- 297 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Tek kişilik
Hep aynı sözler duyduğum, birbirinin aynı fikir ve düşünce kalıpları, birbirinin kopyası akıl yürütmeler tanımlamalar açıklamalar...akademisyenler insan psikolojisi ile ilgili mesleği olanlar, yaşam kuzuları, kuantumcular, falanlar filanlar...
Aynı nakaratlar, pozitif düşünmemiz gerektiğini vurgulayanlar, sabırcılar şükürcüler bazen de küfürcüler...akıl verenler akıl alanlar akıl satanlar aklını sevenler, aklından bile geçirme diyenler, akıllılar akılsızlar aklını kaybedenler...
Her konuda bilgisi olanlar, her şeyi bilenler, aydınlanmış olanlar, karanlıkta kalanlar, ikisi arasında kalıp nerede olduğunun bile farkında olamayıp olduğu yerde donanlar, duygulular, duygusuzlar, empatikler antipatikler...
Farklı bir söz aradım yıllarca, kitaplar aldım tonlarca, videolar seyrettim saatlerce günlerce haftalarca, en yakınlarımdan başlayarak akıl danıştım akıl verdiler verdikleri aklı kullandım, onların hayatıydı yaşadığım...
Kiminle konuşsam ona hak veriyordum, kimi dinlesem kendimi onun yerine koyuyordum, üzülüyordum onlar için endişeleniyor merak ediyordum, arıyordum dinliyordum saatlerce, sonrasında kendimi helak olmuş bitmiş tükenmiş hayattan soğumuş bir halde buluyordum, üstelik bu durumdan çıkabilmem için kendi kendime çözüm arıyor ve yine kendi yaralarımı yalayarak iyi etmeye uğraşıyordum...
Sevdiklerini kaybedenler senin yanında sevdiklerin var sen anlayamazsın dedikçe vicdan azabı çekiyordum adeta...onlar böylesine bir acıyı yaşarken ben mutlu olamam gülemem ben de ağlamalıyım üzülmeliyim, onun derdiyle hem hal olmalıyım diyordum...
Arada sırada ben de birilerine yakın hissedip ruhumu çırılçıplak önlerine serdiğimde hepsi kaçacak delik arıyorlardı, tonlarca ağırlıkta bir beton kütlesiymişim gibi benden uzaklaşıyorlardı, sanki cüzzamlıydım ya da bulaşıcı hastalıktım, en sonunda anladım acı da üzüntü de dert de keder de tek kişilikmiş...
Ağladığımda uluyor derlerdi, düş yakamdan derlerdi, görüşmeyelim derlerdi, senin sevgin hastalıklı derlerdi, seninle kavga edince çok fena oluyorum desem o senin sorunun ben umursamıyorum derlerdi, ne kadar ağırsın ne kadar yavaşsın, ne kadar beceriksizsin, matematik kafası yok, geri zekalı, beyinsiz derlerdi, peşlerinden giderdim, çağırsalar koşardım, sevmeseler severdim, ağlar ağlar gözlerim görmez oluncaya kadar ağlardım, ben hıçkırırken bırakıp giderlerdi...
Kimse kimseyi ne anlıyor ne seviyor ne de destek olabiliyor...her insan kendi küçük dünyasında debelenip duruyor...
empati menpati hikaye masal, öyle bir şey yok, empati yapmıyorsun diyen kendisi empati yoksunu, kıskançsın diyen kıskanç, anlamıyorsun diyen anlayışsız, sevgi doluyum diyen sevgisiz, iyi insanım diyen kötü, Allah belanı versin diyen kendisi belasını buluyor...
Dünya adil bir yer değil diyen psikolog yeni kitabının tanıtımını yapıyor, niye alayım ki senin kitabını, dünya adil değil diyorsun, kimse kimsenin derdini hafifletemez diyorsun, kabullenin diyorsun, bunları zaten herkes biliyor, insan kabullenmeyip ne yapacak, intihar mı edecek, katlanıyor sabrediyor dayanamadığı yerde de zortlayıp gidiyor...
Ben dokuz saat suni sancıyla ölü bebek doğurduğumda anlamıştım acının tek kişilik olduğunu kan gölünün ortasında yatarken...yanımda birileri vardı fakat ben kavruluyordum görmüyorlardı, hissetmiyorlardı...isyan ediyordum doktorlara hemşirelere bağırıyordum, çünkü yeni doğum yapanların servisine yatırmışlardı, etraftan bebek sesleri alkışlar sevinç çığlıkları geliyordu, ben acılar denizinde yüzüyordum, kimse derdimin birazını benden alıp beni bu tarifsiz acıdan kurtarmıyordu...
