- 333 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Herkes Her Şeyi Yazabilir mi?
Sağımıza solumuza şöyle bir baktığımızda her alanda bir şeyler yapmak üretmek isteyen insanların çoğaldığını görüyoruz.
Öncelikle iyi niyet çabaları olarak değerlendirdiğimiz bu etkinliklerin ürünü olan çalışmaların kamunun önünde hızla dolaşıma dahil olduğunu görünce biraz duraksamamak elde değil.
“Cehennemin yolu iyi niyet taşlarıyla döşelidir” demiş Dante Alighieri. Önce de belirttiğim gibi ilk bakışta masum bir girişim alanı olarak görebileceğimiz bu iyi niyetin içinde taşıdığı yetersizlik ve yoksunluk nedeniyle sanatın içini hızla boşalttığına tanık oluyoruz.
Okumadan yazmaya kalkışmak belki de kendince kabarmış boş bir özgüvenin belirtisidir. Yaratıcı yazarların çoğunluğunun yazmaktan ziyade okumaya zaman ayırdıklarını zaman zaman okurlarına sundukları okuma listelerinden görebiliyoruz. Bu da iyi bir metin okur yazarlığının kendini ifade etme becerisi anlamında sanatsal derinliğin kapılarını aralayacağını göstermektedir. İçinde bulunduğumuz sığlığın ve seviyesizliğin sebepleri işte yukarıdaki tespitlerde yani olmadan olmuş gibi üretim süreçlerine dahil olmakta yatmaktadır.
Herkes her alanda istediğini yazmakta elbet de serbest, kimsenin kimseyi farklı saiklerle sınırlayacağı bir dünya yok artık. Hiç kimsenin sanatın trafik polisliğine soyunma niyeti hatta gayreti de olmamalıdır Duygularını doğru ifade edebilmek insanın kendini gerçekleştirme edimindeki en büyük varoluş gayesidir.
Kendini gerçekleştiremeyen bireyin kalabalıklar arasındaki yolculuğu daha baştan eksik, yarımdır. Özünde sakatlanmış kişiliklerin toplumsal dönüşüm içeresinde manipülasyona açık modern toplumun içe dönük sancılı karakterleri oldukları da açıktır. Bütün bunlar üretimde bulunan özne açısından gerçekliği yansıtan tespitlerimiz elbette. Yalnız üretim yapacağı alana ilişkin dahil olmak istedikleri alanın yeterli donanımına sahip olmadan üretimde bulunmak ve bunu okurla buluşturmak ne kadar doğru?
Felsefe alanında bir şeyler üretmeye meraklısın fakat alanın temel eserlerinden ya da ilkçağ filozoflarından bile bihabersin. Bir de bunun üstüne estetik alanında alıntılara boğduğun metinleri dolaşıma çıkarmakta da sakınca görmüyorsun. Okumadan araştırmadan duyduklarımızla yazabileceğimiz metinler midir sanatsal, bilimsel metinler?
Şiir okumaların olmadan kendi topraklarındaki şiiri bilmeden, dünya şiirinden beslenmeden var olan şiirin üzerine bir taş daha koymadan yazılan metinlerin karşılığı var mıdır?
Üniversite yıllarında Hergele Meydanı’nda elindeki kara kaplı defterindeki şiirleri çevresine okuyan meşhur Şair Doğan vardı. İddiası “başka şairlerden etkilenmemek için kendi özgünlüğünü korumak amacıyla başka şairlerin şiirlerini okunmaması” gerektiğiydi. Hatta o kadar kendinden emindi ki 21.yüzyılın Nazım Hikmet’i ben olacağım, diyordu. Şair Doğan o günün koşullarında savrulan hayatlarımızda bir Nazım Hikmet olamadı ama bugünkü koşullarda ortaya çıksaydı kendi parasıyla Nazım Hikmet kadar kitap bastırabilirdi. Piyasadaki boş şairlerin kitaplarındakilerden daha iyi içerikte doğaçlama şiirler olacağına eminim onun şiirlerinin.
