- 333 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
ÜNİVERSİTE ANILARIM-6 İLK YIL BİTİYOR
ÜNİVERSİTE ANILARIM-6
İLK YIL BİTİYOR
Hayatın binbir türlü cilvesini gördüm de
On kat yükü yüklenip ben yoluma yollandım
Daha taze fidanken saçıma ağ ördüm de
Kırılan her şıvgından inat ile dallandım
Feleğin sillesini yemeyen ne anlasın
Cendere ne demektir nasıl bilip inlesin
Hayat ne güzel deyip sazı sözü ünlesin
Yaşayıp göre göre dilsiz idim dillendim
Ben, Akdeniz bölgesi ile Güneydoğu Anadolu bölgesinin kesiştiği,o zamanlar Gaziantep’e bağlı bir ilçe olan Kilis’te dünyaya gelmişim. Suriye ile sınır bir kasaba. Üzüm ve zeytin bağlarımız en büyük zenginliğimizdi. Sanayisi gelişmemiş,doğru dürüst ne fabrikası vardı ne de gençlerine gelir getirecek iş alanı vardı. Okuyabilenler kendisini kurtarıp gidiyordu. Ya orada kalanlar? Malı mülkü varsa tarımla uğraşıyorlar aza kanaat edip geçiniyorlardı. Küçük esnaf sabahtan akşama zanaatını icra ederek nafakasını çıkarmaya çalışıyordu. Ya olmayanlar? Onlar da yürekleri ağızlarında kendilerini kaçağa vuruyorlardı mecburen. Mayın tarlalarında kiminin bacağı ,kiminin bedeni kalıyordu . Dönenler iki kuruş kazanıyordu lâkin iflâh olmuyorlardı . Kadınlar bambaşka sanatkârlardı. Ev işleri biter bitmez nakış makinesinin başına geçip kasnak sallarlardı. Kızlar çoğu ailede okutulmazdı. Benim yaşımı nüfusta büyüttükleri gibi,bir çoğunun yaşını büyütür on iki onüç yaşına varmadan parmağına yüzük takarlardı. İlkokulu bir an önce bitirsin ortada görünmesin derlerdi. Hayat üzerine yol yordam gösterenimiz olmazdı. Gözümüz açılsın istemezlerdi. Gittiği yerde kocası ile kaynanası eğitsin derlerdi. Ananın bahtı kızına düşüncesi ile kadere boyun eğip yaşanırdı. Düşünce üretemezdik. Düşünemezdik. İnsanın düşünebilmesi için eğitim lâzım, görmesi gezmesi lâzımdı. Söz hakkımız yoktu ki! "Baban görmesin sokağa çıkma! Abin görürse ayaklarını kırar!"
Daha yaşım on!!!
İlkokulu on yaşında zar zor bitiren bir kız çocuğu bu yaştan sonra eve nasıl hapsolur?Daha oyun çağında! Çeyiz yapıp büyüyecek ve bir kaç yıl sonra kocaya verilecektik. Kendimi tanımadan,sevmeyi sevilmeyi bilmeden, hiç bilmediğim bambaşka insanlar beni kendilerine göre eğitip şekil vereceklerdi öyle mi? Bunu anne ve babalar yapmalıydı . Başkaları bunu acımasızca yapardı. Annemin anlattıklarından biliyordum .
Bizim bu dünyaya geliş nedenimiz bu olmamalıydı! İsyanlardaydım.
Senelik izinlerinde ebe hemşire olan teyzemler Kilis’e gelirdi.
Eşi cok yakışıklı renkli gözlü bir polis memuru idi. Oğlu Bilge beş yaşında. Maviş gözlü. Kibar kibar konuşur. Nasıl hayran kalırdım. Teyzem şık giyimli,bakımlı.
Kendi kendime "Teyzem okumuş ben neden okuyup kendimi kurtarmayayım. Ben evlenmek istemiyorummmm!"der dururdum.
Diye diye de başardım. Ancak alt yapım zayıf. Ben bendeki varlığın farkında değilim ki. Sadece dolap beygiri gibi derslerin ve işlerin etrafında dolanıp duruyorum. İşte ben, bu şartlarda üniversiteyi kazanıp Ankara’ya gelmiştim. Utangaç, özgüvenim tam oturmamış, ürkek! Bir de üstüne üstlük,babam genç yaşta vefat etmiş, yokluk yoksulluk omuzlarımıza yüklenmiş.
