- 360 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
KADIN VE GÜNEŞ
Sabahın sessizliği ve karanlığının üstüne günün doğup aydınlanmasına daha bir saat vardı. Baharın ilk günlerinin o tazeliği ve canlılığı insana huzurlu bir neşe verirken, kuşların cıvıltısı sanki buna eslik ediyordu. Nafia, sabahın ilk saatlerinde kızı Elvin’i uyandırmaya kıyamasa da, yaşam şartları buna el vermiyordu. Göçmen olarak yaşamlarını sürdürdükleri barakaları kamışlarla kaplı ve tek gözlü bir yerdi. Dışarda ateş yakıp, doğadan ve bir kaç hayvanlarından besin ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Nafia, otuz dokuz yaşında, gözleri gökyüzününün mavisinden renk çalmıştı sanki. Ne zaman dalsa uzaklara bir hüzün kasırgasıdır kopup giderdi. Eşini dört yıl önce amansız bir hastalıktan kaybedince, kızıyla beraber yaşam mücadelesini sürdürmek için göçebe hayatlarına devam etmek zorunda kaldılar. Kızı için ne gerekiyorsa her zaman yapmaya hazırdı ve yapıyordu. Onlarla beraber uzun süredir tanıdıkları komşuları da vardı. Ne zaman bir ihtiyaçları olsa Nafia ve kızı Elvin’e yardımlarda bulunuyorlardı. Kadının gururu bunu asla kabullenmese de, bazen gerçekten de minnet duyuyordu.Zorlu hayat mücadelesini sadece kızı için zaferler ve mutlu sonlarla taçlandırmak en büyük mutluluğuydu. Aradan yıllar geçtikçe Nafia biraz daha yaşlanıyor, kızı ise olgun, genç ve akıllı bir kıza dönüşüyordu. Ikisi de daha gün doğmadan, uyanır hayvanlarına bakmaya koyuluyorlardı. İmkanlarının elvermediği, yaşanılması güç olan bir hayatı seçme gibi bir lüksleri yoktu.
Günler ardı sıra geçerken, koca bir sene daha bitip gitmişti. Elvin yirmi iki yaşında bir genç kız olmuştu artık. Göçmen olarak yaşadıkları için eğitimine devam edememiş olsa da, okumaya ve yeni bilgiler edinmeye sürekli zaman ayırmıştı. Daha akıllı ve akranlarına göre oturaklı bir karaktere bürünmüştü Elvin. Onlara yeni katılan bir aile olmuştu son zamanlarda. Onun yaşlarında olduğu için tanışıp güzel bir arkadaşlığın temelini atmışlar ve ılerleyen zamanlarda aşka dönüşmüştü.Annesi Nafia içine doğduğundan olmalı ki, pek güzel şeyler düşünemiyordu komşularının oğlundan yana.
Bir kaç kez kızını çok sevdiğini söylese de, Elvin aşkından kararlı ve kendinden emindi. Mehtaplı bir gece uykusu gelmediği için ay ışığından faydalanıp gezinmeye koyuldu. Gece huzur verdikçe daha fazla yürümek isterken, barakalardan ne kadar uzaklaştığını fark etmedi. Yaşadıkları yerlerde fazla ağaç bulunmamasına rağmen, ağaçlık bir yere gelmişti. Yolunu kaybettiğinden habersizdi. Avazı çıktığı kadar bağırsa da duyan yoktu. Bir kaç kez daha sesini yükseltse duyan olacakmış hissine kapıldı ve istediği olmuştu sonunda. 40 yaşlarındaki adam elindeki ışığı Elvin’nin üstünde gezdirdi."Ne arıyorsun gecenin bu saatinde buralarda?" diye sordu. Elvin olanları anlatırken korktuğunu belli etmemeye çalışsa da sesi titrek ve tedirgindi. Kaçsa, kaçacak yer yok, elinde de kendini savunacak bir silahı yoktu.Adam, kızı süzerken, ağzından salyalar akıtan bir köpeği andırıyordu.Ne yapsa da kaçamazdı ve teslim olmaktan başka çaresi kalmamıştı. Güneş yine tüm ışıltısıyla, hiç bir şey olmamış gibi doğuyordu. Yaşanılanların bir kabus olması için dualar etse de, değildi. Bu haliyle annesinin ve sevdiği adama da gidememin hüznü gözlerine sıcak gözyaşları olarak yanaklarından süzülüyordu. Artık geri dönmek istese de buna yüzü yoktu. Yaşanılanlar onun suçu olmasa da, bundan suçluluk ve utanç duyuyordu. Annesi ilk başlarda kızının sevdiği adamı bundan sorumlu tutsa da, zamanla gün yüzüne çıkmıştı. Elvin’i yıllarca her yerde arayıp durdu, gecelerce onun için gözyaşları döküyordu. Duruma alışana kadar bu böyle devam etti.
Zaman geçmiş anne Nafia, göçebeliği bırakıp bir köyde yaşamaya karar vermişti. Kızından hiç haber almadan üç yıl geçmişti. Tüm umutları yıkılmış, haber alamadıkça günden güne eriyip gidiyordu. Hayata tutunmak için kasabaya gidip mendillerini her gün aynı yerde satan Nafia, yine aynı yere gidip küçük bir tezgah kurup bekledi.
Her günden farklı değildi o gün yine. Nafia küçük bir çocuğun yere düştüğünü gördüğünde, Elvin’nin çocukluğunu anımsayıp hemen yardımına koştu.Kanlar içinde kalan dizlerini, sattığı mendil paketlerinden çıkarttığı mendille nazikçe silerken, küçük kızın annesi oturduğu banka fazla uzak olmayan çocuk sesiyle dönüp kızının olduğu noktaya bakınca görmedi. Etrafına korkulu gözlerle bakarken, arkası dönük olan yaşlı bir kadını görünce, koşarak kızını kadının elinden kurtarircasina çekmişti. Kadın neye uğradığını bilmeden kafasını kaldırdığında bir anda kızı Elvin’i gördü. Göz göze gelirken, iki kadının gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı.
Birbirlerine sarılan iki kadının elmasları andıran hüzün ve sevinç karışımı yaşlar yerlere düştükçe toprakta yeni ve rengârenk çiçekler filizleniyordu. Mevsim bile sonbaharken üstelik...
Kadın Güneş’ti, gökyüzüydü,umuttu,direnişti, güçtü, sevdaydı, anneydi, emekti, maviydi ve hayattı... Kimi vahşiler et olarak gördü, kördü. Çok az bir kısmı ise taç yaptı. Kadın Güneş’ti, kimseler bilmedi...
Müzeyyen Sabah
YORUMLAR
Güzel ve manidar bir paylaşım...Kadın herşeydi bir çok insan kıymetini bilemedi...Sığınmasını bilene bir liman her zaman...Bakmasını bilene en güzel ve en değerli cevher...Bilmeyene sadece kadındı...Anne,eş,abla,kız kardeş kısacası herşeydir Kadın...Her gün için tüm kadınlarımızın günü kutlu olsun...Emeğinize yüreğinize kaleminize sağlık üstadem...Saygılarımla...