- 360 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
SONSUZLUK DİYARI
Gecenin bitişi, yeni bir günün ilk nefesi idi.Bir bakış, bir haykırış ve bir annenin göz yaşı ile ismi Çağatay olacak olan, ilk önce kendine, daha sonra yaşamın da kendisine yeni bir pencere açacak olan kaderinde nice yüceliğe yer verilmiş bir kimse geldi dünyaya.
Karanlığın, sıkıntının, hayaller ve umutlarla beslendiği, bir hastalık gibi yaşamı işgal ettiği dönemde Çağatay köklerini salmak için mücadele etti bu diyarda. İlk yaşamı değildi fakat son olacağı bilinmekteydi. Her kuytuda hayatının her dönüşünde farklı sıkıntılara göğüs gerdiyse de henüz son savaşına başlamamıştı. Ta ki 19 yaşına bastığı o ana kadar.
Gece yarısıydı havada karanlık bir koku vardı. İçini bir sıkıntı kaplamaya başladığında sahil kenarında bir evin kapısında duruyordu. Kapı ahşaptı fakat eskimiş çürümüş bir kapıydı. Arkasında sanki bir isyanı dile getiriyormuş gibi hırçınlaşmış denizin gürültüsü, önünde onu tedirgin eden kapı, gidilecek tek yön vardı. Garipti, oraya nasıl geldiğini bilmiyordu. Fakat yapabileceği tek şeyin kapıdan geçmek olduğunu biliyordu. Zihnindeki ürkek düşünceleri ve içindeki huzursuzluğu bastırarak kapının kulpuna uzandı ve yavaşça bastırarak kapıyı açtı. İçeriden çok parlak bir ışık hüzmesi ona doğru vuruyordu, hiçbir şey göremiyordu. O an kendini kaybetti ve bayıldı.
Gözünü açtığında yerdeydi, afallamış bir biçimde kendine gelmeye çalışıyordu. Bulunduğu yer yada önceki hayatı ona tamamen yabancıydı, kendisinin kim olduğunu biliyordu fakat reddedildilmiş bir teklif gibi o kişiliği artık benimseyemiyordu. Bulunduğu yerle ilgili hiçbir bilgisi yoktu fakat biraz kendine geldiğinde adeta içinden bir ses sonsuz ihtimaller diyarı diye fısıldıyordu. Çok garip bir his idi, sanki istediği, hayal ettiği herşeyi gerçekleştirebileceği gibi bir fikre kapılıyordu. Etrafına göz gezdirdiğinde gördüğü şeyler karmaşa içerisindeydi. Bir tarafı olumsuz düşüncelerinden diğer tarafı olumlu düşüncelerinden fırlamış gibiydi. Bir baktı ki Korkuları, umutları, hayalleri, istekleri etrafa dağılmış bir biçimde her şey keşmekeş içinde. Tüm bu dağınıklığın arasında yürümeye başladı, gittikçe derinlere ilerledi, ilerledikçe kayboldu. Tüm bu olaylar olmadan önceki hayatından parlamalar görmeye başladı. Korkuları hayat bulup etrafını kuşatmıştı sanki. Boğulma hissi ile tüm bunlardan kaçmak ve kurtulmak istediği anda önünde kırmızı bir kapı belirdi. Düşünmeden kapıyı bir hışımla açtı ve içeriye daldı, ardından kapıyı kapattı.
Gözleri kapalı şekilde dizlerinin üstüne çöktü, düşüncelerini sakinleştirmeye çalışırken derin nefesler alıp veriyordu. Sonunda duyduğu tek şey artık sessizlikti. Tedirgin bir şekilde gözlerini yavaşça araladı ve nerede olduğuna bir bakış attı. Tıpkı eski bir kütüphaneye benziyordu ve sonsuz gibi gözüken bir koridorda duruyordu.
