- 195 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PİKO
PİKO
Yanına yeterli miktarda azığını da alıp yaşlı atına atlayıp yola çıktı.
Bulunduğu ortamdan uzaklaşmak istiyordu, ama nereye gideceğini bilmiyordu.
Onun içinde her şeyi yaşlı atının ayaklarına bıraktı.
At onu sonuçta bir yerlere götürecekti.
Günlerce süren bir yolculuktan sonra uzakta bir kasaba gördü.
Daha önce buralara hiç gelmediğinden neresi olduğunu bilmiyordu.
Kasabaya iyice yaklaşmıştı ki yolun kenarında dört köşeli, yüzü hafiften parlayan, bir demir parçası gördü.
Atından inip demiri eline aldı.
Baktı demir ağırdı,
Madenine baktı tanıyamadı.
Çünkü demircilik onun mesleği değildi.
Demiri alıp atına tekrar binip kasabaya geldi.
En işlek caddeyi boydan boya geçti.
Kasabanın çıkışında bir demirci gördü.
Atından inip yanına vardı.
Selam verdi demirci sadece adamın yüzüne baktı.
Belli ki demircinin acelesi vardı.
Birilerine at nalı yetiştirmeye çalışıyordu.
Kızgınlığı ateşin sıcaklığıyla beraber yüzüne vurmuştu.
Demirci güçlü kuvvetli bir adamdı.
Uzun yıllar çekiç sallamaktan pazıları bir hayli gelişmişti.
Demircinin bakışlarından hoşlanmayan atlı, ileride bir duvar dibine oturdu.
Atını da yanı başına bağladı.
Aradan bir zaman geçti demircinin yanına üç kafadar geldi.
Bunlar fotör şapkalı, çizmeli üç kovboydular.
Birisi demirciye yaklaşıp “İşimiz gücümüz yokta akşama kadar senimi bekleyeceğiz “deyip kamçısını şaklattı.
Kamçı demircinin dudağına gelmiş olmalı,ki ağzı kanadı.
Demirci hiç sesini çıkarmadan nalları dövmeye devam etti.
Diğer ikisi atlı adamın yanına kadar geldiler.
Birisi atlı adama,
-Sende kimsin?
-Hiç kimse.
Bakın arkadaşlar hiç kimseymiş deyip gülüştüler.
-Buralarda hiç kimsenin ayaklar altında dolaşmayacağını bilmiyor muydun?
Atlı adam sessiz kalmayı yeğledi.
Kamçısıyla demirciye vuran kamçısını aynı hızla birde atlı adama şaklattı.
Atlı kamçının ucundan tutup öyle bir çekti ki kamçı tümüyle eline geldi.
Kamçısını kaybeden aynı hızla silahına sarıldı.
Atlı kamçıyı saklatmasıyla silahıda elinden aldı.
Diğerleri silahlarına sarılıyorlardı,ki atlı onlardan daha hızlı davranıp.
-Kaldırın ellerinizi dedi.
O anda elindeki silahı kovboylardan yana çevirmişti.
Üç kafadar adamın kolay lokma olmadığını anlayınca ellerini havaya kaldırdı.
Adam bunları önüne katıp demircinin yanına kadar getirdi.
-Bağla şunların ellerini demirci.
-Lütfen beni bu işe karıştırmayın.
Atlı meseleyi anlamakta gecikmedi ve ip isteyip üç kafadarı bağladı.
İste o anda üç kafadar atlıya yalvarmaya başladı.
Yalvarmalarıysa hiçte işe yaramadı.
Atlı bunların tetikçi olduklarını hemen anladı.
Bunlar yöre halkına kan kusturanlardı.
Halkı haraca kesip elde ettikleri kazanımlarla yiyip içip kafayı çeken,geriye kalanla da bol bol mermi alıp atış talimleri yapanlardı.
Aslında atlı bunların yedi geçmişlerini tanıdı ama tanımamazlıktan geldi.
Bunlar her zaman aynı şeyi yapanlardı.
Hangi kılıkta hangi topluma giderse gitsinler mayalarında en ufak bir değişiklik olmazdı.
Çalışmayı sevmez kendilerini bir şey sanırlardı.
