- 816 Okunma
- 8 Yorum
- 10 Beğeni
NACİ - NACİYE
Tesadüfen girdiğim bir sokakta gördüm onu.
Başında neredeyse keçeleşmiş, omuzlarını aşan dalgalı suni siyah bir peruk, tepesinde kırmızı kocaman yapma bir gül ve neredeyse yerleri süpürecek uzunlukta kırmızı bir etek vardı üzerinde.
Elinde üzeri lekeli bir def ;
“Naciye… Naciye… Cilveli Naciye… Abe dale das dale, gel bana das dale” diye bir şarkı dilinde bir kadın kıvraklığında dans edip göbek atıyordu.
Garip gelmişti bana hali. Ne kadar neşeli görünse de bir hüzün olduğunu görmüştüm gözlerinde.
Onu yüzünde üzüntü ifadesi ile izleyen birine yaklaşıp sordum “Kimdir bu?” diye.
-Naci – Naci’ye, dedi. Garibanın teki. Haftada bir iki kez gelir, böyle göbek atarak neşelendirmeye çalışır milleti. Üç beş harçlık, toplar gider.
-Niye böyle iki isimli peki?
-Esas adı Naci … Naciye de ablasının adıymış.
-Ee! Niye onun adını da ilave etmiş kendine böyle? Bir şey mi olmuş ablasına?
-Olmuş ya!
Baktı ben merakla dinlemeye hazırım, anlattı Naci Naciye’nin trajik hikâyesini.
Çok güzel bir kızmış Naciye. Düğünlerde nişanlarda elinde def’i dans ederek kazanırmış ekmek parasını. Öyle kıvrak ve güzel dans edermiş ki hem de, büyülermiş adeta onu izleyenleri.
Naci de beraber gidermiş ablasının yanında. Şapkasını çıkartır izleyicilere tutarmış dansın sonunda. Daha onlu yaşlarında bir çocukmuş o zamanlar.
Bir gün aşık olmuş Naciye, Halil diye bıçkın bir delikanlının tekine. Deli divaneymiş Halil, güzeller güzeli Naciye’ye ama kıskançlıkları dayanılmaz hal almaya başlamış zamanla.
Bir gün yine dans ederken Naciye bir sokak düğününde, Halil gelip yapışmış genç kızın koluna.
“Artık dans mans yok, bu sondu” demiş. Dayanamıyorum deyyusların sana böyle iştahla bakmalarına”
“Karışırsın, karışmazsın sen bana” diye bağrışırlarken, Halil atmış elini çorabının içine, çıkartmış gizlediği bıçağı ve milletin gözü önünde, defalarca hırsla saplamış genç kıza.
Naci, yaşananları gördüğünde, donmuş kalmış olduğu yerde.
Halil ise, kanlı bıçağı pantolonuna silmiş, etrafındaki kalabalığı karşı da bıçağı tutan elini havaya kaldırıp gözdağı verir gibi havada birkaç kez sallamış.
Herkes olduğu yerde öylece kala kalmış, bir şey yapamamış.
Ardından yüzünde hiçbir pişmanlık izi taşımayan Halil, sanki bir kahramanmış gibi bir edayla, kasıla kasıla yürüyerek, doğruca karakola gidip teslim olmuş.
Naci de oradaki insanlar da ancak o gidince koşturmuş, kan gölü ortasında yatan genç kızın başına. Tir tir titriyormuş Naci, hem korkudan, hem ablasına olanlardan.
Naciye hala defini sıkı sıkı tutuyormuş bir elinde. Boşta kalan elini uzatıp tutmuş kardeşinin elini, bakmış ta gözlerinin içine kendinden geçmeden önce.
-Korktun sen Naci, o yüzden müdahale edemedin, biliyorum, diye güçlükle fısıldamış. Üzülme, kızmadım hiç ablam sana deyip, bir daha açmamak üzere kapatmış gözlerini güzeller güzeli.
Naciye o gün sonsuza giderken, beraberinde Naci’nin de aklını alıp gitmiş başından. Bir meczup oluvermiş bir anda gariban.