Yeniden hamile kalmıştım, en yakınıma müjdelediğimde sen mi kocan mı istedi diye sormuştu, beynim yerinden oynamıştı, aplastik anemi geçirdiğim için doktor bu bebeğin aldırılması gerektiğini haykırmıştı, en yakınlarım dur ne yapıyorsun yanındayız aldırma demedi, tarifsiz acılar içinde kıvranırken etrafımdakiler anlamıyordu...
obsesif kompulsif bozukluk denilen bir psikolojik bozukluğa yakalanmıştım...aklımdan en sevdiğim insanlar için kötü şeyler geçiyordu, bunu bir yakınıma söyledim, o kısa süre sonra benim yaşadıklarımı yaşadı, sen öyle söylediğin için oldu dedi...deliriyorum sandım, deli bu deli dediler, kendimi öldürmeyi bile beceremedim...
bir yakınım her lafın başında birinin yaşadıklarını çektiklerini anlamak için illaki yaşamak mı lazım diyordu, o sevdiğini kaybetmişti, yıllardır o acı çektiği için yüzüm gülmedi, o daima yalnızım diyordu, ben tek başınayım diyordu,sürekli çektiği acıları anlatıyordu, onu dinlerken ağladığımda sen şimdi niye ağlıyorsun ki demişti, bir gün de bir başkası aynını ona söylemiş...onlarla ilgili üzülüp ağlayınca niye ağlıyorsun bir derdin mi var demiş ne saçma, derdim sensin demek lazım...
korkuyorum ben de yakınlarımı kaybetmekten korkuyorum, anlamıyorsun diyenlerin beni hiç anlamayacağından korkuyorum, aramadılar sormadılar telefonla başsağlığı dilediler sonra da ben onun düğününe gitmedim diyen yakınıma empati yaparak anlamak ve dinlemek tüketti beni...filanca da yakınını kaybetti seni anladım dedi,filanca seni anlamamışım dedi, neler çekmişsin diyerek üzücü hatıralarımı depreştiriyorlar beni geriye çekiyorlar diyen yakınım hep kırgın hep üzgün, hep anlaşılmadığını düşünüyor...
soruyorum kendime, sen kimsin, yaşadığın hayat kime ait, gerçekten istediğin bu mu diye...etrafımı memnun etme çabalarım hep geri tepti, psikologlar uzaklaşın gidin özgürleşin diyorlar, demesi kolay yapması zor, karşındaki sürekli etrafını suçlayan daima haklı ve madursa ne yapabilirsin, konuşmaya korkar hale gelirsin, sırf konuşmuş olmak için konu açarsın aslında sakin kalmaktır tek istediğin fakat sussan susuyor olursun, hayrola neyin var bi şey mi oldu desen söyledim ya rahatsızım diye bildiğin halde beni yoruyorsun der, sana gü-ven-mi-yo-rum der, bana güvenmediğini haykır der, bir süre görüşmeyelim der, aradan zaman geçer birileri ile arası bozulur, hiç bişi olmamış gibi tekrar yeniden konuşur, aptala dönersin, salak gibi hissedersin...
acı tek kişilik, acının içinden geçenler mi güçleniyor...korona virüse yakalanmadan evvel daha fazla korkardım acının içine dalınca çıkınca korkmuyorsun...ağaçların dalları birbirine uzanıyor, maymunlar aslanlar filler birbirine destek oluyorlar, ya insan, birbirini çiğ çiğ yiyor...en zor durumlarda öyle bir strateji uyguluyor ki şaşırıp kalıyorsunuz, sorumlulukları üzerinize ustalıkla yıkabiliyorlar, kendilerini madur ezilen taraf göstererek sizi tek başınıza ağır yüklerin altına sokup ezebiliyorlar ne yazıkki...
evet arkadaşlarım dostlarım, acı tek kişilik, acının içinden geçmek güvenli anne rahminden dünyaya çıkmaya benziyor, hem anne sancılanıyor hem bebek...
Gülhan Çeliktaş
YORUMLAR
Müthişşş!
Ben yazmak isteseydim bu kadar net anlatamazdım. Malesef hassas insanların cehennemi bu dünya...
Tek çare düm dük olmak galiba
Onu da olmak zor da.
Diyecek cümle bulamadım ama aslında bir çoğumuzun sesiydi bu yazı.
Yazmak en güzeli yazarak deşarj olmak.
Ben de şiirler de yazıyorum çoğu zaman bazı düşüncelerimi bana iyi geldiği için.
Bir arayışım olduğu için değil.
Her türlü yorum yapan kendi aklına göre düşünenler olacaktır. Onlara boşveriyorum. Kim ne derse desin diyorum .
Her insan gerçek anlamda sevmek ve sevilmek ister istemem diyen yalan söyler.
İnsanlar sevgiye önem vermezmi bunu belirtmekte ne beis var .
Yazdığım bir şiire gelip çağrınıza cevap veren olacaktır diyen bile oldu.
İnsanlar karşısındakine iyi gelmek yerine yaralamayı tercih ediyor .
Bitmeyecek bu insanlar hep olacak.
Artık artılar ve eksileri değerlendirerek yaşıyorum iyilerle yetinerek.
Malesef acılar tek kişilik...
Kutluyorum yazınızı sevgilerimle...