Alın teriyle kazanmayı hiç sevmez asalak gibi yaşamayı tercih ederlerdi hep.
İnsani yönlerini kaybettikleri için insancıl düşünmesini beceremezlerdi.
Başkalarının acı çekmesi onları hiç ilgilendirmezdi.
Çünkü onların dünyası kan ve göz yaşı üzerine kuruluydu.
Aşk ve sevgiden hiç anlamazlardı.
Ellerinin altında bulunan insanları sindirdikleri için ne yaparlarsa yapsınlar hep kendileri haklıydı.
Tartışmayı sevmez,aykırı seslere asla tahammül edemezlerdi.
Bunun nedeni de tüm yaşamlarında emir almaya alışık olan kapı kulları olmuş olmalarıydı.
Kendilerinden sert cevize çattıklarındaysa yerlere kadar yatıp yalvarırlardı.
Atlı düşündü ve kararını verdi.
Artık bunlara bir ders vermenin zamanıda zaman kavramının içine girmiş bulunuyordu.
Atlı eline çekici alıp kamçıyı saklatana tetik çeken parmağını örsün üzerine koymasını söyleyince üçüde adamın ayağına kapanıp af dilediler.
Atlıysa gayet ciddiydi.
Verdiği karardan dönmeyenlerdendi.
Kamçılı adam ne kadar yalvardıysa işe yaramadı ve atlı tetik çeken parmağın yarısını ezip kopardı.
Diğerleri bayılacak gibi oldular ama onlarda kurtaramadı.
Atlı onlarda aynı operasyonu uyguladı.
Atlı bunlara “Simdi alın atlarınızı ve derhal buraları terk edin” dedi.
Parmaklarını kaybeden üç kafadar göz yaşları içerisinde atlarına atlayıp kasabayı terk ettiler.
Demirci atlıya bakıp “Hoş geldiniz efendim” dedi.
Atlıda teşekkür etti.
-Bir emriniz mi vardı beyim dedi demirci.
-Rica ederim sadece yardımınıza ihtiyacım vardı.
-Başım gözüm üstüne buyurun.
-Yolda gelirken bir demir parçası buldum.
Madenini ise tanıyamadım.
Ne demire, ne altına nede başka bir madene benzetebildim.
Siz bu işin ustasısınız.
Belki tanırsınız diye size geldim.
Demirci demir kütlesine baktı ve.
-Böyle bir madeni bugüne kadar hiç görmedim ama ateşe koyunca anlarız.
Demiri kızgın ateşe koydu,iyice kızarandan sonra bir kaç çekiç vurdu.
-Madenini tanıyamadım ama olsun önemli değil.
Ne yaptırmak istemiştiniz?
-Bende bilmiyorum demirci.
Bilmem ki bundan ne yapılır.
-O zaman şekil vermeyi madenin kendisine bırakalım.
Demirci demiri tekrar kızdırıp çekiçlemeye başladı.
Bir balyozda atlıya verdi.
Demiri kızdırıp,kızdırıp çekiçlediler.
Çekiçlendikçe demir uzamaya başladı.
Demir bir hayli uzamıştı ki atlı elindeki balyozu son bir kez daha vurdu.
O anda demirin ucu ikiye yarıldı.
Atlı madeni zayi ettik diye üzüldü.
Demirci ona üzülmemesini ve bu işte de bir hayrın olabileceğini söyledi.
Geri kalan işlemi demirci tamamlayınca ortaya ucu çattallı bir kılıç çıktı.
Atlı şaşkına döndü.
Daha önce hiç bir yerde böyle bir kılıç görmemişti.
Demirci atlıdan rica edip kılıcı kırk günlüğüne ödünç istedi.
Atlı güvenemedi ve olmaz dedi.
Bu kılıcı şekillendiren benim ama kılıç bana ait değil.
Onun içinde bu kılıca el koyamam.
Ondan yana hiçbir korkunuz olmasın dedi demirci.
Atlı demirciyi de tanımıştı.
Güvenip kılıcı ona verdi.
Atlı demirciden ayrılıp zamanı o yörede dolaşarak geçirmeye karar verdi.
Demircinin davranışlarındansa son derece memnundu.
Çünkü o artık bir zanaatkâr olmuş ve işinde uzmanlaşmıştı.
