- 16242 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Hayy'dan gelenin Hu'ya yolculuğu
“Hayy
Aşk, tek hece
Ölüm, iki hece
Kesretten vahdete
Ölünce…
Hu.”
Hayat denilen yolculuk; öncesi ve sonrası ile fani, dünyaya ait
zaman denilen izafi kavramın içinde bir ele alıştır, sınırlılığın içinden sınırsızlığı haykırma çabasıdır, öze dönüş yolculuğunun mukaddimesi hükmündedir.
Yukarıdaki şiir Hayy olan yaratıcıdan geldiğimizi ve Hu ’ya olan
yolculuğumuzu irdelemektedir. İlk ve son satırların tek hece olması, hecenin kendini ifade etmesi, bizim zaman kavramımızın dışındaki bir olguya işaret eder. Orada “Hayy” vardır, hep vardı. Zaman
denilen izafi kavramın içerisinde bizler idrak ettiğimiz ölçüde O’nu
idrak etmeye çalıştık. Vakit tamam olduğunda, kelimelerin çokluğundan hecenin kendisini ifade ettiği
“Hu” hecesine sıra geliyor.
Zaman denilen kavramın içine girmeden de vardık. Belki bu
bedenlerimizde değildik. Kâinatta elmada, armutta, keçide, koyunda, inekte, balıkta, otta, çayırda ya da neredeysek orada bir
yerde beden gömleğimiz hazırlanıyordu. Ruh beden gibi maddi bir
yapı olmağı için o şuradadır diyemiyoruz. Lakin yaratıcıda desek yanlış bir ifade olmaz. Yaratıcıdır demiyoruz, yaratıcıdadır diyoruz.
Ne O’ndan tamamen ayrı tutuyor ne de aynıdır, diyoruz. Ayet-i
kerimede “O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.” (İhlâs suresi
3’üncü ayet meali) Buyruluyor.
O’ndan gayri bir şey düşünmek şirk olur. O demek de…
Dengeyi korumalı ve O’ndanız demeliyiz. Şiirin altı satır olması kâinatın altı günde (Fussilet suresi, 9’uncu ve 12’nci ayet mealleri: De ki: “Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor
ve O’na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.” Orda
(yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört
günde takdir etti. Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” İkisi
de: “İsteyerek (İtaat ederek) geldik” dediler. Böylece onları iki gün
içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahdetti.
Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma
(altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)’ın takdiridir.) yaratıldığına işaret eder. İlk ve son satır zamanın dışında, diğer
satırlar zamanın içinde ele alınmıştır. “Aşk tek hece” olarak vahdeti
işaret etse de ifade çok kelimeyledir yani bir kesret söz konusudur.
Bu da insanoğlunun hakkelyakine burada ulaşamayacağının bir
göstergesidir. Konuştukça, nefes aldıkça kesret ortaya çıkacak ve
vahdet sadece kelimede kalacaktır. Oysaki ilk ve son satırlar öyle
midir?
Tabi ki hayır! Orada sadece “Hayy” vardır diğerinde de sadece
“Hu” vardır. Vahdet, vahitle ifade edilmiştir ve bu kavramları nerede idrak edebileceğimizin de şifresi verilmiştir. Aşk, doğumu ve başlangıcı, idrak edişi öze dönüş yolculuğunun gerekliliğine işaret eder. Ölüm, iki hecedir ve kesret ifade eder.
İnsan O’nu idrake yaklaştıkça karşısına sevdiği şeylerle imtihanlar
çıkar. Ölüm de dünya hayatının bir alternatifi olarak karşısında olduğu için yaşam ve ölüm ikilemesi tekliğe dönüşene kadar insan
zaman kavramının sınırları içerisinde “Hu” der durur. İdraki ölüm
sonrasındadır. Orada nefes farklı, beden farklı, her şey maddi dünyadan farklıdır. “Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.”
(Bakara suresi 154’üncü ayet meali)
Ayeti kerimesinden bize göre ölü yani toprağın altına defnettiğimiz bedeni artık hareket etmeyen, kas gücünü kullanamayan,
gözlerini dahi açmaya muktedir olamayan bir varlığa dönüşen insanı (Allah yolunda öldürülen) ölü olarak nitelendirmememiz gerektiği vurgulanıyor ve onları diri olarak ifade ediyor. Bu durumu
idrak edemeyişimizi açıklıyor.
Bu şuurun idraki halinde, ehli kubur keşfedilebilir. Bu konular
mistik ifadeler gibi gözükebilir ama idraki halinde ayette işaret edilen hayatı burada müşahede etme imkânı olabilecektir.
Biraz da tefekkür…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.