sunar tabiata. Yürürken üzerimize dutlar düşer eğer dut zamanı ise... yol kenarında olgun narları koparıp yiyerek yolumuza devam ederiz.
Dere ayrı bir güzellik ; buranın üst kısımlarında bahçeler evler ve deredeki eski değirmen içerisinden akan sular etrafa saçılarak akar. Önce dereyi gezeriz, kurbağalar hep bir ağızdan şarkılar söyler sanki derenin şarkısı gibi... Ya yandan çarklı yengeçler ; yan yan yürürken ben onlardan çok korkardım. Yengeçleri sevmiyorum . Diyorlar ki çocuklar ’ Yengeçler ısırınca siyah eşekler bağırıncaya kadar bırakmazlarmış’ Bizimle gelen komşu çocukları ise ellerinde taşlarla kurbağa ve yengeçleri kovalar dururlardı. Ama her şeye rağmen çocukların onlara zarar vermesini istemesem de çocuklar onları öldürüyorlardı.
Oysa onlar bu derenin bu renkli dünyanın canlıları oralara can veren süsleyen.
Dere kenarındaki çeşitli yenebilen otları toplardı annemler yemek için.
Sonra bizi değirmenin içine doğru yürütür tabii biz çarpışarak akan suda ıslanırdık. Onlar zorla da olsa bizi bu sularda bir boy da olsa yürütürlerdi. ’ Nazara iyi gelirmiş ’ derlerdi de ne kadar doğru bilemem.
Biz yine şarkılar söyleyerek derede gezerip çaylarımızı içip o gün ki güzelliklere doyamadan eve dönerdik.
ÇOCUKLUĞUMUN RENKLİ DÜŞLERİ BİRİNCİ BÖLÜM...
Günay Koçak 9.3.2020
YORUMLAR
Hikayeniz dahada güzelleşmiş.
Güzel günleri yad etmek..
çocukluğu, gençliği. özlemek
gündemin sıkıntılarından bir an olsun ayrılıp geçmişedoğru yelken açmak
karanlıklara inat aydınlığı yaşamak,
İnsanoğlu için güzel bir duygudur geçmişi yaşamak
içinde bulundumuz ortamı bir kenara koyup
oysa belki bu sıkıntılı anlarımızında bir güzel yanı vardır belki
bu günler geçince özleyeceğimiz günler
Sayenizde Halfetiyi gezmek nasip oldu
yine çok güzel hikayeler yazmanız dileğiyle selamlar saygılar.
Aygün Deniz
Çok teşekkür ederim kıymetli yorum ve beğeni için.
Saygılar.
güzel günlerdi
hey gidi hey
yine de devamı geleceğine innaıyorum canım
biz iyi oldukça
umut ettikçe
illa ki
sevgilerimle canım
Aygün Deniz
Ama defterimi unuttum,
Burada yazmayacağım.
Yarın yazarım insAllah.
Sevgimle. Gulumm.