- 345 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ATATÜRK'Ü DOĞRU TANIMAK
Meydanları ellerinde Atatürk posterleri ile dolduran ve bayram günleri Anıtkabir’i ziyaret eden milyonları görünce mutlu olmamak elden gelmiyor.Fakat Atatürkçülük adına söylenenlere ve yapılanlara bakınca bu milyonların Atatürk’ü tam olarak tanımadığı şüphesi oluşuyor.
Atatürkçü olmak için önce Atatürk’ü iyi tanımak lazım. İyi tanımak içinde yaptıklarına ve eserlerine bakmak sözlerini değerlendirmek ve kendisi hakkında söylenenleri okumak gerek. İyi bir değerlendirme sonucu onun temel özelliklerini şöyle sıralamak mümkün:
Emperyalizme karşı, mazlumdan yana, devrimci ve devrimin sürekli olmasına inanıyor;söylenenlerin aksine Batıcı değil, milli; atak, dirayetli ve cesur;iyi bir örgütçü zeki ve ufkun ötesini görebiliyor; bilimin yol göstericiliğine inanıyor.
Atatürk ’’Müdafaa-i Hukuk yani Türk milletinin ve tüm mazlum halkların emperyalizme karşı savunulması. Bağımsızlık savaşımızın temeli de budur. Kendi ifadesini okuyalım:
’’Biz,Batılı emperyalistlere karşı yalnız ve kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz; aynı zamanda Batılı emperyalistlerin, güçleri ve bilinen vasıtalarıyla Türk milletini emperyalizme vasıta olarak kullanmak isteyenlere de engel oluyoruz. Bununla bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz.’’
Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi.’’
Bir başka konuşması:
’’Türkiye azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye kendisiyle beraber olan Şark milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir.’’
’’Şarktan şimdi doğacak olan güneşe bakınız ! Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklal ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır.’’
Mazlum milletlerin emperyalizme karşı savaşının nihai hedefini de şöyle belirtir:
’’Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiç bir renk, din, ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır.’’
’’İnsanlığa müteveccih fikir hareketi er geç muaffak olacaktır. Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve nabut edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir halet-i içtimaiyeye kavuşacaktır.’’
Daha genç bir zabitken not defterine 1904 yılında’’Evvela sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı’’ yazan hedefini ’’sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle olarak belirleyen ve ömrü emperyalizmle mücadele ederek geçen bir kimsenin devrimci olmaması mümkün mü?
’’Maddeyi anlamalı’’ ifadesi ile ’’Millet zikretttiğim tahavvül ve inkılapların tabii ve zaruri bir hakikat olarak, umumi idarenin ve bütün kanunların, ancak dünya ihtiyaçlarından ilham almasını; ve ihtiyaçların gelişme ve değişmeleriyle aralıksız gelişip değişmesini kabul eden ’’dünyevi bir idare’’ anlayışını ’’hayati’ saymıştır.’’ sözlerini beraber değerlendirmek gerek.
Devrim adımlarını o günün maddi koşullarını dikkate almıştır. ’’Dava yıkılmak üzere olan imparatorluktan önce bir Türk devleti çıkarmaktır.’’ demiş ve önce vatan topraklarını yabancı güçlerden temizlemiş, toplumun ümmet aşamasından millet aşamasına geçişini sağlamış ve o milleti vatan topraklarında egemen, özgür ve bağımsız kılmıştır.
Nereye kadar devrim sorusunun cevabı da şu ifadesinde bulmak mümkündür: ’’Tekamülün gayesi insanları birbirine benzetmektir. İnsanlar arasında sınıf derece, ahlak, dil , ölçü farkı gitgide azalmaktadır. Birliğe yürüyüş sulhe doğru da yürüyüş demektir.’’
Atatürk, ’’tekamülün gayesine’’ adım adım gitmek gereğine inanır. Rus devrimini de bu açıdan eleştirir:
’’Dünyada iki mühim iktisadi ekol tatbik edilmektedir. Büyük harbin sonunda komünizm tatbik edildi. Fakat halka vadedilen şeyler aynen temin edilemedi. Ruslar bazı prensiplerden geri döndüler. Bir devrime teşebbüs edip sonradan dönmektense, ağır ağır ilerlemek en doğru yoldur. İkinci ekol Liberalizmdir. Buda eskimiştir. Bizim tatbik ettiğimiz ekol devletçiliktir.’’
Uygulanan ekol devletçidir ama bunun son durak olmadığını biliyoruz. Devrin Milli Eğitim Bakanı Cemal Hüsnü Tomay şöyle diyor:
’’Atatürk, sınıfsız bir toplum düzenini özlüyordu; emeğin her mesleki faaliyette aynı değere sahip olmasını emeğin en üstün değere sahip olmasını, emeğin en üstün değer taşımasını, sınıf tezatlarının kalkmasını istiyordu.’’
Atatürk’ü ’’Batıcı’’ diye nitelendirme sıklıkla yapılan büyük bir yanlışlık. Batı yakıştırması Atatürk’ten çok İnönü’ye yakışır.
Atatürk tamamen milli bir siyaset izlemiştir. Nedir bu milli siyaset derseniz onun sözleri ile cevap verelim:
’’Milletimizin kuvvetli, mes’ut, müstekar yaşaması için devletin tamamiyle milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç teşkilatımıza tamamiyle uygun olması ve ona dayanması lazımdır. ’’Milli siyaset dediğim zaman, kast ettiğim mana şudur: Milli sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi kuvvetlerimize dayanarak varlığımızı koruyup, memleketin dahili saadetine ve imarına çalışmak.’’
Atatürk’e göre devlet milli olmalıdır, savunma milli olmalıdır, ekonomi milli olmalıdır, eğitim milli olmalıdır, dil milli olmalıdır, kültür milli olmalıdır; olmalıdır ki, millet özgür ve bağımsız olabilsin. ’’Milli Devlet’’ Batılı emperyalistlere karşı en güçlü kaledir. Bu kale ancak ’’Kuvayi Milliye’’ ile korunur.
Arzu ettiği şey, milli benliği koruyarak muasırlaşmaktır.
’’Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim.Bilelim ki, milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır.
Mütareke’nin o karanlık günlerinde çaresizlik içinde ’’ne yapabiliriz ki?’’ diye soranlara Mustafa Kemal Paşa öfke ile cevap verir: ’’Celadet gösteriniz efendiler.’’
Celadat, yani mevcut duruma karşı bir öfke ve isyan; durumu kabullenmeme ve mücadele azmi; kısaca kahramanlık.
Atatürk’ün başarısının sırrı mücadeleyi örgütlü yapması, maddeyi iyi anladığı için ufkunda ötesini görebilmesi ve üstün zekasıdır.
Sadece Türk milleti değil, tüm mazlumlar ona çok şey borçludur. ’’Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve nabut edecektir.’’ diye müjdelediği günler yaklaşmaktadır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.