deneme
hayatım ne zaman bir gerilim romanına döndü anımsamıyorum. her yeni sayfayı çevirirken, bir nehrin kıyısında köşesinde içten içe oyulup yiten bir taş gibi hissetsem de; bu canlılık, bu hissetme belası “taş değilsin” diyor.
“bak küserim kendim “ taş gibi” olmak kulağa fena gelmiyor çünkü.”
daha ilk paragrafta hislerime yüklediğim anlamda çuvallasam da ısrar hatta inat etmek istiyorum. peki şöyle diyeyim: zihnimdeki görüntü içten içe oyulan, yitmeye mahkûm bir taşken; içim , duygu yoğunluğundan patlayacak gibi.
beynime format atmaya niyetlenip okumaya, araştırmaya başladım son zamanlarda, sevdiğim gerilim roman ve filmlerine gerek kalmayınca .
“ affet, tevekkül et, vedalaş…”
“ bilinç altında zaman kavramı yoktur, hissettiğin her şeyi, yaşamış gibidir beynin.”
bunlar aklımda en çok kalanlar…
yani yüzlerce kez depremi yaşadın, binlerce kez sevdiklerini kaybettin, sayısız kere amansız dertlere düşüp öldün.
nasıl yani, cambazlardan bile daha tehlikeli bir hayat mı sürüyorum ben şimdi!
kendimi sıradan bir insan sanıyorken, bir amazon muydum yani?
böyle yazınca kendiyle bi gurur duymuyor değil insan. ne badireler atlattık, atlatıyoruz da; “ yıkılmadım ama ayakta da sayılmam.”
off, “ sekiz yaşındaysanız hayat gerçekten çok zor.” diyen cedric’ e, çarp onu bilmem kaçla, bir de o zaman gör demek istiyorum.
ben bunları yazarken, kardeşimin mesajı görünüyor yukarıdan: “ ne oldu hani, görüntülü arayacaktın?”
arama başlayınca telefonu yukarıya kaldırıp, sevdiğim açıya getiriyorum; her ne hissedersem hissedeyim yüzümün tabak gibi görünmesini istemediğim için.
yeğenim “ teyzoş, hepiniz ne kadar güzel görünüyorsunuz.” deyince “ taş gibi” hissetmekten alamıyorum kendimi:)
“ şımar, şımart, en kısa zamanda kilo ver…”
şu an aklımdan geçenler bunlar.
YORUMLAR
deniz-ce
tek derdimiz bu olsun dilerim.