- 626 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
LEFİKA I
- ’Buralarda, işinde oldukça mahir bir bahçıvanı bulabileceğim söylenmişti’ diye seslendi yorgun bir sesle
- ’Sen onu tanıyor musun?’ diye de ekledi.
Elindeki bahçe makasıyla gülleri budamayı bir anlığına bırakıp, benzer fakat daha yorgun bir sesle cevapladı ihtiyar adam.
- ’O, buralardan gideli bir hayli vakit oldu’
Ve arkasını dönmeden parmağıyla işaret etti
-’Şu yöne doğru gitmişti ama epey zaman geçti üstünden, üstelik ayak izleride çoktan silinmiş olmalı, boşuna ardı sıra gitme varacağın yerde kimseyi bulamayabilirsin.’
Atın sırtında ihtiyarın gösterdiği yöne doğru bakan kızın üstüne birden ümitsizlik karaltısı çöktü, omuzları hafifçe düştü. Yorgunluğu ve bitkinliği her halinden anlaşılıyordu.
-’Oysa onu bulmak için çok uzun bir yoldan geldim ve çok büyük acılar çekiyorum ve belkide o bana yardım edebilecek tek kişiydi’ diyerek iç geçirdi.
Bindiği atın sırtından hüzünlü bir iniş ile indi. Üzüntüden zar zor yürüyebiliyordu. İhtiyarın yanında duran eski bir banka oturdu.
-’Onu niçin arıyorsun, lefika!’ diye sordu ihtiyar, yüzünü kıza doğru döndü ve soru sormasına fırsat vermeden.
’Evet,ismini biliyorum gitmeden önce geleceğini söylemişti’ dedi
-’Ama o, beni henüz tanımıyor ki, ismimi ve dahası onu aradığımı biliyor olamaz’ dedi lefika ihtiyarın gözlerine şaşkın şaşkın bakarak.
-’Eğer zaman elbisesinden sıyrılabilirsen gelecekte tanışacağın kişileri şimdiden görmen mümkün lefika! Hiç rüyalarının gerçek olduğu olmadı mı senin’ diye cevap verdi ihtiyar.
Ve sonra ekledi :
-’Aslında pek rüya görmediğini de biliyorum lefika! Uykusuzluğunu, mutsuzluğunu ve yorgunluğunu, gelecek kaygılarını... Geceleri bölük pörçük uyuduğun uykuları ve fazla sorulardan sıkıldığını ve yıldırımlardan nasıl korktuğunu ve kalbini yoran aşkı, hepsini biliyorum. Üstelik bunları bilmek için bilge bir ihtiyar olmayada gerek yok, gözlerine bakan herkes öyle olduğunu anlayabilir.’
-Lefika titreyen bir sesle ’Bunları da sana o mu soyledi’ dedi.
İhtiyar başını hafifçe öne eğdi fakat cevap vermedi. Bakışlarını lefikadan kaçırıyordu, birden gözleri uzaklara daldı. İçinden türlü cevaplar geçiriyor gibiydi.
-’Onu niçin aradığımı sormuştun.’ dedi lefika ve onay beklemeden anlatmaya devam etti.
-’ Yalancı dünyanın kerem sahibi olmayan kulları benim gönlümde açan bir gülü soldurdular. Mevsimler de insanlar gibi ihanet etti bana. Çiçeklerime hazan yeli esti, tomurcuklarıma don vurdu. Beni koruyup kollayan babamı çok erken yitirdim. Ve sonrasında hiç kimse anlamadı beni hatta annem bile. Duygularımı dondurdular benim, herşey buz tuttu içimde. Buzlarımı çözecek bir volkan aradım, belki bulabildim belki de bulamadım. Ondan bile emin değilim. Çok yer gezdim çok şehir dolaştım, günün birinde bir bahçıvandan bahsettiler. Yorgun güllerin bahçıvanı derlermiş ona. Dedim ya işinde çok mahirmiş. Gönlümde solan gülü o yeşertebilir belki ne dersin.’
Yorgun güllerin bahçıvanımı diye geçirdi içinden ihtiyar hafif bir gülümsemeyle ve sonra:
-’Ben o budalanın bir şey başarabileceğine ihtimal vermiyorum. Dert dinlemekten başka bir iş yaptığına da şahit olmadım. Hem maharetli bir bahçıvan olduğunu da sanmam, bu gördüğün viran bahçe aslında onun eseri. Biraz da ben uğraşayım diye bırakıp gitti. O kim, solgun bir gülü yeşertme sırrına ermek kim. Hem söylediklerine göre böylesi bir şey için çok değerli bir ücret de talep edermiş. Sen onun istediklerini ona veremezsin.’
Lefika bir, ihtiyarın sözlerine baktı, birde viran bahçeye, haklı olabilirdi bu viran bahçeyi yeşertemeyen adamdan ne medet umulurdu ki. Yerinden doğruldu gitmeye karar vermişti sonra nedense vaz geçti dönüp tekrar sordu:
-’Peki ne ücret istermiş bu budala?’
-’Bir gül bahçesinde kaybolmuş iki zümrüt ile iki sıra inci ve zaman sandığında saklı elmas bir kalpten bahsederdi sürekli ama ne olduğunu ve nerde olduklarını bilen yok’ dedi ihtiyar sen bunları ona verebilir misin?
Lefika düşündü ne söyleyeceğini bilemedi. Bir servet mi istiyordu yoksa bunlar mecazi şeyler miydi karar veremedi. Heralde bir meczup olmalı veya bir şair diye geçirdi içinden. Öyle ki bu istekleri bir tür gizemli bir bilmece olmalıydı. Her halukarda üzerine kafa yoramayacağını hissetti. Kafası yeterince doluydu, gönlü yeterince yorgundu. İhtiyarın işaret ettiği yola doğru baktı gidip gitmemekte kararsızdı. Konuşamayacaktı artık heyecandan dudakları titriyordu, oda sustu...
Kalbini dinle dedi ihtiyar ve her şeyi zamana bırak. Ve kaderin sana nasıl bir yol çizeceğini gör. Bu sözlerim aslında sadece sana değil lefika aslında ben o bahçıvana da sesleniyorum onu bulursan birgün,bunu ona söyle... Tekrar gülleri budamaya döndü ihtiyar, dilinde tılsımlı bir mısrayı fısıldıyor gibiydi...
’Bir gül bahçesinde kaybolmuş iki zümrüt ile iki sıra inci ve zaman sandığında saklı elmas bir kalp.’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.