Geceleri yurtta ranzama yattığımda mutlaka kara gözlü bacımla ve annemle birlikte çektirdiğimiz resime bakarak onlara sarılıp uyuyordum. En çok o minik bacımı özlüyordum. Ondan ayrılmak yüreğime ağır geliyordu. Ağlıyordum bazen sessizce. "Hiç üzülme sen olur mu karagözlüm "diyordum ona. Hep gözümün önüne babam vefat ettiği gün , bizimle birlikte delice ağlayışı geliyordu. Ağlıyordum sessiz sessiz. Öylece uyuyup kalıyordum.
Böylesi bir durumda benim çok güçlü bir dostluğa ihtiyacım vardı. Ben bunu Nimet Özbey ile Dürdane Karagöz’de bulmuştum. İkisi de Izmirli idi. Tek fark Dürdane maddi açıdan çok rahattı. Nimet ise babasının berberlikten kazandığı para ile geçiniyordu. Benim ise annem ve kardeşlerimle birlikte çalışıp biriktirmiş olduğumuz, annemin elime tutuşturduğu ve harcamaya kıyamadığım bir miktar ile devletin verdiği krediden başka hiç bir güvencem yoktu. Kendime de anneme de söz vermiştim mutlaka başaracaktım.
Nimet ve Dürdane benim can dostlarım , herşeyimi paylaştığım arkadaşlarım ve sırdaşlarım olmuştu. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. Dürdane farklı sınıfta idi ama Nimet ile aynı sınıftaydık. Nimet’in el becerileri çok iyiydi. Benim de zihinsel becerilerim. Birbirimizi, hiç farketmeden ,fark ettirmeden tamamlıyorduk . Uygulama derslerinde Nimet benim rehberim olmuştu. Ben çok becerikli değildim. Kendimi o kadar geliştirememiştim. İmkânlarım yoktu çünkü. Çok kötü de değildim .Ama dediğim gibi Nimet ve Gülcan öğretmenim benim en büyük şansım oldular. Ben de matematiksel tüm işlemleri anında çözümlüyordum. Algılamam oldukça yüksekti. Gülcan öğretmenim bizleri masasına topluyor her işlemi detayı ile anlatıyordu. Biz büyük bir heves ile hemen anlatılanları uyguluyorduk. Klasörler dolusu uygulamalar yaptık ilk yılımızda. Haftasonları bile okula çağırıyordu bizi öğretmenimiz. "Eksik bir şeyimiz kalmasın çocuklar,her şeyi öğrenin. Çünkü sizler yurdun dört bir yanına dağılacaksınız. Bu öğrendikleriniz size ışık olacak"diyordu. Diğer öğrenciler haftasonları gezip eğlenirken bizler habire okulda çalışma yapıyorduk.
Ne kadar şanslıydık. Aslında Gülcan Gönenç öğretmenimi ilk kez gören "Eyvah! Ne kadar otoriter! Yandık " diyordu. Ama onunla aynı ortamda bulununca , kendisini öğrencilerine adamış, sevgi dolu bir öğretmenle karşılaşıyorlardı. Siyah küt kesim saçları, klasik giyimi ile farklı biriydi.Titizdi,dakikti,mertti ama candı. Herşeyimizle ilgileniyordu. İlk yılı böylece başarılı bir eğitim öğretim ile tamamlamıştık.
Haziran ayının sonuna doğru okullar kapanacakken annem ile görüştüm "Kilis’ten önce İstanbul’a git .Kontrol et bak bakalım Nuray için neler almışlar, ne hazırlamışlar öğren öyle gel"dedi.
Ben Istanbul’a nasıl gidecektim ? Ne yol, ne iz biliyordum. Ankara’ya gelirken Ahmet amca biz dört kızı peşine düşürüp getirmişti. Rehberimiz olmuştu.Ya şimdi ben nasıl gidecektim oraya?
Kıvranmaya başladım.
İyiki sınıfımızda Filiz Şılak gibi İlknur Odabaş Şamcı gibi arkadaşlarım vardı. Onlar Istanbul’ trenle gideceklerdi. Ben de onlarla birlikte tren garına gidip bilet aldım. Dört beş arkadaş trene bindik. Hayatımda ilk kez trene biniyordum. Kimi Gebze’de trenden iniyor kimi Istanbul Pendik’te trenden iniyordu. Ben son durağa kadar gidip oradan otobüs aktarmalı olarak Bağcılar semtine gidecektim. Bana mektupla nerede inip nerede kaç nolu otobüse binecegimi bildirmişlerdi.Sabah çok erken saatlerde olduğu için ürkek ürkek bakınıyordum. Orada bekleyen bir kaç kişi daha vardı. Sanki benim yürek çarpıntılarımı duyacaklarmış gibi başımı önüme eğip bekliyordum. Biliyordum bana bakıp duruyorlardı.
KARDELEN(Ayrıkotu)
13.02.2022
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/Afyonkarahisar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.