Atlının yolu orta boyda gelişmiş bir şehre düştü.
Atını bir hana bağlayıp şehri dolaşmaya başladı.
Baktı büyük bir tapınak ve millet akın,akın içeri giriyor.
Merak edip oda karıştı kalabalığın arasına.
İçerisi tıklım tıklım adam kaynıyordu.
Hepside dizleri üzerine çökmüş kürsüdeki adamı dinliyordu.
Kürsüdeki adam kafasını sarıp sarmalamış ve sırtında birde cüppesi vardı.
Adam kürsüde konuştukça aşağıdaki cemaat yerlere yatıp hüngür,hüngür ağlıyordu.
Atlı merak edip biraz daha ileri yaklaşıp,adamı daha yakından dinlemeye başladı.
Adam tarihte tanıyıp,tanımadığı tüm simaları sayıp döküyor.
Hepsinin de başına birer hazret ilave etmeyi unutmuyordu.
Adam hazreti bilmem kim deyip bir hikaye uyduruyor,sonrada salya sümük biri birine karışmış bağıra, bağıra ağlıyordu.
Adam ağladıkça aşağıdakiler rüzgarın ekini sağa sola yatırdığı gibi,sağa,sola yatıp yatıp kalkıyordu.
Adam hangi siddet te ağlarsa aşağıdakiler ondan birkaç kat daha fazla ağlıyordu.
Atlı kürsüdeki adamın anlattıklarından bir şey anlamadı.
Çünkü adamda anlaşılmasın diye yarısını başka dilde anlatıyordu.
Adamın anlattıklarının içi bostu.
Çünkü adam hiçbir şey anlatmıyordu.
Sadece ağlıyordu.
Onu da kitleyi etkilemek için yapıyordu.
Oraya gelenlerde zaten ağlamaya hazır insanlardı.
Atlı olayı anlamakta gecikmedi ve geldiği gibi tapınağı terk etti.
Sadece “PİKO”dedi.
Atlı tapınağı hızla terk ederken Piko arkadan onu görmüştü.”Bu günlük bu kadar canlarım” deyip toplantıyı terk etti.
Hiç vakit kaybetmeden sırtında cüppesiyle koşarak atlı adamı ara sokakta yakaladı.
Sadece “Bağışlayın”dedi.
Arkasındanda “Benim yaradılışım bu.
Başka bir şey yapamıyorum.
Çok denedim ama bir netice elde edemedim.
Bu iş sanki iliklerime islemiş.
Bir türlü kurtulamıyorum”dedi.
Atlı Piko,nun yüzüne bile bakmadı ve yoluna devam etti.”Git ne halin varsa gör”dedi sadece.
Atlı kırkıncı gün kararlaştırılan saatte demirciyle buluştu.
Demirci kırmızı bir beze sarılı kılıcı çıkardığında atlı adam şaşkına döndü.
Ve işte sanat bu dedi.
Çünkü demirci kılıcı öyle bir işlemiş, öyle süslemiş,ki anlatılır gibi değil.
Kısacaysa miyadını dolduran bir zaman diliminin acılarıyla,sevinçleriyle ölümünü,Yep yeni bir çağınsa başlangıcını islemişti kılıca.
Yeni hayata acıları,sevinçleri,savaşları,barışları vede hayatın bin bir şeklini işlemiş.
-Borcum ne kadar demirci?
-Borcunuz yoktur efendim,sadece bu kılıcı sahibine ulaştırın yeter.
-Kılıç artık benim olmadımı demirci?
-Siz bu kılıcı kullanamazsınız efendim
.-Nedenmiş o?
-Sizin elinizde başka bir şey gördüm,o el kılıç kullanamaz.
-Neydi gördüğün demirci?
-Sizin elinize kalem daha iyi yakışır.
En iyisi siz kaleminizi kullanarak tanıklık edin tarihe.
Atlı bir miktar paraya razı etti demirciyi.
Fakat nasırlı ellerine paha biçemedi.
-Bu örs ve çekiçte sana yakışır demirci.
-Teşekkür ederim,yolunuz açık olsun efendim.
Atlı arkasında sanki bir hazine bırakmış gibi demirciyi düşünerek tekrar yola çıktı.