Bu sonsuzluk koridorunda yürümeye başladığı sırada etrafında ki gerçekliğin sürekli şekil değiştirdiğini hissediyordu. Fakat rastgele yada bir başkasının iradesiyle değil sanki kendisi etkiliyordu etrafındaki gerçekliği.
O anda, acaba diye bir iç geçirdi; Acaba gerçekten ben mi yapıyorum tüm bu karmaşıklığı.
Denemekten zarar gelmez diye düşündü. İki elini avuçları açık ve yukarı bakacak şekilde birleştirdi ve gözlerini kapattı. O an aklına bir kitap geldi eskilerden hatırladığı bir kitaptı, onu düşünmeye başladı detaylıca ve ellerinde bir şey hissetti. Gözlerini açtığı anda şaşkınlıkla ellerine baka kaldı, kitap ellerinde idi. Küçük bir korkuyla karışık,müthiş bir heyecan duyuyordu. İlk başta hissettiği herşeyi yapabileceği hissini şimdi anlamlandıra biliyordu.
Kendini kaptırarak, heyecanla etrafındaki gerçekliği değiştirmeye başladığı sırada koridorda ki raflardan birine çarptı ve bir kitap yere düşerek açıldı. Sıradan bir kitap değildi. Bu kütüphaneye de rastgele gelmemişti. Çünkü kitaba baktığında kendi çocukluğundan bir anısına bakıyordu. Kendini o sahil kenarında bulduğunda, hatırladığı ama yabancılaşmış ve benimseyemediği eski benliğine ait anıları görüyordu. Kitabı eline aldı bir sayfadan bir diğer sayfaya derken bir kitaptan başka bir kitaba geçiyordu. Her bir kitapta eski benliğini daha fazla özümsüyordu. Derken bir kitap geçti eline diğerlerine hiç benzemiyordu, sanki yarım kalmış gibi oldukça inceydi ve kapkara bir kapağa sahipti. Yavaş ve isteksizce kitabın kapağını açtı, açtığı anda bir anının içine çekildi. Diğerleri gibi değildi bu anının içindeydi.
Bir sahilde duruyordu sahilde Bir kalabalık vardı insanlar toplanmış ufak bir koşuşturma vardı biraz tedirgin bir şekilde o kalabalığın ortasına yaklaştı, yaklaştığında gördüğü şey kendisiydi, hareketsiz ve bilinçsiz bir şekilde yatıyordu. O an bir şok geçirdi, tüm vücudu buz kesti, kıpırdayamaz halde kendisine bakıyordu. Bir süre sonra kendini hastanede buldu. Kendisine müdahale ediliyordu. Doktorların konuşmalarını duydu. O anda yaşadığı tüm bu olaylar bir anlam kazandı. ilk başta neden hırçın bir denizin kenarında uyandığını ve kapının aslında dertlerinden kaçışı olduğunu anlamıştı.
İşte oradaydı Doktorlar kendisi için omurilik zedelenmesi ve ağır beyin travması geçirdiğini söylüyordu.
O an anladı ki bu olaydan sonra kendisini, kendi zihnine hapis etmişti. Bu geçirdiği travmadan kendisini korumak için kendi zihninin derinliklerinde bir dünya oluşturarak kendi hikayesini yazmış ve bu hikayede, bu dünyayı zihni reddetmesin diye o dünyada nasıl var olduğunun hikayesini dahi olaylar zincirine eklemişti. Fakat şunun farkına vardı ki bu dünya ne kadar gerçek gibi hissettirse de, acılardan soyutlanmış imkansızlığın olmadığı bir sonsuz olasılıklar diyarı olsada gerçek olan gerçek dışarısıydı. Kendisini anılarına hapis etmektense acılarla boğuşmayı göze alarak dış dünyaya açılan kapıyı ortaya çıkartmak için tüm dikkatini topladı ve kapı önünde belirdi. Yavaşça kapıyı açtı ve bu sonsuzluk diyarını ardında bıraktı...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.