- 559 Okunma
- 3 Yorum
- 4 Beğeni
Uzun Hikaye
Bir şeyler yazmanın hep çok kolay olduğunu düşünürdüm. Ama olay "Al kalemi eline, yaz." demeye varınca işin seyri büsbütün değişti benim için. Öyledir zaten, hep dışardan ahkam kesmek en kolaydır. Sümeyye, “Gönder hocam bir yazı gelsin.” deyince halihazırdaki yazılardan veriyorum ama sermaye tükenirse ne olacak? Memlekette yazmaya mesele mi yok? Dolu. Hem öyle bir köşesinden başlasam alıp başını gidecek ne çok mesele var. Ama gidemiyorum ki. Memlekete fersah fersah yollar yapıldı; derelerde kum, çakıl kalmadı. Ama ben gidemiyorum. Gerek de yok zaten. Deniz, börtü böcek, ot, aşk… Esra Erol’un konukları varken ne gerek var memleket meselelerini yazmaya? Sana mı kaldı memleket meselesi yazmak? Koca koca yazarlar niye aşk romanları yazıp durmuş? Demek ki bizde bu gidiyor ya da diğer meselelerin üzerine gidilmiyor, gidilemiyor. Adı her neyse o işte. İnsanın Servetifünuncular gibi alıp başını Yeni Zelenda’ya kaçası geliyor. Yok, oraya da gidilmez şimdi. Dolar olmuş bilmem kaç Türk lirası. Bir köye atsam kendimi yeter. Başımı da toprağa gömerim olur biter.
Sahi ben ne yazacaktım bugün? Sait Faik gibi “Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi." gibi bir şeyler yazacaktım. Ama galiba onun bahsettiği çocuklar biz oluyoruz. Çünkü ilkbaharda yeşeren binalar var artık. Yol boyunca izlemeye doyulmayan, dallarında sarı sarı lambalar açmış, o güzelim binalar…
Geçen gün müteahhitin biri "Azat buzat bizi ahirette gözet." diyordu yaptığı yeni bir binanın açılışında. Siz şimdi buna da inanmazsınız. Çocukluğumdan kalma bir nehir bile bütün kıyısını fabrikalara emanet etmişken ben şimdi bu çocuklara ne diyeyim? Ben böyle nasihatler verecek halde değilim elbette. Hem Sait Faik demiş de ne olmuş? Kim hangi dersi çıkarmış? Ben desem beni kim takar. Onu bile takmamışlar. Zeki Müren yaşasaydı daha iyi olurdum. Dönülmez Akşamın Ufkundayız’ı hiç dinlemedim ondan. Eminim onu da çok güzel söylerdi. Yok o da gitti. Güzel olan her şey çabuk bitiyor bence, binaları saymazsak…
Elimde "Bir Düğün Gecesi" kitabı. Oku, dur. 12 Mart romanıymış. Elli yıl öncesinin romanı. İşten atılanlar falan filan. Kafası dumanlı solcular. Birbirini gammazlayanlar. Görmezden gelenler. Fırsattan istifade zengin olanlar. Sonradan görme takımının trajikomik hayatları. Sonra ütopik bir aşk. Hep bilindik hikâyeler, hep bilindik anlatılar. Bu ülkemin böyle sorunları mı oldu ki? Yok canım, hiç inanmam. Bu meseleler neden ele alınıyor hiç anlam veremiyorum doğrusu(!) Şimdi ben bu romanı niye okudum? Boşuna okunan bir roman daha(!) Yok yok böyle romanlar okuyup kafayı iyice yormanın mânâsı yok. Bir dahaki sefere Aşk-ı Memnu’yu okumalı. Okudum ama yine okumalı. Aşk var, entrika var. Her şeyin farkında olan bir bahçıvan bile var. Daha ne olsun?
Ne diyordum? Hâlâ bir konu arıyorum. Evet bu ara gündem yağ tenekeleri elinde, topluluk halinde yürüyen amcalar. Niye yağcılar takımı gündem olmuyor da bu yağcı amcalar gündem oldu onu hiç anlamadım. "Çocuklar biz alacağımız yağı aldık, yarın öbür gün sizin için kötü olacak." diye niye uyarmadı bu amcalar bizi*
“Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz." Hadi bakalım! Nerden aklıma geldi bu cümle şimdi? Oğuz Atay mı demişti? Bu yağ taşıyan amcalarla bir bağ kurmuş olmalıyım. Yoksa durup dururken bu cümleyi buraya niye koyayım değil mi?