Gideceği yönü ise yine yaşlı atı belirleyecekti.
Yola çıktığında kılıca bir kez daha baktı.
Elinden bırakmak istemiyordu.
Kılıcı boynuna astı,kılıç ağır geldi.”Bu kılıç ağır boynumda taşiyamam”deyip eyerin kaşına astı.
Daha önceki uğradığı şehirden pas geçecekti ki,karşısına bir delikanlı çıktı.
Bu Piko idi.
Piko sakalını kesip doğru dürüste elbise giyince genç bir delikanlı olmuştu.
Atlı Pikoya dikkatlice bakınca tanıdı.
-Nereye Piko?
-Size yol arkadaşı olmaya geldim efendim.
-Piko sen bana yoldaş olamazsın.Benim yolum çok çetindir dayanamazsın.
-İzin verin deneyeyim efendim.
Geçmişimle beni hor görüp yargılamayın.
-Sen bilirsin Piko banada bir yol arkadaşı lazımdı.
-Ucunda ölüm bile olsa bu yola çıkmaya kararlıyım,yeter ki izin verin.
Atlıda fazla ısrarcı olmayınca birlikte yola çıktılar.
Uzun bir yolculuktan sonra bunların yolu bir şehre düştü.
Şehrin etrafı surlarla çevriliydi.
-Bu şehir neden böyle Piko?
-Vallahi bu işin arkasında yaman birisi olmalı.
-Nasıl yani?
-Baksanıza korkusundan dışarı bile çıkan yok,etrafta kimseler görünmüyor.
-Sanki kaleye hapsolmuş gibiler.
-Daha doğrusu birisi bunları hapsetmiş.
-Kim olabilir ki? Etrafta kimsede yok.
Konuşa konuşa ilerlerken atını çayıra salmış bir ağacın altında oturan,genç bir adam gördüler.
Genç adam bunları görünce ayağa kalkıp el sıkıştı.
Kim olduklarını,nereden geldiklerini karşılıklı anlattılar.
Genç adam atlıya “Ben bu kaleyi almaya geldim”deyince atlı güldü.
-Tek başınızamı?
-Hayır kılıcımla atımda var.
-Kılıçla at ne yapar ki?
-Onlar benimle çok şey yapar.
-Hani kılıcın görebilirmiyim?
-Kılıcım sizde.Onu ödünç aldınız.
-Ne yani bendeki kılıç sizinmi?
-Niye şaşırdınız,ben tam bir yıldır bu ağacın altında bu kılıcı bekliyorum.
-Bu kılıç sizin değil ki,bunu ben kendim bir demirciye yaptırdım.
-İyiya benim için yaptırdınız.
-Ya vermezsem?
-Vermek zorundasınız,çünkü o kılıcı siz kullanamazsınız.
-Nedenmiş o?
-Sizin mesleğiniz başkada ondan.
-Nasıl yani, kılıcı size verip seyircimi olacağım.
-Seyirci olmayın,sizde olayları izleyip yazan olursunuz.
-Ben yazamam ki.
-Yazmak sizin işiniz.
-Savaşları yazamam demek istemiştim,insanların ölümünü görüp yazamam.
-İnsanlar her zaman ölüyor.
-Savaşmak zorunda mısınız?
-Başka çaresi yok.
-Nedenmiş o?
-Size bir hikaye anlatacağım ve her şeyi vicdanınıza bırakacağım.
Kendi vicdanınızda ikna olursanız kılıcımı alırım.
-Anlaştık.
-Benim babam bu yörenin aşiret reisiydi.
Reisiydi diyorum çünkü onu öldürdüler.
Babam hem akıllı hemde ileriyi gören bir adamdı.
Burada herkes putlara tapar.
Her aşiretin kendi putu vardır.
Putlara her şeyi kurban ederler.
Hatta genç kızları bile.
En büyük putu yapan en büyük Allah,ın kendi putu olduğunu söyler ve diğerlerini baş eğmeye zorlar.
Böylece de bu çölde biri birine girmedik aşiret kalmadı.
Her gün binlerce insan ölür,binlerce kadın dul kalır.
Babam bir gün tüm reisleri toplantıya çağırdı ve bu işe bir son vermek gerektiğini söyledi.
