- 411 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
BÜYÜK RESİM
İnsanoğlu birbirini öldürmeye alışmıştı. Ha bire öldürüyordu. Alman Rus’a, Rus Afgan’a, Afganlılar İran’a, İranlı Türk’e, Türkler Çin’e, Çinliler Japon’a, kılıçları bilemekteydi. Dünya insanlığı cehaletin pençesinde can çekişiyordu. Ölenler şehit, öldürenler kahraman olarak ödüllendiriliyordu. Bu kısır döndü binlerce yıl devam etti.
15. yüzyıla gelindiğinde İtalya’da manyağın bir tanesi insanlığın beklemediği, sıra dışı bir şeyler haykırdı…
“Ulan oğlum! Bu zamana kadar birbirinizi öldürmenin ne faydasını gördünüz. İnsanlığı yaşatmak için uğraşsanıza. İnsanlığın canını siz mi veriyorsunuz”?
Bu enteresan fikir kısa sürede Avrupa’nın dört bir tarafına hızla yayılmaya başladı. Daha sonra insanlık bu fikre “Rönesans” diyecekti. Ve bu akım yılarca din engeliyle karşılaştı. Toplumları tahakküm altına alan “Dini liderler” saltanatlarının ellerinden gideceğini bildiği için bu akımla canla, başla mücadele ediyordu. Rönesans sayesinde Avrupa’da bilim, sanat, felsefe hızla gelişmeye başladı. 17. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde “Adam Smith” ilk olarak kapitalizmin temelini attı. Daha sonra kendisi bu fikirle fazla ilgilenmedi. Bütün bu gelişmeler olup biterken dindar ve çağdaş mücadelesi devam ediyordu. Bu durum “Fransız İhtilali” ne kadar dayandı. “Fransız İhtilali” Avrupa açısından bir dönüm noktasıydı. Dindar ve çağdaş mücadelesini çağdaşlar kazanmıştı. 18, yüzyılın ortalarına gelindiğinde Alman bir felsefeci olan “Karl Marx” “Adam Smith” in teorisini ete, kemiğe büründürdü. Ve bu şekilde kapitalizmin temelleri sağlam bir şekilde atılmış oldu.
“Karl Marx”a göre; üretim günden güne çoğalacak ve bu ürün çokluğu fiyatları düşürecek bu sayede tüm insanlık bu refahtan faydalanacaktı. Bundan sonra savaşlar cephelerde değil ekonomik olarak yapılacaktı.
Her şey güzeldi, hoştu ama “Karl Marx” insan hırsını hesaba katamamıştı. Bu gelişim aynı zamanda tekelleşmeyi beraberinde getirdi. 19. Yüzyıldan itibaren bu sistemin işleyişi kanıtlandı. Yalnız bu sistemin dünyaya entegre edilmesi gerekiyordu ve karşısında iki tane tehlike vardı.
1-Şeriat 2- Komünizm
İlk hedef şeriattı. 18, yüzyıldan itibaren İngiliz parasıyla ayakta duran Osmanlı İmparatorluğu kısa bir sürede ortadan kaldırıldı. 19. Yüzyılın sonlarında komünizm sistemi de patlatıldı.
Bu süre zarfında Avrupa çoktan kendi baronlarını doğurmuştu. Ve bu baronlar artık devlet satın alabilecek güce erişmişlerdi. Dünyanın her tarafında istediklerini yaptırıyorlar.
2000 li yıllar “Milenyum” olarak kabul edildi. Bu tarih baronların dünyayı teslim aldığı tarihtir. Bu tarihten önceki eylemlerin ve söylemlerin hepsi çöpe atıldı.
Bugün etrafımızda görüp görebildiğimiz her yenilik “Rönesans”ın ürünü ve aklın zaferidir.
Bizler ufak hesaplarla her ne kadar birbirimizi boğazlasak bile hepimiz aynı güce hizmet ediyoruz.
Tarkan’ın kasetlerini çıkaran adamlarla Cübbeli’nin kitaplarını basan ve insülin iğnesini icat edenler aynı adamlar.
BİLMEM ANLATABİLDİM Mİ?
YORUMLAR
Hırslarını dizginleyemeyen insan hem yerine göre eşrefi mahlukat yerine göre de Efsel-i Safilin yani aşağıların aşağısı da olabilmektedir. 16. Yüzyıldan sonra İslam yavaş yavaş gerilemiş ve çağın gerisinde kalmıştır ki aslında o kadar bilime ve okumaya önem vermiş olması gerekirken. O eski zamanların bilim adamları İbn-i Sina'lar Farabiler, El Cezeri'ler, Cabir Bin Hayyan'lar, Ali Kuşçu'lar ve düşünceleri takip edilememiştir. Bilakis onlardan batı yararlanmış ve bu sayede Rönesans ve Reform gerçekleşmiştir... Peygamberine ve bütün Müslümanlara, insanlığa ''OKU'' diyen bir Allah ve ''İlim Çin de ise gidip onu alın.'' diyen bir peygamber, hani nerede bu düsturlara uyan Müslümanlar? İyi çalışıyorlar gerçekten emperyalistler, Müslümanları ve İslam Ülkelerini bölmek ve sömürmek için. Oysa ki Rabbımız ''Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin onlar ancak birbirlerinin dostudurlar.'' dediği halde,.. Sosyalizm ve Komünizm dünyaya mutluluk ve saadet getireceklerini iddia etmiş olsalar bile, bazı şeyleri, eğitim gibi, sağlık gibi argümanları başarmış olsalar bile insanları mutlu etmekten bir zaman sonra uzak kaldılar... Siyasi Literatürde totaliter rejimler olarak kaldılar... Bir Mevlana gibi, bir Yunus Emre gibi insanların ruhların dokunmaktan uzaklaştılar... Bu gün bir çok ülke küresel emperyalizm ve kültürel emperyalizmin baskısı altında inim inim inlerken benliklerin ve ulusal kimliklerini de kaybediyor. Adeta başkalaşıyorlar. Zaman birlik ve beraberlik zamanı. Dünyanın emperyalizme karşı savaşta Kurtuluş Savaşı ile ilk zaferini kazanan biz Türkler, bu mücadeleden asla vaz geçmemeliyiz, vaz geçmediğimizi gibi diğer mazlum milletleri de uyandırmamız, fişeklememiz lazım diye düşünüyorum Özetle güzel bir yazı olmuş kutlarım içtenlikle...