— Hala bir konu bulamadık Olric. Bak Sümeyye bu yazıyı dergiye koymaz.
-Ben olsam ben de koymam. Bir konusu bile yok efendim.
— Kalbimi kırıyorsun Olric. Hani “Yarınlar güzel olurmuş…” diyorlardı Olric, bu yaşadığımız gün de dünün yarını değil mi?
— Kandırıyorlar efendim, kandırıyorlar."
— Ne çok şey biliyor bu insanlar Olric!
— Herkes işine geleni biliyor efendimiz.
Hâlâ bir konu arıyorum. Bugün Kadınlar Günü’ymüş. Buldum. Sümeyye bu yazıyı artık dergiye koyar bence.
— Kutlayalım.
— Neyi?
— Kadınlar Günü’nü.
Patriarkal egemen bir dünyada bizim de bir günümüz olsun bari. Ülkemiz; silahlarla, toplarla, tüfeklerle birtakım adamlar tarafından kuşatma altına alınmamışsa, başımızı sokabilecek bir çatı bulabildiysek, sevgili hayat arkadaşlarımız tarafından gözlerimiz morartılmamışsa ya da ne bileyim saçımız başımız yolunmamışsa, şöyle insana benzer bir bütün halinde kalabilmişsek çıkıp da bunu kutlamalı yani. Öyle ya, bu kadar musibeti bunca hengâmeyi atlatıp bugüne varabilmişiz. Zafer bizimdir. Ne bileyim belki ucuz bir lokantada bir tavuk dürüm yemeli. Belki ufak bir dilim yaş pasta bile yeriz. Ya da yine inisiyatif kullanıp anne babalarımız gibi yarım kilo kıyma alıp evde yer, bayram ederiz. Bu kadar kutlama da bizim şanımıza yakışır. Neticede Kore gazilerinden geri kalır yanımız yok. Ben yazıyı yazarken inadına tweet gelip duruyor. "Pınar Gültekin davasında yeni gelişme!"
— Bazen yok olmak hiç olmaktan iyidir Olric!
— Yok mu olalım efendimiz?
— Var mıyız ki Olric?
— Tutunamayanlar... Oğuz Atay kitabına ne acıklı isim koymuş değil mi Olric?
— Bize benziyor efendimiz.
YORUMLAR
Uzun Hikaye.... Hakikaten uzun hikaye yazılacaklar listesi o kadar çok ki! Ancak yazmaya gelince nedensizce bir isteksizlik oluşuyor ya da yazılacaklar kaşsındaki kıymetsizlik yazmaya set koyuyor.
Sizin yazınıza gelince. Yazılacaklar yazılmış. Daha ne yazılsın ki ! Dünü , bugünü ve yarına dair her şeyden bir bukle koymuşsunuz ortaya. Bence okur alacağını fazlasıyla aldı. Okumayan için değişen bir şey yok zaten.
Bir de üretmek var. Bu ülke için, bu evren için . Kim üretirse teşekkürün en kıymetlisini yapmalıyız. Onore etmeliyiz.
Üretmeyenler tüketimin bile derdinde bile değiller. Ne dün ne yarın var onlar için. Anlık yaşıyorlar onun için yok ediyorlar.
Yazınız ne çok şey düşündürdü. Yüreğinize sağlık Cemile Hanım.
Kadınlar gününüz kutlu olsun.
Saygılarımla.....
Konu kadınsa evet uzun hikâye...
Giriş gelişme sonuç, ne güzel olmuş.
Şimdi fırına köfte patatesi sürerken ne şanslıyım dedim, yağım var. Ama bir teneke yağı 2 ay idare ettirebilir miyim diye de düşündüm salçalı sos yaparken.
Yanına pilav mi yapsam makarna mı diye karar veremedim, sonra pirincin kilosu kaç TL olmuş haberin var mı dedim kendime. En güzeli çubuk makarna. Dola dur çatalına. Yerken de yorulur, karnı doyar insanın.
Bence ev hanımlarının mutfak idare etme konusunda müthiş icatları var. Bunlar için bile ödül almalılar.
Olric, bu yazıyı Sümeyye beğenir. Dergiye koyar.
Koyar da, anlayanı ne kadar olur, kimlere ulaşır, kimlerin aklına bulaşır orası bilinmez.
Salçalı bir yorum oldu Cemile hanım, kusuruma bakmayın. Mutfaktan yazıyorum size, olsun o kadar :)
Sevgiler selamlar.