Onlara dedi ki beyler her gün savaş,savaş bıktık artık.
Elde avuçta,tarlada tumpta çalışacak adam insan kalmadı.
Bu işe bir son verip aramızda birlik sağlayalım.
Şu putlara tapma işinden de vazgeçelim artık.
Bizi bir yaradan vardır hep beraber ona inanalım deyince kıyamet koptu.
Bir süre sonra babamı öldürttüler.
Ben babamın katilini buldum tam öldürecektim ki amcamın oğlu “Babanı o öldürmedi bırak onu.
O sadece bir tetikçiydi”dedi.
Adamı bırakıp araştırdım,ki adam hakikaten tetikçiymiş.
O zaman amcamın oğlunun çok akıllı birisi olduğuna kanaat getirdim.
Daha sonra birlikte hareket etmeye karar verdik.
Simdi bu aşiret savaşlarının sonu gelmez ise bu iş daha yüz yıllarca sürer.
Onun içinde bir yerden başlayıp bu işi bitirmek gerek.
Yolun bir yerinde belki biriside beni öldürecek ama,
Başlanan bir iş her zaman başlanmamıştan daha iyidir.
Ben bu kılıcın bana geleceğini bir yıl önce rüyamda gördüm,Ve bu bir yılı burada bekleyerek geçirdim.
Hangi gün geleceğini bilemediğim için her gün beklemek zorunda kaldım.
Şimdi siz bu kılıcı bana vereceksiniz ve o zaman,ne çetin savaşlar oluyor göreceksiniz.
Bir süre bol kan akacak ve bol zayiat olacak.
Çünkü o süreçte bu aşiretlerin tümüde tarihe gömülecek.
-Her şey güllük,gülistanlık olacak demiyorsun herhalde?
-Hayır,hayır dedimya bir yerden başlamak gerek diye.
Biz bu işlere ilk başlayanlar oluyoruz sadece.
Bizden sonrada çok çetin savaşlar olacak.
Çünkü bu iş öyle kısa zamanda bitecek gibi görünmüyor.
-Peki siz ne için savaşıyorsunuz?
Hedef olarak neyi koyacaksınız insanların önüne?
-Biz İslam diyoruz.
Yani bizleri yaratan bir Allah,ın olduğunu söylüyoruz.
Ondan başka kimseye inanmayın diyoruz.
Eğer insanlar Allah,in birliğine inanırsa,o zaman aradaki inanç farklılıklarından kaynaklanan savaşlarda biter.
O süreçte de daha az adam ölmüş olur.
-Bir nevi ileriye yatırımmı yani?
-Tamda öyle.
Bir gün gelir insanlar tek tanrıya inanır.
Bir çağ kapanır bir çağ açılır.
Atlı adam delikanlının son sözlerinden kılıcın gerçektende ona ait olduğunu anladı.ve tereddütsüz kılıcı gerçek sahibine verdi.
-Bende bu işe bir vesile oldum.
-Elbette her şeyin bir vesilesi vardır.
Bizim savaşlarda öyle olacak.
Eğer insanlar bir gün tek tanrılı dine geçerlerse bende bu işin vesilesi olacağım.
Çünkü olaylar biz istesekte,istemesekte varacağı yere varıyor zaten.
Ama her şeye bir neden gerekli.
Siz kılıcı getirerek bende savaşarak.
-Size çıktığınız yolda başarılar diliyorum.
Allah yardımcınız olsun.
-Size sonsuz saygılarımı sunuyorum.
Elimden gelenin en iyisini yapacağım.
-Sen ne diyorsun Piko?
-Bende burada kalıyorum efendim.
-Piko sen kılıç kullanmasını biliyor muydun?
-Olsun ustası burada,nasıl olsa öğrenirim.
-Her şeyi birden öğrenmeye kalkma Piko.
Bir şey öğren temiz öğren.
Onuda damarlarına kazı,ki bir daha çıkmasın.
İste o zaman ıvır,zıvır şeylerin arkasından koşmazsın.
Adam Piko ve genç delikanlıyla vedalaşıp oradan ayrıldı.
Gideceği istikameti ise yine yaşlı atının ayaklarına bıraktı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.