Günümüzde pek çok şair adayı kendini şiirin ana dinamikleriyle beslemeden üst üste kitap bastırarak bu alanda ilerleyeceğini zannediyor. Sosyal medya ortamlarının sağladığı bu kolaycılık modern şiirin içine düştüğü sığlığın sebeplerinden biri. Birikimsiz sanatsal edim en nihayetinde kısa sürede tüketilen çöpe dönüşmek zorundadır.
Bir zaman sonra okyanusun ortasındaki plastik atıklardan oluşan birikintiler gibi çöp şiir, çöp şair adaları oluşacaktır. Bilim insanları tarafından yedinci kıta olarak nitelendirilen bu plastik çöp adacıkları günümüzdeki her konuda fikir sahibi insanların beslendikleri alanlara ve ürettiklerine ne kadar çok benziyor.
Saf şiirciler şiiri, soylu bir uğraş olarak görürlerdi. Onlara göre şiir bir kuyumcu titizliği gerektirirdi, aceleye getirilmezdi. Anlamı dışlasalar da şiire form kazandırma, sözcüklerle bir kompozisyon yaratma konusunda başarılıydılar.
Sanatlı söyleyişe en büyük darbeyi vuran Garipçiler yalın şiirden bahsederken çalakalem yazılan bir şiirden öte basit gibi görünen günlük dilin kullanıldığı derinlikli şiirler yazma derdindeydi. Onların şiirini görenler bunu ben de kolayca yazabilirim hissine kapılabilir. Oysa Garipçiler Divan şiirini, Halk şiirini iyi bilen Fransız edebiyatından şiir çevirileri yapabilecek kadar da dile hakimdi.
Herkesin her konuda konuşmasının doğru olmadığı gibi herkesin başlangıçta üretimde bulunacağı alana hakimiyet sağlayacağı düşünülemez. Bunların hepsi süreç işidir; sanat, ediminin başlangıcından günümüze değerli bir çabayı gerektirir. Bu çaba içsel ve dışsal bir öğrenme yolculuğudur. Bu yolculuk mütevazi olmayı, ham iken pişmeyi hedefler. Yoksa çalakalem yazılmış metinlerle ortalıkta gezinmek, sağa sola övgüler yağdırarak olmayan sanatına alan açmaya çalışmak yanlışa götürür.
Konfüçyüs’ün dediği gibi: “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak, tehlikelidir. “Şu anda böyle bir tehlike sahici bilginin sularında kol geziyor. Bunun anlayış olarak yerleşmiş olmasındandır ki tarih alanında derinliği ve birikimi olmayan Alevi tarihi üzerine üç beş kitap yazabiliyor. Ya da yazdığı dile hakim olmayan o dilin ince işçiliğine soyunmayanlar imza günlerinde fink atarak dergi köşelerinde yerini alınca Nirvana’ya ulaşmış havasıyla ortalıkta geziyor.
Bütün bu olgular olmadan olmuş sanrısına düşen eksik kişiliklerin kirlenmiş sanat ortamlarının yarattığı iklimde gerçek sanatın manipülasyona maruz kaldığı zamanlarda gerçekleşiyor. Burjuvazi kirlenmeyi ve yarattığı çöplüğe bakmayı sever. Çünkü amacı işçi sınıfının gerçekliğe geç ulaşması hatta mümkünse o lanetli kurtuluş fikrine hiç yaklaşmamasıdır. İşte bu anlamda fikirsel çöp dağları arasında sefaletin idrar kokuları kentleri kuşatmışken lüks yaşam alanlarında keyif sürer. Etrafının kuşatan ve kendini rahatsız etmeyen çöpten imgeler kendi varlığının adeta sigortasıdır.
Anlamlar ve algılar çöplüğünde herkesin her konuda ahkam kestiği ortamda gerçekliği bir ucundan tutup görünür kılmak “devrimci gerçekçi” sanatçıların görevidir.
Bu görev her ne kadar bazılarının gözünde donkişotluk olarak değerlendirilse de ayakları yere sağlam basan bilimsel bilginin üzerinden yerine getirilebilir.
Kirlenmenin ve bayağılığın sıradan hale geldiği şu günlerde devrimci gerçekçi anlayış tarihin ön açıcı hamlesini yapmakla yükümlüdür.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.