Kanlı defi ablasının elinden alıp, hiçbir şey olmamış gibi, ayağa kalmış ve herkesin şaşkın bakışları karşısında, başlamış “Naciye… Naciye… Cilveli Naciye … Abe dale das dale, gel bana das dale” diyerek, ablasının kaldığı yerden şarkıyı söyleyip, dans etmeye.
O gün bugündür de hep aynı şarkı dilinde, dolanırmış böyle sokakları işte.
Onun hikâyesini bilmeyenler, göbek atışlarını alkışlarmış neşeyle, bilenler ise hüzünle izlerlermiş Naci–Naciye’yi.
Bu ne ilk kadın cinayetidir yeryüzünde, ne de sonuncusu olacak belki. Neden hiç düşünmez bu vicdan yoksunu caniler, onları da dünyaya getiren bir kadın, bir ana değil mi?
***
YORUMLAR
Merhaba Billur hanımefendi usta kalem,
Öncelikle usta bir kalemin ak köpüklü çaylar gibi duru uslübünüzden acı bir öykü okudum.
Az gelişmiş, aydınlanması engellenmiş ve de yeni uygulanmalarla girerek karanlıklar içine çekilen bir ülkede maalesef kadın cinayetlerinin işlenmesi artık olağanlaştı.
Cinayetler özde kadınlarımıza görülsede insanlığa işlenen akıl dışı olaylardır.
Tez elden olayın önemine binaen bu olayların son bulması adına etkin eğitici ve yasal tedbirler uygulanmalıdır.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Billur T. Phelps
Merhaba İbrahim hocam,
Gerekeni gayet güzel dediniz. İnşallah demekten başka
ne diyebilirim ki!
:(
merhaba,
ironik bir hikaye, kimbilir kaçımız böyle bir olayla yada kişiyle karşılaşmışızdır...kişisel olarak anladığım hiç bir şey, hiç kimse görüldüğü gibi değil...
sonuçta kabak hep masumların başında patlıyor...sebepse bence Ahlakın maneviyatın ve kültürümüzün çöküşünden kaynaklı. Annesini döven huzurevlerine mahkum eden kutsal olan herşeye küfreden insanlardan ne bekleyebiliriz ki
( bana göre anne baba evlat geçmiş gelecek toprak vatan bayrak üzerinde birleşilmiş gelmiş geçmiş büyükler inandıklarınız sevdikleriniz kutsaldır)
ne ilk nede sondur bu mefum kadın cinayetleri...
üzgün olmaksa hiçbir şeyi değiştirmiyor malesef
kutlarım kaleminizi
Billur T. Phelps
Dediğiniz gibi üzgün olmak yetmiyor ve hiç bir şeyi değiştirmiyor.
Cezalar caydırıcı olmadığı sürece bu vicdan yoksunları daha
korkarım daha da artacak. Zira ille ki hafifletici bir nedenler
bulup kısa sürede salıyorlar aramıza yine.
:(
Billur T. Phelps
Merhaba,
Yorunuza v sayfamı ziyaretinize teşekkür ederim.
Billur T. Phelps
Merhaba,
Güzel yorumunuza ve sayfamı ziyaretinize
teşekkür ederim.
Billur T. Phelps
Teşekkürler sayfa ziyaretiniz
ve güzel yorumunuz için.
Yazı neşe ile başlayıp hüzünle bitti..
Anlatım çok güzeldi. Keyifle okumuş olsam da bugün ki cinayetin konusu itibari ile bir yumru oturdu boğazıma.
Gelmeyecek gibi bu çocuklara, kadınlara uzanan ellerin sonu.
Selamlar, sevgiler.
Billur T. Phelps
Her gün kahroluyoruz yeni bir kadın cinayeti ile.
Bu insanlar. bu kadar cesareti nasıl bulur oldular kendilerinde.
En büyük nedeni, biraz da cezaların yetersizliği elbette.
Dilerim son olsun....
.